Nihayet bitti, bitti!
Geçtiğimiz cuma günü, başlarında Bese Hozat'ın olduğu 30 kişilik bir ekip örgütün silah bırakmasını sembolik olarak ilan etti ve bu, tarihi bir gün olarak kayıtlara geçti. Dile kolay 40 yılı aşkın süredir devam eden, son yıllarda ise durgun seyreden terör faaliyetleri nihayet resmen sona ermiş oldu. Dile kolay diyoruz, çünkü, bu süre zarfında binlerce insanımızı yitirirken, ülkenin refahına harcanması gereken trilyonlarca doları da terör belasına berhava ettik. Elimize acıdan, kandan ve 1000 yıllık kardeşliğe halel getirmekten başka bir şey de geçmedi. Keşke bunca kaybı yaşamadan bu aklı selimi ortaya koyabilseydik ama iç ve dış etkiler işleri bu günlere kadar getirdi maalesef. Zararın neresinden dönsen kârdır hesabı, bu günlere de şükrediyoruz. Yeni bir başlangıç yeni bir umut kapısı ardına kadar açıldı ya, artık bu kapıdan usulca içeri süzülmek ve geçmişe bir sünger çekmek herkes için en hayırlı tercih olacaktır.
Örgütün silah bırakması dünya medyasında da önemli bir yer işgal etti. BBC, AFP(Fransız), Sky News, The Newyork Times, Reuters, Financial Times, TAS gibi önemli haber ajansları konuya değindi ve örgütün silah bırakmasının Türkiye için önemli bir başarı olduğunun altını çizdiler.
Türkiye'de de Başkan Tayyib Erdoğan'ın bu konuyla ilgili gerçekten çok önemli ve altına gözü kapalı imza atılacak kadar samimi açıklamaları oldu. 47 yıldır ülkenin başına bela edilen terörün, zaman içinde giderek nasıl büyüdüğünü ve kök saldığını anlatırken devletin bazı yanlış uygulamalarının terörü nasıl daha da büyüttüğünü ve düşmanlıkları körüklediğini samimi bir dille ikrar etti. Beyaz Toroslar(ah o beyaz toroslar!), faili meçhuller, Diyarbakır cezaevi, yakılan ve 1 günde boşaltılan köyler, hukuk ve meşruiyet dışı mücadelelerin terörü derinleştirdiğine vurgu yaptı. Bu süre içinde binlerce canı ve yaklaşık 2 trilyon doları kaybettiğimizi söyledi.Türkler, Kürtler, Araplar ittifak yaptığında bu coğrafyaya ve dünyaya nasıl yön verdiklerine dair vurgusu bence konuşmanın en önemli kısmıydı. 47 yılda terör baronları; Türkler, Kürtler ve Araplar üzerinde kirli hesapları olanlar kazandı, biz kaybettik dedi. İşte bugün, bütün bunlara son verildi ve Türkiye 100 yılında beraber hareket edeceğiz diyerek umut dolu bir gelecek portresi çizdi. Irak, Suriye ve İran'daki Kürtler de Türkiye'nin meselesidir diyerek kucaklaşmanın boyutunu genişletti. Mhp genel başkanı Bahçelinin ortaya koyduğu iradeyi övdü ve Dem partiyi de içine alan 3'lü bir ittifakla bu sonuca ulaştıklarını belirterek tarafları onore etmeyi de unutmadı. Öte yandan, Silahların bırakılması ve terörün bitmesinin bütünüyle ülkenin öz dinamikleriyle sağlandığını, herhangi bir dış etkinin söz konusu olmadığını özellikle vurguladı.
8 Aralık Suriye Devrimi ile başlayan süreç, nihayet örgütün silah bırakmasıyla neticelendi. Daha önce de kısaca değindiğimiz gibi, Türkiye'nin son yıllarda özellikle savunma alanında kaydettiği önemli gelişmelerin ve bu gelişmeleri ardına alarak coğrafyadaki ağırlığının artması bu sonucu hazırlamıştı. Örgütün arkasındaki bir takım devletlerin (Amerika, Almanya, Fransa, İngiltere, Rusya, İran vs. kendi iç sorunlarıyla boğuşmaktan dolayı zayıf düşmelerinden kaynaklı olarak) desteklerini çekmek zorunda kalmaları neticeyi kolaylaştırdı. Türkiye'nin bu meselede kararlı ve hızlı davranmasının çok daha önemli sebeplerinden biri de, dünyada yaklaşan fırtına öncesi ülkede bir bütünlük, bir barış havasının elzem şart olmasıydı. Muhalefetin bir türlü görmediği(ki Kemalist bakış açısıyla görmesinin mümkün de olmadığı!) değişen dünya şartlarını mevcut iktidar yıllardır takip ediyor ve gerekli alt yapıyı oluşturmaya çalışıyor.
Trump, ortadoğudan bir an önce en az hasarla çıkıp Çinle mücadele etmek istiyor, bu yüzden Gazze'de en kısa sürede bir ateşkes anlaşması yapabilir demiştik. Amerika'nın Çin ve Avrupayla hesaplaşmasında güçlü bir Türkiyeye muhtaç olduğunu söylemeye gerek yoktur umarım. Aynı şekilde Avrupanın da. Herkes sana muhtaç ise, senin de önünde büyük imkânlar ve riskler vardır demektir. 20. Yüzyılın petrol ve doğalgaza dayalı sanayileşmesi, bu yüzyılda yerini büyük oranda digitalleşmeye bırakıyor. Bu dönüşümün sağlanması için de devletler arası güç gösterilerinin olması kaçınılmaz. Önce kaos, ardından yeni bir düzen! Yeni dünya düzenini biz kurmuyoruz ama kaçınılmaz bir şekilde gelen bu yeni düzende sağlam bir yer edinmek için çaba sarfediyoruz. Terörün bitmesi ve silahların bırakılmasına bu gözle de bakmak lazım.
Teknolojik atılımların yanında kaliteli insan da yetiştirebilseydik gelen fırtınayı çok daha rahat göğüsleyebilirdik. Lakin bu eğitim sistemi ve genel anlamda insanımızda son yıllarda nükseden tamahkârlıkla, büyük sıkıntılar yaşama risklerimiz çok yüksek. Teknolojiyi ve refahı elde eder de ahlakı kaybederseniz bir şey kazanmış olmazsınız. Ahlak, en çok da önümüzdeki sıkıntılı süreçte ihtiyaç duyacağımız bir destek unsurudur. Barışı sağladık, ne zamandır gurbette olan ahlakı da getirebilirsek; işte ancak o zaman bu işin meyveleri devşirilebilir!