TERÖRSÜZ TÜRKİYE
Gündemde “Terörsüz Türkiye” ifadesi vardır. Bu ifadeyi benimseyen, benimsemeyen ve başka ifadelerle dile getirenler vardır. Ben bunun üzerinde durmayacağım. Kelime olarak “terör ne demektir?” Bunu kısaca belirttikten sonra, nedenleri, sonuçları ve çözüm yolları üzerinde duracağım.
Kökeni Latince “terrene” kelimesinden türemiş olan “terör” kelimesi, korku salma, yıldırma, korkudan sarsılma ve benzeri anlamlar için kullanılmaktadır. Terör kelimesi ilk defa Batıda 1789 yılında yayınlanan bir ansiklopedide yer almıştır. Yıldırmaya yönelik yapılan maddi veya manevi her türlü eylem, terörizm olarak değerlendirilmektedir.
Tanımından da anlaşıldığı gibi terör kavramı, nerede olursa olsun insan veya başka bir varlığa yapılan her türlü baskı, şiddet ve yıldırmayı kapsamaktadır. Örneğin küçük bir topluluk olan aile ocağında adamın karısına, kadının kocasına, onların çocuklarına veya çocukların anne babaya uyguladıkları bası, şiddet veya hak ihlali, terörizmdir, birer terör hareketidir.
Sosyal hayatın her alanında herhangi bir insanın maddi veya manevi hakkına yönelik işlenen hak ihlali türünden tüm davranışlar, birer terör hareketidir. Hatta hayvanlar veya çevreyi oluşturan çeşitli bitkilere yönelik yapılan incitici ve yıpratıcı tüm davranışları da birer terör hareketi olarak kabul etmek gerekir. Terör sınıfından kabul ettiğimiz bu tür davranışların tümünü, ancak psikolojisi sağlıklı olmayan anormal insanlar yapar.
Haliyle haksızlığa uğradığını hisseden insanlar da psikolojik açıdan rahatsız olmakta ve çeşitli olumsuz davranışlarda bulunmaya meyyal hale gelmektedir. İnsanlar arasında işlenen isyan hareketleri, tahriş ve büyük tahribatların tümü, tabanda işlenen basit görülen terörizmin sonucunda patlak veren olaylardır.
Büyük veya küçük, maddi veya manevi her türlü terörizm hareketleri, kötü sonuçlara sebep olmaktadır. Tabiat düzeni bozulmakta, aileler yıkılmakta, toplumsal uzlaşı ve barış bozulmakta, maddi manevi tahribatlar yaşanmakta, savaşlar yaşanmakta, kan akmakta, insanlar ölmekte, kısacası cennet olması gereken dünya, cehenneme dönmektedir.
Her alanda, her türlü terörün önüne geçmek, toplumsal uzlaşı ve barışı sağlamak için, önkoşulsuz gereken tüm tedbirlere başvurmak icap etmektedir. Allah, insanlara diğer varlıklardan ayrı olarak insanlara akıl vermiş, aklı doğru yola yönlendirmek için peygamberler göndermiş ve onlar vasıtasıyla kutsal kitaplar indirmiştir. Ben, konuyu ona göre Kur’an ve sünnet ölçüleri dâhilinde değerlendiriyorum. Nitekim Hz. Muhammed (sav.), bir hadiste şöyle buyurmuştur:
تَرَكْتُ فِيكُمْ أَمْرَيْنِ، لَنْ تَضِلُّوا مَا تَمَسَّكْتُمْ بِهِمَا: كِتَابَ اللهِ , وَسُنَّةَ نَبِيِّهِ صَلى الله عَلَيه وَسَلم
“Size iki şey bıraktım. Siz, bu iki şeye uygun/sıkı sıkıya bağlı hareket ettiğiniz sürece, hiçbir zaman sapıtmayacaksınız. Bunlar, Allah’ın kitabı olan Kur’an ve benim sünnetimdir.”
Kur’an, Allah’ın sözüdür. Hz. Muhammed’in (sav.) sünneti ise, Kur’an’ın tefsir ve açıklaması durumundadır. Ona göre her şeyde olduğu gibi, terörizm olarak kabul ettiğimiz her türlü olumsuz davranışların da çözümünü Kur’an ve sünnete göre çözmeye çalışmamız gerekmektedir. Kur’an-ı Kerim’de bu konuda bilgi veren çok sayıda ayet vardır. Bunlardan bazı örnekler şöyledir:
Dünyanın her yerinde Cuma günlerinde Müslümanların bulundukları yerlerde kılınan Cuma namazlarında okunan hutbenin sonunda şu ayet okunmaktadır:
إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
“Kuşkusuz Allah, adaleti, iyiliği ve akrabalara yardımı emreder; ahlaksızlığı, kötülüğü ve haksızlığı yasaklar; ders alasınız diye size öğüt verir.”
Maalesef bugün için Müslümanlar, en çok bu ayeti okumakta ve en çok da bu ayete uymamaktadırlar. Adaletin dini yoktur. Adaletin yerine getirilmediği yerde İslam olmaz. Kendimizi kandırmamalıyız.
Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığını yapmış din ve felsefe alanında büyük bilgi ve birikime sahip Ahmet Hamdi Akseki’nin (ö.1370/1951) adalet ve emanetle ilgili önemli ve bir o kadar da yararlı bir açıklaması vardır. O, aşağıdaki ayetin tefsir ve açıklaması üzerinde durmuştur:
إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُكُمْ أَن تُؤدُّواْ الأَمَانَاتِ إِلَى أَهْلِهَا وَإِذَا حَكَمْتُم بَيْنَ النَّاسِ أَن تَحْكُمُواْ بِالْعَدْلِ إِنَّ اللّهَ نِعِمَّا يَعِظُكُم بِهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ سَمِيعاً بَصِيراً
“Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman, adaletle hükmetmenizi emreder. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir”
Ahmet Hamdi Akseki, bu ayette emanet ve adaletin işlendiğini kaydetmiştir. Ona göre emanet, işi ehline vermek, her insanın hak ettiği göreve atanması sağlamaktır. Bu konuda insanlar arasında herhangi bir ayırımın yapılmaması gerekmektedir. Adalet ise, adli uygulamaların tüm insanlar arasında eşit uygulanmasıdır. Devlet, bu iki esas üzerinde kurulmaktadır. Bir devlet ne kadar Müslüman geçinse de, bu iki temel esasa uygun hareket etmediği zaman, o devlet fiil itibariyle, amelen Müslüman değildir. Fakat Müslüman olmayan bir devlet bu iki esasa uygun hareket ettiği zaman, o devlet amelen, fiili olarak Müslümandır.
Yüce Allah insanları farklı cins, renk, dil, inanç, örf, adet, gelenek, kültür, kavim ve milletler halinde yaratmıştır. Ona göre insanlar arasında toplumsal uzlaşı ve barışın sağlanması için, mutlaka farklılıkları kabul etmek gerekir. Bu durum, Kur’an-ı Kerim’de şöyle haber verilmektedir:
يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوباً وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ
“Ey insanlar, biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve birbirinizi tanımanız için, sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Kuşkusuz Allah yanında en üstün olanınız, (günahlardan) en çok korunanınızdır. Allah, bilendir, haber alandır.”
Hz. Muhammed (sav.) ne kadar güzel bir şekilde haber vermiştir:
لاَ يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى يُحِبَّ لأَخِيهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهِ
“Sizden biri, kendi şahsı için istediğini kardeşi için istemedikçe, iman etmiş olamaz” Başka bir hadiste de şöyle buyurmuştur: “Kendi nefsin için arzu ettiğin şeyleri, insanlar için istemedikçe, Müslüman olamazsın!”
İnsanlık tarihinde ilk yazılı anayasa metni olarak kabul edilen Medine Vesikası da, bu konuda öneli bir belgedir. Ona göre Hz. Muhammed’in (sav.) zamanında Medine şehrinde Müslüman ve Müslüman olmayan Arap kabileleri, Yahudiler, Hıristiyanlar ve başka azınlıklar vardı.
Medine sözleşmesine göre burada yaşayan tüm gruplar, iç işlerinde kendi inancına göre hareket edecek, herkesin malı, canı, inancı ve namusu/nesli korunacak, hukuki güvence altına alınacak ve Medine’ye dışarıdan gelecek herhangi bir saldırıya karşı ise, hep beraber savunmada bulunacaklardı. Bu vesikada yer alan kararlar, herkesin yani tüm katılımcıların oluru ile karara bağlanmıştı.
Medine Vesikası, Müslümanlar, henüz tamamen Müslüman olmayan Evs ve Hazrec kabileleri ile Yahudiler, bu konfederasyonu oluşturan federasyonlar görünümünde idi. Hz. Muhammed (sav.) bu federasyonun başında bulunan bir devlet başkanı konumundaydı ve Müslümanların sayısı, henüz toplumun yedide biri kadardı. Bu vesikanın maddeleri hakkında farklı rakamlar ileri sürülmektedir.
SONUÇ
Yalnız Türkiye’de değil, İslam âleminde ve hatta tüm dünyada her türlü terörizmden uzak bir şekilde, İslam kelimesinin ifade ettiği barış ve güvenin sağlanması için, burada örneklerini verdiğimiz çeşitli ayet ve hadislerde haber verildiği gibi hak, adalet ve emanet gerektiği gibi yerine getirilmesi gerekmektedir. Kur’an’a göre Kürt, Türk, Arap vesaire hiçbir etnik kökenin problemi yoktur.
Müslüman, Yahudi, Hristiyan, Alevi, Sünni, Ezidi, Şii, Dürzi ve benzeri inanç gruplarının problemi yoktur. Problem, bunları problem yapanların beyinlerindeki ve inançlarındaki noksanlıktan kaynaklanmaktadır. Çünkü Allah, rabbülalemin/tüm âlemlerin rabbidir. Kulları arasında ayırım yapmaz ve ayırım yapmayı kabul etmez. Hak, hukuk, adalet ve emanetin herkes için eşit ölçüde uygulanmasını emretmektedir. Tüm insanların mal, can, namus/nesil, inanç, fikir, düşünce ve temsiliyetlerinin eşit ölçüde korunması gerekmektedir. Bir mümin, Müslüman, kendi malına, canına, namusuna, dini inancına, fikir ve düşüncesine, siyasi iradesine, temsiliyetine, diline, kültürüne, kısacası maddi manevi tüm değerlerine tanıdığı hak, hukuk ve hürriyeti tüm insanlara tanıması gerekir. Buna uymayan ve buna uygun hareket etmeyenler, kim olursa olsun, İman ve İslam’dan yoksun, gerçek teröristlerdir.
Herkese selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum
Anahtar Kelimeler: İnsan, terör, Kur’an, sünnet, barış.