BAŞKAN, YAŞLI ADAM ve TORUN..
Bir hikaye.. Pazar yazısı mahiyetli diye düşünüm.. Zamanın birinde, makam hırsına sahip, bir belediye başkanı varmış!.. Kibir abidesi.. Oturduğu koltuk, altın kaplamalı.? Makam odası ise, saray ne ki dedirtiyor..
***
Günlerden bir gün!.. Zat yayılmış makam koltuğuna.. Dışarı kavruluyor, ama içerisi püfür püfür.. Kapı çalıyor… Koltuğundan, huzursuzca kımıldayarak, sesleniyor gir içeri.. Kapı aralandı, yaşlı, bir adam!.. Otoriter tavrıyla kibirce gelene seslendi;
- De hele neye geldin.. Ne istiyorsun, ihtiyar?.
***
-Amca bile demekten imtina edici, ya da beyfendi demekten!!-
***
İhtiyar adam, söylenir..
- Başkan.. Benim özürlü bir torunum var.. Bacaklarından rahatsız.. Onun için huzurunuza geldim?…
***
Yaşlı adam daha sözlerini, tamamlamamışken, bizim pişkin Başkan söylenmeye başlar…
Vay vay çekerek.. Ve der ki;
***
Seni gidi yaşlı seni!.. Duydun, Belediye tekerlekli sandalye dağıtıyor, onun için geldin değil mi?.. Tekerlekli sandalye istiyorsun değil mi?.. Ama maalaesef sayısı az.. Kusura bakma.. Başvuran çok.. Kaydını yap, kura çekilecek.. Şansına çıkarsa.. Güle güle, hadi çık dışarı..
***
Yaşlı adam.. Başkan’ın yüzüne bakar, şaşkın bir ifadeyle gülümser ve der ki…
***
Yok başkan yooook!.. Ben bir şey istemeye gelmedimmm.. Tekerlekli sandalye istemiyorum.. Benim, torunumun tekerlekli, sandalyesi var.. Hemi de akülü..
***
Başkan, doğrulur yerinden.. Çıkışlı bir ses tonuyla;
***
Eee!.. Derdin toruna tekerlekli sandalye değil de nedir? Söyle o zaman ne istiyorsun, niye geldin buraya?.. Beni niye meşgul ediyorsun?.
***
Yaşlı adam, biraz gergin, gelen ses tonuna karşı o da ses volumunü artırarak, söylenmeye başlar…
***
Torunumun, tekerlekli sandalyesi var, ama rahatça dolaşamıyor, onu dolaştıramıyoruz. Onun için geldim?
***
Neden dolaştırmıyorsun, dolaştıramıyorsun, azarına karşılık, yaşlı adam içerlenerek der ki;
***
—Başkan, başkan!.. Başka şehirlerde belediyeler, engellilere yardımcı olur.. Onlara uygun otobüsler, dolmuşlar, toplu taşıma araçları servise koyar.. Biz sizden bunları istemiyoruz!.. Sizden sadece istediğimiz, kaldırımların düzenlenmesi. Çünkü kaldırımlar düzensiz, rampalar yok!..
***
Sinirlenir başkan.. Ne demek istiyorsun der?.. Yaşlı cevap verir..
***
— Kaldırımlarda direkler var, tezgahlar var, işportacılar işgal etmiş. Tekerlekli sandalyeler geçemiyor. Buraların düzenlenmesini talep edecektim..
***
Başkan, söylenir.. “Oooo amca, seninkisi de iş mi yani.. Herkesin bir talebi var.. Belediye boş mu duruyor, biz boş mu oturuyoruz..?”
***
— Yok başkan, çalışıyorsunuz, ama kaldırımlar..!
***
Pişkin başkan, lafı bitirmeden girişir..
- Öyle deme!.. Bir çoğu yerin kaldırımı bile yok. Biz önce onlarla uğraşıyoruz. Onları bitirir, eskileri de tamamlayalım. Para yok!.. Eğer bütçe olursa, bir kaç sene sonra kaldırımların girişlerine rampa yaparız.. Öyle ha deyince olmuyor?
***
Yaşlı adam!..
***
İyi de başkan.. Bir kaç yıl diyorsun, sadece kaldırıma birer rampa yapmanız, gerek.. Torunum.. ve onun gibi çocuklarımız, büyüklerimiz, bizler bile.. Kaldırım rampası yok diye, “evde hapis mi” kalsınlar..
***
Başkan hiddetle ayağa kalkar!.. Parmak sallar ve der ki;
***
Bak ihtiyar.? Çok konuşuyor, çok şey söylüyorsun. Ben koskoca bir belediye başkanıyım. Herkese bu kadar vakit ayıramam.. İşimiz, gücümüz var.. Hadi çık, bak dışarıda insanlar bekliyor..
***
Böylesi bir gerilim içerisinde, Başkanın makam odası bir hışımla, açılır. İçeriye telaşlı, korkulu bir kişi girer.. O kişi Belediye Başkan yardımcısı.. Ve Başkan’a dönerek der ki;
***
Efendim, şimdi İl Emniyet Müdürlüğü trafik şubeden aradılar..
***
Başkan ne oldu, da aradılar?
***
Yardımcısı..
Efendim, bir kaza olmuş..!
***
Başkan der.. Ölen, yaralanan var mı, nedir bu telaşın bu kadar?..
***
Yok efendim, sadece bir çocuğa araba çarpmış.? Yaralı, hastaneye kaldırılmış..
***
Bu yanıta Başkan sert bir dille, azarlama yapar..
***
Yahu, ben ne yapayım!.. Trafik kazasına da ben mi koşayım, gideyim, bakayım?.
***
Yaşlı adam, kapıda olup biteni, izliyor. Başkan fark ederek amca sen de çık artık. Görüyorsun, işlerimiz var?..
***
Yaşlı adam, şaşkın, üzgün, bir o kadar da kırgın, dışarıya doğru yürürken, Başkan Yardımcısından, o ifade gelir..
***
-Sayın Başkanım.. O çocuk var ya o çocuk.. O çocuk, sizin torununuzmuş?.. Onu hastaneye kaldırmışlar.. Yaralı diyorlar..
***
Başkan, çakılır kalır koltuğa!.. Gözünün önünde önce torununun gülen yüzü canlanır, sonra ayağı sakat kaldı düşüncesiyle, onun tekerlekli bir sandalyede ağlayışını..
***
Titrek, mahcubiyet içerisinde, seslenir kendisine kara haberi veren Başkan Yardımcısına!..
***
Az önce, kapı önünde konuştuğum yaşlı bir adam vardı ya!.. Onu hemen çağırın, getirin!..
***
Yaşlı adam, kapı önünden ayrılmamıştı.. Oradaki bir koltuğa oturmuş, başı öne doğru, gözyaşları içerisinde!..
***
Çağrılınca, içeri girer.. Ama biraz heyecan, biraz çekingenlik, biraz da öfkeli.. Duygu karmaşıklığı içerisinde, seslenir, az önce kendisine azarlar dizen Başkan’a..
***
- Buyrun! Ne istiyorsunuz başkan?..
***
Başkan gözyaşı içerisinde, söylenir?..
***
Amca, sana söz veriyorum.. En kısa zamanda kaldırımlara tekerlekli sandalye ve araçların, geçmesi için, rampaları yapacağım. Kaldırımları da işgalden kurtaracağım. Belediyeye giriş rampası yapacağım. Ama ne olur, beddua ettiysen, geri al..
***
Yaşlı adam, Başkan’a çıkışır.. Ben size beddua etmedim.. Etmem de.. Sadece kırıldım.. Ve üzüldüm, kadim şehrin emiri nasıl böyle bir vicdan tahakkümünde bulunur diye!..
***
Ne olur o zaman, torunuma dua et?.
***
Bu esnada, makam telefonu çalar!.. Başkanın telefona uzanamayacağını gören yardımcısı kendisi açar.. Sonra başkana uzatır, kızınız arıyor der..
***
Başkan endişeli şekilde, hayırdır kızım, torunum nasıl, durumu ağır diyorlar der… Yanıt gelir..
-Yok yok.. Baba az önce sokakta kızıma araba çarptı….
Ee.. Durumu nasıl.. İyidir inşallah.. Ba..bacak.. ları!…
***
Kızı söyler..
-Merak etme baba!.. Sadece burnu kanamış.. Şimdi hastanedeyiz, birazdan eve geçeriz.. Merak etmeyesiniz diye aradım..
***
Başkan, duygu alaborası içerisinde, ağlayışı duyulmasın diye hızla telefonu kapatır.. Ancak Yardımcısı diğer telefonu uzatır..
***
Ve der ki, arayan Emniyet müdürlüğü.. Kazayı yapan şoför yakalanmış.. Şikayet tutanağı için, ifade verilmesine aileden birinin gelmesi gerekiyormuş.. Siz gider misiniz, başkan!..
***
Başkan!.. O makam hırsı, koltuk ihtirasıyla, gömüldüğü koltukta, durgun kesilir!.. Kapıda hala bekleyen, yaşlı adamla göz göze gelir.. Dalgın dalgın bakışlar içerisinde, Yardımcısına seslenir ve der ki;
***
O şoförü bıraksınlar.. Biz makamın, koltuğun, nam-ın, dünyevi şehvetin hırsına kapıldık. Burnumuz büyüdü.. Bak.. Mevlam bizi ikaz etmek için, yaşlı adamı bize gönderdi, ardından torunumuzla alakalı kaza!.. Ben alacağım dersi aldım.. O şoförü bıraksınlar.. Suç bizim.. Şikayetçi değiliz..
***
İşte böylesi bir hayatın idamesinden çıkarılacak ders!.. Ne oldum değil, ne olacağım denilmeli?.. Her makam ve mevkinin, adil ve hakkaniyeti olmalı ki, medeniyeti ikmale getirirken, vicdan merhametinden yoksun kalınmasın?!..
***
Evet, pazar yazısı, niyetiyle bu gerçek hikayeyi aktardık!.. Umarım toplum kadar biz bireyler de, kendimize özgü, ders-i ibret noktasında, payımıza düşeni alarak, zihnimize not etmiş olduk!.. Tabi ki; ne olacağım, demeyi?!…
***
GÜNÜN SÖZÜ..
Vicdanın ruhuna, ahlakın aklın, merhametin fiziki bedenine hükmediyorsa, bilesin ki insansın!..