TAZİYEMİZ VAR
Kim ölmüş dediğinizi duyar gibiyim, hislerimiz ölmüş başımız sağ olsun taziyemiz var.
Ben küçüktüm nenemi, dayımı, kan bağı olarak biraz uzak ama kalben yakın aile büyüklerini kaybettik. Yasları kuruldu. On on beş gün evimizde televizyon açılmadı.
Taziye evleri de yoktu kendi evlerinde kurdular büyüklerim, büyüklerinin yasını ev küçük demediler, kirlenir diye düşünmediler.
Çok sessizdi hem kadınların odaları hem erkeklerin oturduğu oda, teras, kapı önü, alanlar her neredelerse. Sessiz sessiz ağlarlardı birinci dereceden yakınlar diğerleri Yasin okur kuran-ı kerim okurdu. Gerekli olmadıkça konuşulmazdı.
Renkli kıyafet göremezdim hiç kimsenin üzerinde siyahın kahverenginin tonlarında birer kumaş geçirirdi herkesler üzerine.
İçim ürperirdi birinin yası olduğunda. Anne annem öldüğünde on üç yaşındaydım günlerce yemek geçmedi kursağımdan o yaşımda bile, yakın yetişkinlerinde iştahı yoktu yemek taziye gelen misafir içindi.
Helva bana ölümü çağrıştırırdı yiyemezdim.
Kalabalık dağıldıktan sonra bile yas enerjisi o evin tavanına asılı kalırdı aylarca.
Sonrasında her Perşembe mezarlığa gidilirdi, toprak sulanır çalı çırpıdan temizlenirdi. Gözyaşları Yasin-i Şerif’in yapraklarını ıslatırdı.
Düğünler uzun vadelerde ertelenirdi, yas sahibi yıllarca akraba düğünlerine gitmezdi. Eğlence akla gelmezdi. Çünkü yüreği elvermezdi büyüklerimin.
Mecburiyet yoksa ölünün kırkı çıkmadan dünyevi işlere el atamazdı en yakınları.
Sonra büyüdüm, yine yakınlarımızı kaybettik evet taziyede kurduk. Modernleştik, evlerimiz bir anda daraldığından taziye evlerini tercih eder olduk.
Evler miydi daralan sabrımız mıydı? Altı yedi yıl önce fark ettim ki artık yas yerlerinde içim ürpermiyor. Sessiz de değil mekânlar ve hatta ara ara gülüyor gelenler.
Televizyonlar da kapanmıyor yas evde değil ya enerjisi de girmiyor eve demek ki. Hoş televizyonları kapatsak ne olur telefonları kim kapatacak.
Kapatamayız ki taziyemize kim geldi kim gitti paylaşmamız lazım sosyal medyada. Mezarlığın resmini de koymamız lazım olmayan acımızı yedi düvel duysun diye.
Son zamanlarda taziyelerde verilen yemekleri de kaldırmayı planlıyoruz, acımıza odaklanamadığımızdan değil sakın yanlış anlamayın. Enflasyon belimizi büktü yemekler artık yas sahibine külfet oluyor ondan dolayı.
Helva da artık ölümü çağrıştırmıyor insanlara, içindeki tereyağı ceviz, helvanın lezzeti konuşuluyor.
Giysilerimizde karanın tonları değil artık ne gerek var canım kara içimizde zaten.
Kırk beklenmiyor bugünlerde herkesin işi çok, hayat kısa kuşlar uçuyor ölenle ölünmüyor. Takvim yaprağı kırkı gösterdiğinde mevlit okutuyoruz âdet yerini bulsun diye.
Mevlitte de yiyoruz, içiyoruz, gülüyoruz, konuşuyoruz, hoca okurken bir yarım saat dinlenme niyetine neyse ki susuyoruz.
Mezarlıklar da tenha artık şehirler büyüdü, trafik sorunumuz var her Perşembe yetişemiyoruz. Bayramlarda ulaşıyoruz ölülerimize.
Her Perşembe mezarlığa gidemiyoruz ama ölünün öldüğü sene tatile gidebiliyoruz. Ölmüş gitmiş zaten hem “ölümüzde isterdi mutlu olmamızı”
Zaman değişti, gelenek görenekler esnedi falan değil dümdüz hissizleştik. Allah bize rahmet eylesin.