HAYATLARINI KARARTAN, ÖZENTİLERİDİR?!
Bir cinnet hali egemen! Topyekün psikolojimiz bozuk. Vakıalar serisi delirtiyor. Ülke ve toplumun hal-i durumu denir ya, fecaat, sağlıksız!. Ne haberleri izler olduk, ne de olup biten nedir, neden kaynaklı, der olduk?!.. Yüzler asık, yumruklar sıkılı, kaşlar çatık, eller tetikte!. Patlamaya hazır, volkanik dağ gibi, fokurduyoruz!..
***
Meselelerin özünde, sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel yöndeki “ahlaki erozyon o biçim..!” Temel etken, toplumsal buhran!.? En çok da, travma üreten, aile içi şiddet sarmalının hızla yaygınlaşması!. Özellikle de, kadın cinayetleri!.. Beri yanda, aile ve çevre baskısıyla oluşan psikolojik çıkmazla, gelen intiharlar vakıası!..
***
Dram içerisinde dram üretici!.. İşte Diyarbakır’da son iki ay içerisinde, aile içi şiddet veya evliliğe doğru gidilen yoldaki ilişkinin hüsranlaşan hadiseler, zinciri!. Her bir vakıa kendi mecrasında, toplumsal kanayan sorunları, “isyan edercesine” haykırıyor!. Dur diyen yok mu?!. Maalesef, denilmediği içindir ki, artıyor!
***
Olayların ilişkiler ağında korkunç olan, “düşmeye gör!..” Giydiğin gömleğin ilk düğmesini yanlış bağlamanın getirdiği yanlışlar serisi.. “Evlilik ya da arkadaşlık” hissiyatında düşünen, soruşturan, sorgulayan değil, “anlık hevesin, özentinin, çevresel faktörlerin cazibesine” kapılmanın, getirdiği sonuçların çıkmazı ikmal etmesi!…
***
İşte, önceki gün Sur ilçesinde, 3 aylık hamile Helin Eren’in sokak ortasında eşi Siyabend Şeker tarafından öldürülmesi hadisesi!.. Denir ya kurşun dizercesine, 9 kurşunla, hamile eşini vurarak, kanlar içerinde ölüme bırakıyor. Bu şiddetin, öfkenin, cinnet haline gelince görüyoruz ki anlık hevesin getirdiği evlilik, boşanma!..
***
Acı durum o ki, söylenene göre Siyabend’e Helin kendi gönlüyle kaçmış.. Severek ve isteyerek birliktelik olmuş. Hem de, ailesini karşısına alarak!.. 7 ay önce, düğün-dernek evlenmiş.. İmam nikahı. Tanışma, gönül dinlemeze baktığımızda, ilişki ağını ortaya koyan, “sosyal medya heveskarlığıyla oluşan bir özenti!..
***
Helin’in ailesi! Kızlarının kaçtığı ilk günden buyana eşinden şiddet gördüğünü iddia ediyor. 25 gün önce de baba evine dönmüş. “Artık o eve” gitmem diyerek, boşanacağını söylemiş. İşte bu serüven içerisinde, Helin kuzeniyle yürürken sevdiği ve sevildiğini bildiği kişi tarafından öldürülüyor. O mezarda, Siyabend cezaevinde..
***
Peki ya, 9 gün önce Yenişehir ilçesindeki İlayda Alkaş’ın yine imam nikahlı eşi tarafından, bina içerisinde kurşun yağmuruna tutularak, öldürülmesi vakıasına ne diyeceğiz?!. Ne hazindir ki, Helin ile İlayda’nın hayat hikayesi ve kader noktasını buluşturan akıbet bir!. O da, severek, isteyerek özenerek, kaçarak evlenmiş..
***
Ki, Helin gibi İlayda babaya değil, annesine sığınmış!.. Sonra il il, evlendiği Cemal Alpaslan’dan kaçmış!.. Ama nereye kadar?.. Bir ay önce Diyarbakır’a döndüğünde, Alpaslan’ın takibine takılmış.. Anne, kız kardeşiyle doğum günü kutlamasından dönerken, bina içerisinde kurşunlarak öldürüldü..
***
İlayda mezara, öldüren Alpaslan ise hala firar.. Sosyolojik ve psikolojik yönde sorgulanması gereken bu iki vakıanın, kesiştiği noktaya gelirsek!.. İki genç kız 19-20 yaşlarında, sosyal medya özentisiyle, tanışma, sevgili ve evlilik, bir yılı daha dolmadan boşanma, akabinde gelen ölüm-cinayet, intihar!..
***
İlayda ve Helin’i öldüren eşlere bakıyoruz.. İkisi yakın arkadaş.. Kanka yani.. Sosyal medya hesaplarına, paylaşılan resimlere, atılan mesajlar ikisinin de profilinin, psikolojik yönde, travma üretici.. Denir ya; “bu yol yol değil, bu yaşam hiç de yaşanılır değil?”.. Dövmeler, silahlar, tabanca, kaleşnikoflu pozlar!!..
***
Ne tesadüftür ki, firarda olan Cemal’in İlayda’yı öldürdüğü gece polis, olayla ilgili olarak Siyabend’i gözaltına alıp sorguluyor?. Sonra serbest.. Ruh hanelerindeki özenti dozajında kaynaklı psikopatlığın getirisi olarak, o da Cemal’e özenerek, Helin’i öldürdüğü, düşünülüyor. Tutuklandı. Cinayet gerekçesi bakalım ne çıkacak?!
***
Toplum ve aileyi çökerten, sebep-sonuçlara odaklanmadığımız müddetçe, daha çok İlayda ve Helin’leri kaybedeceğiz.. Ve daha nice Cemalleri Siyabendleri hayatın özentilerine kul köle ederek, birer cani, katil olarak, can almaya can vermeye mahkum bırakacağız!.. Vahim bir boşvermişlik, duyarsızlığı içerisindeyiz!
***
Unuttuk değil mi?.. İlahiyat Fakültesi öğrencisi Nur Sena Düzgün’ün, Üniversite kampüsü içerisinde, kendine göre kurduğu dar ağacında boynuna ip geçirip, intihar ettiğini!.. Ve onu intihara sürükleyen üniversitedeki hocası Ahmet’in, ahlak yoksunluğuyla “onu” emellerine alet etmesini!.. Akıbeti soran var mı?
***
Peki ya, Tunceli’de cesedi dahi bugün bile bulunmayan Erganili genç kız, Gülistan Doku’nun akıbeti?. Ya Diyarbakır’dan Van’a “üniversite okuma” hayaliyle giden, okula başlayalı üç gün dolmadan, Van Gölünde esrarengiz şekilde kıyıya vurmuş cansız bedeni bulunan Rojin’in travması!.. Ve daha nice ölümler!..
***
Ki, hal-i hazırda yaygın medyanın manşetlerinden inmeyen Ayşe Tokyaz cinayetinin faili olan Polis Cemil Koç’un, Diyarbakır’da işlediği iddia edilen, cinayete kurban giden Ejegül Ovezova’nın sırlar alemindeki, hadisesi!..Kim kimi kimin namı hesabına, hangi gerekçeyle koruyor.. Yanlışlar domino taşı gibidir serileşir!
***
Hep demiştim!.. Mesele neyi içeriyorsa içersin, şiddetin, tehdidin ve cinayet ile ölümlerin olmaması için, bir anlık öfkeye, özentiye, köle olunmamalı!.. Bilinmeli ki, “keskin sirke küpüne zarar” verici.. İster ölen, ister öldüren ol.. Biri mezara, diğeri de demir parmaklıklara mahkum, kaybeden iki taraftır.. Düşünmek, en iyisi!
***
GÜNÜN SÖZÜ..
Cezan caydırıcı değilse, şiddetin rüzgarı fırtınalı eser!..