DUYGUSAL ŞİDDET

Bazı yaralar görünmez. Kanamaz, kabuk tutmaz. Ama insanın içini kemiren sessiz bir ağrısı vardır. Adını koyamazsın. Sadece tükenirsin, nedeni bile bilemezsin çoğu zaman.

      Duygusal şiddet, ses yükselmeden, el kalkmadan da işlenebilir bir suçtur. Çünkü psikolojik şiddet, genellikle sevgiden doğan güveni silah olarak kullanır. Genellikle ailede başlar.
Bir bakışla küçümsemek,
bir sessizlikle cezalandırmak,
bir kelimeyle değersizleştirmek…
Hepsi aynı yarayı açar: "Ben yetersizim" duygusu soyut biçimde insanın karakterine işlenir.

Seninle mi uğraşacağım?”
“Zaten sen hiçbir şeyi beceremezsin.”
Bu cümlelerin hedefinde genelde bir hata yoktur, sadece güç gösterisi vardır. İnsanın özgüvenini içten içe kemiren sinsi bir virüs gibidir bu.

Bir insanı duvar gibi susturmak, onunla konuşmamak, varlığını yok saymak… Bu, çoğu zaman fiziksel şiddetten bile daha yıpratıcıdır.

“Arkadaşlarınla neden buluştun?”
“Telefonuna kim mesaj attı?”
Bunlar kıskançlık değil, denetimdir. Duygusal şiddet, özgürlük alanını adım adım daraltır, sonunda insanın nefesini bile ölçer hale gelir.

Ve kişinin iradesini kendi isteğiyle teslim etmesini sağlayan manipülasyonlar. Karşı taraf insanın içindeki suçluluk duygusunu kullanır. Sanki eyleme geçmeye mecburmuşsunuz hissi oluşur.

Suçlama ve eleştirme kimi zaman “şaka” kılığında gelir.
Ama her şakanın içinde biraz gerçek, her alayın içinde biraz küçümseme vardır. Sürekli iğneleyen biri, karşındakini zayıflatır.
Bir noktadan sonra kişi kendi düşüncesine bile güvenemez olur.

Çocuklarına “sizlerin yüzünden bu adama tahammül ediyorum” diyen bir anne, çocuklara psikolojik şiddet uyguluyordur.

Arkadaşın konuştuğu sırada sözünü kesen ve kendi durumlarından ya da kendi fikirlerinden konuşmaya başlayan arkadaş psikolojik şiddet uyguluyordur, farkında olup olmaması sonucu değiştirmez.

İş ortamında uygulana tüm mobbingler başlı başına duygusal şiddete girer.

Memur, işçi çalışan unvan her ne ise bir üstünün yukarı pencereden konuşması, baskısı veya elinden gelmeyeni ısrarla istemesi psikolojik şiddettir.

Sevginin aşırısı kısıtlama getirdiğinden duygusal şiddete girer. Sevginin yokluğu yok saymayı getirdiğinden duygusal şiddete girer.

İnsan ilişkilerinin terazisi çok hassastır gelin görün ki çağ hassas olmamıza ne kadar izin veriyor.

Birinin hayatında yer kaplayıp ilgisiz davranmak psikolojik şiddete girer. Bir çocuk dünyaya getirip ilgisiz bırakmak gibidir.

Konu ve kimlik fark etmeksizin sürekli özür dileme ihtiyacı hissediyorsanız,

“Ben abartıyor muyum acaba?” diye kendi duygularınızı sorguluyorsanız,

Kimliği fark etmeksizin A, B şahıslarının tepkisinden korkar hale gelmişseniz,

Birisi size 1 verdiğinde 10 verme gereği duyuyorsanız,

Kendi fikirlerinizi bastırıyorsanız,

Kalabalık içinde bile yalnız hissediyorsanız,

Birisi size bir bardak su dahi uzatsa ona minnet duyuyorsanız, gözünüze çok büyük bir şey yapmış gibi geliyorsa,

Duygusal ve psikolojik şiddete çokça maruz kalmışsınız demektir.

İnsanı fiziksel şiddet değil, hissettirilmeyen değer tüketir.


Çünkü duygusal şiddet, “kendine inancını” çalar.
Bir noktadan sonra kişi, kendi sesini bile kısar.
Ve en tehlikelisi: buna alışır.