İLK DÖNEM ESERLERİ NUR’UN İLK KAPISI
(Evvelce bir bayram tebriki olarak arz edilen şu nazmın mevzu ile alâkasından dolayı buraya derci münâsip olur kanaatıyla tekrar takdim edilmiştir.)
Burc-u enversin efendim, kâl'a-i İslâma sen.
Nail olmuşsun bugün Kur'ân ile ikrama sen.
Sensin ol dellâl-ı Kur'ân, yoluna canlar feda,
İltifât-ı Şâh-ı Merdan ile sensin mukteda.
Vasfını resmetmeye yok takatim, gelmez dile.
Sen müeyyedsin efendim, ol kerâmât-ı Gavs ile.
Sensin ol Nur naşiri, feyzin demâdem aşikâr.
Oldu mülhidler tahassüngâhı, seninle tar ü mar.
Kıl keremler bendene kim, çar u nâçâr söyledim.
Sen müceddid-i kâriban hâtemisin seyyidim.
Lütfunu bekler gedâyım, affedip hüddamını,
Aldı feyzinden bu Mehmed, dâima ilhamını.
Fırka-i nâciyeyiz biz, râh-ı tevhid cephemiz.
Pişva-yı âlem-i İslâm sensin şüphesiz.
Günlerin olsun mübarek, hatırın bulsun safa,
İsm-i pâk-i hakkı içün Ahmed-i Muhammed Mustafa. (a.s.m.)
Ankara Üniversitesinde okunan bir konferanstır
Risale-i Nur'un dersiyle ve aziz ve kıymetli Üstadım Bediüzzaman'ın himmetiyle yazılabilen bu konferans, Risale-i Nur hakkında tatlı ve zevkli bir sohbettir. Risale-i Nur'un kıymet ve ehemmiyetini ifade etmek değildir, buna cesaretim yoktur. Zira ben Risale-i Nur'un en mübtedi, en âciz bir talebesiyim. Milletler içinde şöhret kazanmış bir şaheserin değerini anlatmaya kültürüm kifayetsizdir. Bu büyük şeref Risale-i Nur'un münevver, idrâkli ve takdirkâr okuyucularına mahsustur.
Ben, Risale-i Nur'a kavuşuncaya kadar matbuatımızda ve kitaplarımızda Kur'ân-ı Kerimin kıymetini anlatan tek bir yazı okumamıştım. Sonradan anladım ki, Kur'ân-ı Kerimi yarım asırdan fazladır, bizde yetişen ediplerden ziyade, ecnebi büyükleri takdir ediyorlarmış. Amerika'da Beyaz Saray'da bütün dünyanın ve kâinatın güneşi olan Kur'ân-ı Hakîm yeşil ipekliler arasında lâyık olduğu yüksek mevkie konuyormuş. Mucitler, feylesoflar, psikologlar, sosyologlar, pedagoglar Kur'ân-ı Kerimi esas tutarak yazılmış olan eserleri okuyorlar; o şahsiyetler bu mukaddes kitaptan aldıkları malûmat ile eserler yazarak dünya çapında şöhret kazanıyorlar. İnsanlığa, milletlerine hizmet ediyorlarmış. İsveç, Norveç ve Finlandiya'da en büyük ilim adamlarından müteşekkil bir heyet meydana getirmişler, gençlerin kurtuluşunu sağlayacak halâskâr bir kitabı senelerce aramışlar, nihayet gençliği en yüksek ahlâk ile ahlâklandırmak ve dünyada açık fikirli, müstakim ilim adamı yapmak için Kur'ân-ı Kerimi okutmanın yegâne çare olduğu neticesine varmışlar.
İslâmiyeti ve Kur'ân'ı takdir eden yabancılar çoktur, daha birçok misâller vermek mümkündür.
İşte Müslüman olmayan kimseler, İslâm kitabının kıymetini takdir edip istifade ederlerse, uyanık Müslüman Türk gençliği acaba daha fazla durabilir mi? Kat'a ve aslâ duramaz ve uyuyamaz.
Ma'bûd-u Zîşanımız olan Cenâb-ı Hak, gençliğimizin en ulvî ve en kudsî ihtiyaçlarına tam cevap verecek bir ilm-i hakikat hazinesini yirminci asırda da meydana getirmiştir. İşte bu zengin define-i ilmiye, Kur'ân-ı Kerimin hakikî ve parlak bir tefsiri olan Risale-i Nur'dur. Bu eserler, Kur'ân-ı Hakîmden tereşşuh etmiş ve onun esasları dairesinde yazılmıştır. Eseri telif eden Bediüzzaman'dır. Bütün hakikî ilim adamları müttefikan Risale-i Nur'un bu muhteşem müellifinin "Bediüzzaman" denmeye lâyık bir şahsiyet olduğunu tasdik etmişlerdir. Risale-i Nur eserlerinin millet ve gençliği dalâlet ve sapkınlık girdaplarından kurtaracak bir tefsir-i Kur'ân olduğunu takdir ve tahsinlerle tasdik etmişlerdir. Böyle olduğu hâlde bu kadar büyük bir şâheserin müellifini bugün herkes tam tanımıyor denilebilir.
DEVAM EDECEK