İŞ AKDİNİZ FESHEDİLMİŞTİR!…

Yerel yönetimler mekanizması, gerçekten çok ama çok acımasız işler hale geldi!?..

Ki parti gözetmeksizin diyorum bunu..

Gelen gideni, giden geleni aratıyor.. 

Çark bildik, döndürülüyor!!..

Yazıya başlık olarak, koyduğum ifade üzerindeki hasbi halimiz, girizgahın rotasında olacak..

“İş akdiniz feshedilmiştir.” 

Bu hükmü veren bir insan, aynı zamanda bir makam temsiliyetine de sahiptir!?.

Tabi mesajı yazıp tebliği eden de illa ki görevlendirilmiş bir insandır!..

Makam, mevki, yetki, siyasi, ideolojik, yandaş, muhalif, girdabına girmiyorum!..

O alan, kısır çekişme üretici!…

***

Benim demek istediğim, vakıa üzerindeki meramım şu?..

O kararı veren de, mesajı yazan da illa ki bir vicdani muhasebeye sahiptir..

Yıllardır onlar da şu veya bu şekilde, bir şeylerle meşgul olup, işçi ya da memur, ya da farklı bir meslek alanında, kendileri istihdam etmiştir..

Çalışıp gelir sahibi olmuştur..

Evlenmiş, çoluk çocuk sahibi olmuş!..

Kendilerine has birer yuva kurup, yaşamlarını idame ediyordur.. 

Geldikleri yere, binbir güçlükle gelmiştir..

Tırnaklarıyla, aşındıra aşındıra!..

***

İşte bu kişi veya kişiler!..

Özellikle yerel seçim sonrasında makam ve mevki sahibi olduklarında ve verdikleri fermanlarla, kapı önüne konulan binlerce işçinin hal-i vaziyetine vicdanları ne diyor diye sorgulamak gerekmez mi?..

“Ben de bu çalışanların yerinde bir işçi-memur idim, ya da olabilirdim, eşim, dostum, yakınım olur” diyor mu?…

Bugün onlar gibi kapının önüne konulsaydım diye bir hissiyata kapılmış mı?…

***

Mesaiden eve giderken, eşinin ve çocuklarının bulunduğu sofrada yemek yerken; iş akdiniz feshedilmiştir diye, mesaj aldığı esnada, beyninde, yüreğinde, kalbinde ne tür fırtınaların kopabileceğini düşünmüş müdür?!…

Minik, minnacık, toplu iğne başı kadar, vicdani muhasebe içerisine girerek olup-biteni halis bir niyetle sorgulamış mı?..

Hiç bir siyasi, ideolojik hesaba girmeden, intikam duyguları üretmeden?..

En önemlisi de; empati geliştirip, insani ve rahmani bir  duyguyla, meseleyi akıl terazisinde sorgulamış mı?..

Bir önceki yönetimin yaptığını ben niye yapıyorum?..

Ya da ben bugün yapsam, yerime gelen onları işlerinden ederse?..

Çünkü binbir emekle, sahip olunan işinin elinden alınması halinde; insanların hayatında nelerin kararabileceği görmeye görsün!..

Binlerce işçiyi ekmeğinden edenler bunları yapmış mı, yapmamış mı, bilmiyorum!..

İlla ki, gelebilecek tepkileri idrak ederek, hüküm ferman etmişlerdir!..

***

Empati kurmuşlar mı dedik!?..

Dün olduğu gibi bugün de o koltuklara gelenlerin düşündüğünü sanmıyorum?..

Empati demek duygudaşlıktır..

Bir ölçüde kardeş olmaktır..

Aynı duyguları hissetmek, kendini o kişinin yerine koymaktır!…

Özetle onun hissettiklerini bire bir, iliklerine kadar hissetmektir empati kurmak!..

Öyle inanıyorum ki, zat-ı muhteremlerin ekseriyeti bu duyguyu insani karakterlerinde, icra etmiş değillerdir?..

***

Yoksa, her yerel seçim sonrasında, yönetimler siyasi parti düzeyinde el değiştirseler de, ya da bir gerekçeyle kayyım ataması yapılsa da durum maalesef değişmiyor?

O illerin, o ilçelerin, o beldelerin belediyelerinde; işçi kıyımı büyük bir vicdani tahribatla, buldozer misali tahrip ediliyor..

Dün olduğu gibi bugün de, belediyelerin önlerinde görüyoruz, binlerce kişi feryat, figan içerisinde!?.

Haklarını savunma yönünde, kaldırıma, caddelere, sokaklara çadır kuran kurana!…

Nitekim 31 Mart seçimlerinden çıkalı kaç ay oldu..

Ama hala, işten çıkarmalar devam ediyor..

Gariptir, işçi fazla deniliyor işçi çıkarılıyor bir süre sonra işçi alımı yapılıyor?.

Ne tezat bir durum..

***

“İş akdiniz fesih edilmiştir” kararı veren, fermanı yazan siyasi kimliğe sahip Belediye yönetimleri, başkanlar da savunma pozisyonu alarak, kendilerini haklı çıkarma gayreti yarışı içerisindeler!?.

Ben, karar vericilikte siyasi gerekçelerin girdabına girmiyorum!..

Haklı haksızlık noktasında da değilim..

Bu alan, hukuki ve adli bir sorgulama gerektiriyor..

Ben insanı işinden ve aşından etmek, ne insani, ne vicdani ne de rahmani bir gerekçe libas edilemez diyorum!?..

Bugün ona, yarın sana!..

***

NE YANDAŞ, NE MUHALİFİZ!…

Ne yazık ve hazindir ki biz gazeteciler için, bu iki vasfın kullanılır hale gelinmesi kahredici ve de acı bir durum!?.

Ayıp!..

Bunun vebali ve sorumlusu, elbette ki, salt bizler değiliz!..

Tek sorumlu yok!..

Lafımı başta ifade edeyim!..

Yandaş ya da muhalif sorusu kadar soran, sorduran, sınıflandıran, buna zemin hazırlayan siyasi ve ideolojik kutuplaşmadır..

Ki mevcut yerel ve ulusal iktidarlar kadar da, biz gazeteciler de sorumluyuz!.

***

Buradan, gazetecilik dersi vermek istemiyorum!..

Ama, yaşanan ve yaşatılan kimi hadiseler gösteriyor ki çıkarılması gereken dersler var!?.

Ve bu dersi, sahada uygulaması gereken de; biz gazetecileriz!

Başkaları değil..

Bilinmeli ki, gazeteci hüküm ferman veren değil..

Ne hakimdir, ne de savunma erki olan avukattır!..

Ama gazeteci çok yönlü mesleği icra eden, savcı gibidir!..

Tek yönlü bir bakışa, sorgulamaya sahip değildir!?.

Suçluyu da, masumu da, konuşur!

***

Nasıl ki savcı!..

Vuku bulan bir olayda, suçlunun işlediği suçta delillerin işine düşüyorsa, masum olma ihtimaliyle lehte delilleri elde etmeye çalışıyorsa!..

Biz gazeteciler de aynı minvalde haber ve yorumlarımızla, hareket etmemiz gerekir!..

Ki, bizim ortaya koyduğumuz mesleği ifada hüküm ferman edici olan, onu okuyandır!..

Her gazetecinin kendisine özgü siyasi düşüncesi, fikri, mülahazası olabilir..

Bu onun yandaş ya da muhalif olduğunu göstermez!..

***

Bu ayrışmayı, sınıflandırmayı da elbette ki, kimse kabul etmez, etmemeli!?.

Mesleğin, evrensel doğruları ve ilkeleri vardır..

Yayın anlayışını bu ilkelerin rotasında yapması gerekir..

Üç öğedir o ilke!..

Doğru, tarafsız, objektif!..

Elbette ki gazeteci insan olma vasfıyla, sevdiği, saydığı, siyasi yönde benimsediği bir parti, kişi, makam ve mevki ile topluluk olabilir!..

Burda önem arz edici olan; o üç ilkeden taviz vermemesidir..

***

Eleştirisini de, takdir edilişini de, gazetecilik ilkeleri terazisinde tutmalı!..

Körü körüne, ne iktidar ne de muhalefetin, biat edicisi olmamalı!..

Doğru ne ise o!..

Hakikat neyi içeriyorsa o minvalde, duruş sergilemeli!..

Aksi takdirde kendine ve mesleğine ihanet etmiş olur ki!..

Birileri bu ihaneti fırsat belleyip, yandaş ve muhalif kutuplaşmasıyla at koşturucu olur!?.

***

Hal böyle olunca da!..

Ne yazık ki toplumun demokratik olgunlaşması engellenmiş olur!..

Bireyin de, toplumun da, Devlet-i aliyenin de bilgi erişimi sınırlar..

Eleştirel düşünce..

Takdir edici motivasyon..

Gerçeğe ulaşmada engeller ikmale gelir ke, kutuplaşma, hizipleşme, derinleşir!..

***

Onun için;

Sağlıklı demokrasinin dirliği için; gazetecilerin, ki bunda kuruluşları da dahildir..

Bağımsız, tarafsız, her düşünceyi bünyesinde barındıran..

Haber ve yorumlarında;

Doğru, tarafsız, objektif olmayı ilke edinmişliğin birliğiyle, hareket edilmeli..

Sahiplenilmeli!..

***

Önceki gün, Diyarbakırımızda icra edilen buluşma mesleğin icrasında katılım ve kurumsal tavır yandaşlığı mı dersiniz, muhaliflik mi dersiniz, tescil etti!…

Ki fazla söze de gerek yok!…

Bize de, düşen..

Çağrılan yere erinme, çağrılmayan yere görünme!..

Anlayan anlar!..

Anlamayana, söyleyecek söz bizde vaki olmaz!..

***

GÜNÜN SÖZÜ…

Vicdanıyla direnişe geçenin hüküm fermanı insani ve rahmanidir!!?..