MEZOPOTAMYA MEDENİYETİ VE BÜYÜK KİROS SİLİNDİRİ
İlmi kaynaklarda yer alan bilgilere göre ilk medeniyet Mezopotamya’da ortaya çıkmış, oradan Batı ve Doğu ülkelerine yayılmıştır. Batıda Hitit, Roma, Bizans ve Yunan medeniyetlerinin kaynağı, Mezopotamya Medeniyetidir. Bu medeniyetin Doğuda Fars, Hint ve Çin medeniyetleri ile güneyde Mısır Medeniyetine etki ve katkıları olmuştur. Tarihi rivayetlere göre ilk yazılı kanunlar, Fırat ve Dicle nehirlerinin arasındaki vadilerde ortaya çıkmış olan kanunlardır. Hammurabi’nin tahminen milattan iki bin yıl kadar önce burada kanun yazarak uyguladığı bilinmektedir. İnsanlık tarihinde ilk olarak buralarda kurulan Mezopotamya Medeniyeti, Hammurabi’nin yazdığı ve toplumda uyguladığı bu ilk kanunlarla gelişme kaydetmiştir.
Hammurabi kanunlarının vahiy mahsulü olduğu rivayet edilmektedir. Bu kanunların bir kısmının tasviri, bir kısmının da şifahi ifadelerden meydana geldiği anlatılmaktadır. Muhtemelen İbrahim peygamber (as.), kendisine gelen vahyi kaydedip okuyan, okuma yazmayı bilen biriydi. Hem o, hem de Hammurabi kendilerine gelen vahyi hürmetle dikkate almışlardır.
İnsanlık tarihinin en eski medeniyetinin merkezi olan Mezopotamya bölgesine, geniş anlamda “Bereketli Hilal” adı da verilmektedir. “Bereketli Hilal”, Mezopotamya nehir vadilerinin doğusundan başlayıp batıya doğru Akdeniz sahillerine uzanmaktadır. Bu bereketli topraklar, Akdeniz sahilleri boyunca Mısıra, Nil deltasına kadar uzanır gider. Mezopotamya bölgesinde, çok eskilerde tahılların ataları olarak kabul edilen yabani arpa, yabani buğday ve başka çeşitli otlar yetişiyordu. Zirai faaliyetler, Buralarda başlayıp Nil vadisine ve Güneydoğu Avrupa’ya, yani Yunanistan’a doğru yayılmıştır. Bunun yanında hayvancılık da ilk olarak bu topraklarda başlamıştır. Dünya medeniyetine ışık tutan ilk uygarlık, m. ö. 3500 yıllarında Mezopotamya’da başlamış, m. ö. 3100 yıllarında oradan Mısır’a ve m. ö. 2000 yıllarında da Güneydoğu Avrupa’ya, oradan da Girit’e, Sicilya adalarına yayılmıştır.
Diyarbakır’ın değerli bir evladı olan Felsefeci ve bilim tarihçisi Cemal Yıldırımın da tespit ettiğine göre bilimsel etkinlikler, uygarlığın tarihi ile başlamıştır. Onun da iddia ettiğine göre ilk uygarlık, m. ö. 3000 yıllarında Mezopotamya’da yaşanmıştır. İlmi kaynaklara göre Mezopotamya hayvancılık ve tarımın yanında, teknolojide de oldukça ileri bir düzeye gitmişlerdir. Tarihin çok eski dönemlerinde uygarlık, Dicle-Fırat nehirlerinin civarını oluşturan Mezopotamya’da, ardından Nil ve İndus vadilerinde nehir kıyılarında gelişmeye devam etmiştir.
Kitabı Mukaddes’in tekvin bölümünde, Âdem’in (as.) Doğuda bir yerde Adn cennetinde yerleştirildiği haber verilmektedir. Bu bilgilere göre Fırat ve Dicle nehirleri, bu cennetten akmaktadır. Kitabı Mukaddes’teki bu kısa bilgilerin yorumu hakkında, değişik görüşler ileri sürülmektedir. Bu yerin, Mezopotamya olduğu kabul edilmektedir.
BÜYÜK CYRUS/KİROS
Milattan önce 539 yıllarında Pers Kralı Büyük Cyrus’un/Kiros’un orduları Babil Şehrini ele geçirmiştir. Bazı ilmi kaynaklar onun Zülkarneyn olduğu kaydetmektedir. Arap kaynaklarında o, Kisra adıyla bilinmektedir. Kur’an-ı Kerim’de Zülkarneyn, Allah’a ibadet eden bir kral ve adil bir yönetici olarak tanıtılmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de haber verilen bu vasıflar, Kisrada yani Büyük Kirosta bulunmaktadır. Büyük Kiros, milattan önce 539 yılında Babil Şehrini fethettikten sonra hiçbir güç onun karşısında duramamıştır. O, doğuda Sind ve Türkistan’a, öbür tarafta Mısır ve Libya’ya, Avrupa tarafında Trakya ve Makedonya’ya, kuzeyde ise Kafkasya ve Harzem’e kadar egemen olmuştur. Kitab-ı Mukaddeste Büyük Kiros’tan övgüyle bahsedilmektedir. Çünkü o, İsrail oğullarını serbest bırakmış ve Kudüs’teki Süleyman tapınağını yeniden inşa etmelerine müsaade edip imkan sağlamıştır. Düşmanları bile onun adaletini övmekten kendilerini alamamışlardır. O, tarih boyunca krallar arasında bu özelliğe sahip olan tek kişi olarak kabul edilmektedir.
Dünyanın bugüne kadar kurulmuş en büyük imparatorluğun hükümdarı olan Büyük Kiros, merhameti ve hoşgörüsüyle tarihin akışını gerçek anlamda değiştiren nadir bir lider olarak hatırlanmaktadır. Çünkü o, sahip olduğu hoşgörü ile yönettiği halkların kalbini kazanarak adını tarihe yazdırmıştır. Herodotos ve Diodorus gibi tarihçiler, Büyük Kiros’un gerek saygın karakteri, gerekse başarılı faaliyetleri nedeniyle Persler tarafından baba diye anıldığını kaydetmişlerdir.
Rivayetlere göre Büyük Kiras, “İnsan haklarını öyle korumalıyım, güveni öyle sağlamalıyım ki, bir kadın tek başına geceleyin Afrika’dan hiçbir korku taşımadan emniyet içerisinde güvenle Hindistan’a kadar gidebilmelidir” demiştir.
Milattan öce yaklaşık 590 yılında Fars eyaletinde doğmuş olan Büyük Kiros, milattan önce 530 tarihinde ölmüş, İran’ın Güneybatısında Şiraz şehri yakınlarında bulunan ve kendi iktidarı döneminde inşa edilen, Ahameniş hanedanının ilk başkenti Pasargad/Pasargaday/Pasargadai’da defnedilmiştir.
Büyük Kiros’un Mezarı.
Ahameniş İmparatorluğu'nun kurucusu Büyük Kiros’un türbesi, İran’ın Fars eyaletindeki bir arkeolojik alan olan Pasargad’da bulunmaktadır.
“Kiros Silindiri” diye bilinen silindirdeki yazıların, milattan önce 539 ile 530 tarihleri arasında yazıldığı kabul edilmektedir. Büyük Kirosun kararları, pişmiş kilden olan bu silindir üzerine Akat dilinde çivi yazısıyla yazılmıştır. Bu silindir, günümüzde antik bir belge olarak Büyük Kiros Silindiri olarak bilinmektedir. “Kiros Silindiri”, bilim insanları tarafından dünyanın bilinen en eski İnsan Hakları bildirgesi olarak kabul edilmektedir. Kiros Silindiri, şu anda Londra’daki British Museum’da sergilenmektedir. Kiros silindirinde kanunlar, güvenlik, adalet, barış ve özgürlük kavramları üzerine inşa edilmiştir.
Londra’daki British Museum’de sergilenmekte olan Kiros Silindiri, Ahameniş İmparatorluğu zamanından kalma bir tarihi eserdir.