PADİŞAH VE TAZI (KÖPEĞİ)!..

Bugün, etliye, sütlüye dokunmayalım.. Hasb-i hal, soft rotasında gelişsin. Keyifle takılalım ama hayatı da kendi mecrasında sorgulayalım!.. Biz ne alemdeyiz, ahali ve çevrenin hal-i durumu nicedir?!.. Acı gerçekler, ne kadar etkileyici ya da çıkarılan ders-i ibretlik vaki mi?.. Neyse sözü fazla uzatmayalım, çay soğumasın, iş ciddiye binerse vaziyet kesifleşir biz bir hikayeyle meramlaşalım.…

 

***

 

Zamanın birinde.. Bir padişah varmış.. Ve onun çok ama çok sevdiği bir de tazı’sı (av köpeği!..) varmış. Padişah, ona son derece değer verir ve her ava çıkışında mutlaka onu yanına alır öyle seyitvanlarla, ormana ava çıkarmış!..

***

Padişah tazısının tasmasını mücevherlerle süslemiş, ayaklarına altın ve gümüşten halhallar taktırmış.. Sırtı da sırmalı atlas bir çulla kaplı.. Yine bir gün padişah, onu yanına almış, saray erkânı, seyitvan dostlarıyla ava çıkmıştı.

***

O çok sevdiği tazısının tasmasının ipek ipi elinde, at üzerinde vakûr bir şekilde ilerleyen sultan, gayet neşeli.. Ancak patika yoldan gidilirken gördüğü manzara bir anda onun bütün neşesini bitirdi.  “Yok olamaz, nasıl olur” diyerek, öfkelenmiş!

***

Çünkü, o çok sevdiği köpeği-tazısı, yol kenarında bulduğu değersiz bir kemik parçasıyla oyalanmakta. Padişah, önce mahzun olarak elindeki ipi çektiyse de köpek direndi, seslendiyse de o pis kemik parçasını kemirmeye devam etti.

***

İşte bu hal-i durum karşısında padişah, hayret ve hiddet hisleri arasında, o çok sevdiği, kıymet verdiği, altınla, gümüşle süsleyip, beslediği köpeğin nankörlüğüne haykırdı!..

***

“–Bunca nimetimle perverde iken, beni bırakıp da iki kemikle meşgul olmak!.. Kabul edilir şey mi?!.”

***

Padişah son derece üzgün! Köpeğinin bu nankörlük, vefâsızlık ve duygusuzluğu onu ciddi manada, hissiyat ve duygular alaborasıyla, fena şekilde rahatsız etmişti.. Bir köpek de olsa, mâzur görüp affetmek, içinden gelmedi. Gazapla seslendi;

***

“–Yol verin şu iteeee!..”

***

 

Gafil köpek, bu hiddetin mânâsını kavradığında iş işten geçmiş, yapacak bir şey kalmamıştı. Öyle ki, etrafındakiler padişaha;

***

“–Sultanım; üzerinde mücevher, altın, gümüş ne varsa alalım da öyle bırakalım..!”

***

Bunu dediklerinde, Padişah tepki vermiş..

“–Hayır! Bırakınız öyle gitsin!”

***

Ardından, sözlerine şunu ilâve eder..

***

“–Bırakınız öyle gitsin! Öyle gitsin de, ıssız ve kızgın çöllerde garip, aç ve susuz kalsın; onlara bakarak kaybettiği ikram ve lütufların acısını yaşasın!.. Sahipsizliği görsün..”

***

İYİLİKTEN CAYMA!

Hz. Mevlana’nın şu güzel ve bir o kadar da veciz sözüne bakın!.. Ders-i ibret.. Der ki;

***

Yaşam gülmeyi,

Sevgi hak etmeyi,

Vefa unutmamayı,

Dostluk sadık kalmayı bilen içindir….

***

Şu sözlere de pür dikkat edelim.. Okuyalım, ama okutmayı da ihmal etmeyelim.. Hayat modunda tatbik etmeyi de!..

***

İyilik yapanlara vefalı iyilik yapalım

Kötülük yapanlara yine iyilik yapalım

Şüphesiz iyilikler kötülükleri mahveder.”

***

GÜNÜN SÖZÜ

Her üren kalbin ağzına bir taş atacak olsan dünyada taş kalmaz..