BİRİKTİREN KİM, TÜKETEN KİM?
Ne yazık ki, eşitsizlik denilen hakikat Güneydoğu ekseninde, bugüne özgü bir adaletsizlik değil!.. Asırlara sirayet edici.. Yaşamın A’dan Z’ye tüm bileşenleriyle, yekün vaziyette ister merkezi ister yerel otorite olsun, eşitsizliği egemen kılmış, kalıcılığına da hazin şekilde çanak tutulmuştur!?. Yoksa etkin kimlik odaklı, dil, din ve inanç rotasında sürekli inkara, asimilasyona ve yasaklara maruz bırakılır mıydı bölge ve insanı?! Bugün, Terörsüz Türkiye adıyla çıkılan yolun mevcudiyeti bunun bariz nedeni?!
***
Neyse!.? Çok detaya girmeye gerek yok.. Bilinen bir gerçek.. Önümde, Mehmet Kaya’nın Başkanı olduğu Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası’nın, “Bölgeler Arası Eşitsizlik Raporu” başlıklı, kapsamlı bir analiz var!.. TÜİK’in 2024 yılı “Hane Halkı Tüketim Harcaması” araştırması temel alınarak düzenlenmiş; gelir, tüketim ve tasarruf düzeyini içeriyor.. İnceledim, satır arası çok şey ifade ediyor.. Söz Gazetesi’nin de cumartesi günü manşetinde, “Bölgede Yoksulluk ve Borç artı” başlığıyla haberi yer aldı..
***

Rapor, ekonomik yönde bölge illerine dair göstergelere baktığınızda, ülke ortalamasının oldukça gerisinde kaldığını ve bölgesel kalkınma uçurumunun büyüdüğünü görmek mümkün!.. Verilere göre kişi başına aylık ortalama tüketim harcaması, Diyarbakır ve Şanlıurfa’da 5.435 TL olurken, İstanbul’da bu rakam 19.506 TL seviyesinde!
***
Bu fark, doğu ve batı arasındaki tüketim gücü farkının ne kadar yüksek olduğunu gösteriyor.. Bir değil, iki değil, üç değil, dört katı!… Aradaki uçurum diye tabir edebileceğimiz fark, yalnızca gelir eşitsizliğini değil, tüketim ve yaşam standardı farkını da ortaya koymaktadır.. Temel tüketim diye belirlenen 13 üründen 8’inin kişi başı tüketiminde, en düşük seviyede!?.
***
Eğitim, sağlık ve sosyal yaşamda, yoksullaşma yaygın!.. Eğitim harcamalarındaki fark 26,4 kat, sağlıkta 8 kat, kültür ve spor alanında 9,7 kat, lokanta, konaklama hizmetlerinde 14,5 kata ulaşmaktadır. Finansal ve sigorta hizmetlerinde fark 16,7 kat, ulaştırmada 8,33 kattır. Ekonomik kısıtlılığın yalnızca gelir değil, fırsat eksikliğini açıkça dile getirtiyor, aradaki farklar! Yoksulluğun kuşaktan kuşağa ulaştırıldığını da görüyoruz.
***
BDDK’nın 2024 raporuna göre bölge illeri, tasarruf yapmadığı gibi, kredinin mevduat oranında da, çok yüksek!?. Diyarbakır’da her 1 TL mevduata karşılık 1,78 TL kredi kullanılmakta!.. Bu da bölge insanının tasarruf değil borçlanma üzerinden yaşamını sürdürdüğünü gösteriyor… İstanbul’un şube başına mevduat miktarı, Diyarbakır’ın dört katından fazla!..
***
Yani, İstanbul’da her 100 TL mevduata karşı 112 TL kredi kullanılırken, Diyarbakır-Şanlıurfa hattında ise 178 TL kredi kullanılmakta! Gelir yaratmadan borçlanarak tüketiyor. Beri yanda Diyarbakır mevduatta, tüketim hacmine oranla İstanbul’un dörtte biri düzeyinde.. Sonuç olarak, tasarruf eksikliği yalnızca düşük gelirden değil, düşük tüketim kapasitesinden de beslenmektedir. Kalıcı bir borç ekonomisi kültürü yaratıyor.!
Diyarbakır özelinde göstergelere bakarsak.. Banka Şube Sayısı: 92 (Türkiye toplamının yüzde 1’i).. ATM Sayısı: 457.. Üye işyeri sayısı: 33.724.. Şube başına kredi: 1,59 milyon TL.. Şube başına mevduat: 0,89 milyon TL.. 2019-2024 arasında kredi yüzde 36 artarken mevduat yalnızca yüzde 9 artmış.
***
Bu tablo şunu haykırıyor!.. Diyarbakır’ın geliri dışarıya kaçıyor, borç ise içeriye akıyor... Kısır bir döngü… Finansal akışın bu şekilde bozulması sonucunda, yerel ekonomi, sermaye birikimini yaratamıyor.. Türkiye’nin batısı tüketen ve biriktiren bir ekonomik yapıya sahipken, Güneydoğu ise tüketemeyen ve borçlanan bir yapıya sahip olduğunu ortaya koyuyor..
***
Ortaya çıkan bu fark, yaşamın bir çok alanına olumsuz yönde etkileyici bir tehdit!? Ki yalnızca sosyal adaletsizliği değil, aynı zamanda çok yönlü istikrarsızlık riskini de, domino taşı misali büyütmektedir. Barışın ekonomik sürdürülebilirliği, tüketim ve tasarruf dengesinin eşitlenmesiyle mümkün olabilir. Bu da merkezi ekonomik politikaların gözden geçirilmesi gerektiğini, gündeme getiriyor..
***
‘’Harcamamız düşük, paramız da yok’’ gerçeği artık sosyolojik değil, ekonomik bir alarm vurgusu, bölge için acilen, yoksulluğu azaltacak politikaların ve kalkınma modellerinin hızlıca yaşama geçirilmesi gerektiğini haykırıyor.. Bugün değil, yıllardır dillendiriliyor, aksi halde, bölgesel eşitsizlikler kalıcı hale gelir, hem iç talep dinamiklerini hem de sosyal barışı etkileyen kangrenleşmiş unsurlar olarak varlık gösterir..
***
GÜNÜN SÖZÜ
Adil yaşamın kıblesi, sosyal ve ekonomik eşitlikle tesis edilebilir!
