İLK DÖNEM ESERLERİ-70
Sadâ-yı Hakikat
27 Mart 1909
Tarîk-i Muhammedî (aleyhissalâtü vesselâm) şüphe ve hileden münezzeh olduğundan, şüphe ve hileyi îmâ eden gizlemekten de müstağnidir. Hem o derece azîm ve geniş ve muhit bir hakikat, bahusus bu zaman ehline karşı hiçbir cihetle saklanmaz. Bahr-i umman nasıl bir destide saklanacak?
Tekraren söylüyorum ki: İttihad-ı İslâm hakikatinde olan İttihad-ı Muhammedînin (aleyhissalâtü vesselâm) cihet-i vahdeti tevhid-i İlâhîdir. Peymân ve yemini de imandır. Encümen ve cemiyetleri, mesacid ve medaris ve zevâyâdır. Müntesibîni, umum mü'minlerdir. Nizamnamesi, Sünen-i Ahmediyedir (aleyhissalâtü vesselâm). Kanunu, evâmir ve nevâhî-i şer'iyedir. Bu ittihad, âdetten değil, ibadettir.
İhfâ ve havf riyadandır. Farzda riya yoktur. Bu zamanın en büyük farz vazifesi ittihad-ı İslâmdır. İttihadın hedef ve maksadı, o kadar uzun, münşaib ve muhit ve merakiz ve meabid-i İslâmiyeyi birbirine rapt ettiren bir silsile-i nuranîyi ihtizaza getirmekle, onunla merbut olanları ikaz ve tarîk-i terakkiye bir hâhiş ve emr-i vicdanî ile sevk etmektir. Bu ittihadın meşrebi muhabbettir. Husumeti ise, cehalet ve zaruret ve nifakadır. Gayr-ı müslimler emin olsunlar ki, bu ittihadımız, bu üç sıfata hücumdur. Gayr-ı müslime karşı hareketimiz iknâdır. Zira onları medenî biliriz. Ve İslâmiyeti mahbup ve ulvî göstermektir. Zira onları munsif zannediyoruz. Lâubaliler iyi bilsinler ki, dinsizlikle kendilerini hiçbir ecnebîye sevdiremezler. Zira mesleksizliklerini göstermiş olurlar. Mesleksizlik, anarşilik sevilmez. Ve bu ittihada tahkik ile dahil olanlar, onları taklit edip çıkmazlar. İttihad-ı Muhammedî (aleyhissalâtü vesselâm) olan İttihad-ı İslâmın efkâr ve meslek ve hakikatini efkâr-ı umumiyeye arz ederiz. Kimin bir itirazı varsa etsin, cevaba hazırız. “Cihanın bütün arslanlarının bağlandıkları bir zinciri hilekâr bir tilkinin koparmasına imkân var mıdır?” Neşrettiğim fihriste-i makasıddan terk ettiğim bir fıkradır. Şöyle ki: Zahiren hariçten cereyan eden maarif-i cedidenin bir mecrâsı da bir kısım ehl-i medrese olmalı. Ta gıll ü gıştan tasaffi etsin.
Zira, bulanıklığıyla başka mecrâdan taaffün ile gelmiş. Ve atâlet bataklığından neş'et ve istibdat sümumu ile teneffüs eden ve zulüm tazyikiyle ezilen efkâra bu müteaffin su, bazı aksü'l-âmel yaptığından, misfat-ı şeriat ile süzdürmek zarurîdir. Bu da ehl-i medresenin dûş-u himmetine muhavveldir.
(Vesselâmü alâ meni't-tebea'l-hüdâ)
Said Nursî
Yaşasın Kur'ân-ı Kerîmin Kanun-u Esasîleri
26 Şubat 1324 (11 Mart 1909)
Dinî Ceride, No. 73
Ey Meb'usan! Uzunluğu ile beraber gayet mûcez bir tek cümle söyleyeceğim. Dikkat ediniz, zira itnâbında îcaz var. Şöyle ki: Cumhuriyet ve demokrat mânâsındaki meşrutiyet ve kanun-u esasî denilen adalet ve meşveret ve kanunda cem-i kuvvet, bu unvan ile beraber, asıl mâlik-i hakikî ve sahib-i unvan-ı muhteşem olan (1), ve müessir ve adâlet-i mahzâyı mutazammın bulunan (2), ve nokta-i istinadımızı temin eden (3), ve meşrutiyeti ve cumhuriyeti bir esas-ı metine istinad ettiren (4), ve evham ve şükûk sahibini varta-i hayretten kurtaran (5), ve istikbal ve âhiretimizi tekeffül eden (6), ve menafi-i umumiye olan hukukullahı izinsiz tasarruftan sizi tahlis eden (7), ve hayat-ı milliyemizi muhafaza eden (8), ve umum ezhanı manyetizmalandıran (9), ve ecanibe karşı metanetimizi ve kemâlimizi ve mevcudiyetimizi gösteren (10), ve sizi muahaze-i dünyeviye ve uhreviyeden kurtaran (11), ve maksat ve neticede ittihad-ı umumîyi tesis eden (12), ve o ittihadın ruhu olan efkâr-ı âmmeyi tevlid eden (13), ve çürük mesâvi-i medeniyeti hudud-u hürriyet ve medeniyetimize girmekten yasak eden (14), ve bizi Avrupa dilenciliğinden kurtaran (15), ve geri kaldığımız uzun mesafe-i terakkiyi sırr-ı i'câza binaen, bir zaman-ı kasırda tayyettiren (16), ve Arap ve Turan ve İran ve Sâmileri, yani beraber olanları tevhid ederek az zaman içinde bize bir büyük kıymet verdiren (17), ve şahs-ı mânevî-i hükûmeti Müslüman gösteren (18), ve kanun-u esasînin ruhunu ve on birinci maddeyi muhafaza ile sizi hıns-ı yeminden kurtaran (19), ve Avrupa'nın eski zann-ı fasidlerini tekzip eden (20), Muhammed aleyhissalâtü vesselâmın hâtemü'l-Enbiya ve şeriatının ebedî olduğunu tasdik ettiren (21), ve muharrib-i medeniyet olan ve anarşiliğe yol açan dinsizliğe karşı set çeken (22), ve zulmet-i tebâyün-ü efkârı ve teşettüt-ü ârâyı safha-i nuranîsi ile ortadan kaldıran (23), ve umum ulema ve vâizleri ittihad ve saadet-i millete ve icraat-ı hükûmeti, meşruta-i meşruaya hâdim eden (24), ve adalet-i mahzâsı merhametli olduğundan anâsır-ı gayr-ı müslimeyi daha ziyade telif ve rapt eden (25), ve en cebîn ve âmi adamı en cesur ve en has adam gibi hiss-i hakikî-i terakki ile ve fedakârlık ve hubb-u vatanla mütehassis eden (26), ve hàdim-i medeniyet olan sefahet ve israfattan ve havayic-i gayr-ı zaruriyeden bizi halâs eden (27), ve muhafaza-i âhiretle beraber imâr-ı dünya etmekle sa'ye neşat veren (28), ve hayat-ı medeniye olan ahlâk-ı hasene ve hissiyat-ı ulviyenin düsturlarını öğreten (29), ve her birinizi, ey meb'uslar, elli bin kişinin takazasını, yani haklarını sizden dâvâ etmelerini hakkınızda tebrie eden (30), ve sizi icma-ı ümmete küçük bir misâl-i meşru gösteren (31), ve hüsn-ü niyete binaen âmâlinizi ibadet gibi ettiren (32), ve üç yüz milyon Müslümanın hayat-ı mâneviyesine suikast ve cinayetten sizi tahlis eden (33), ol Kur'ân-ı mukaddesin düsturları unvanıyla gösterseniz ve hükümlerinize me'haz edinseniz ve düsturlarını tatbik etseniz, acaba bu kadar fevaid ile beraber ne gibi birşey kaybedeceksiniz? Vesselâm…
Yaşasın Kur'ân'ın Kanun-u Esasîleri!
Said Nursî
DEVAM EDECEK