İLK DÖNEM ESERLERİ-69

Yaşasın Şeriat-ı Ahmedî

(aleyhissalâtü vesselâm)

5 Mart 1325 (18 Mart 1909)

Dinî Ceride, no. 77

Şeriat-ı garrâ, kelâm-ı ezelîden geldiğinden, ebede gidecektir. Nefs-i emmarenin istibdad-ı rezilesinden selâmetimiz, İslâmiyete istinad iledir. O hablü'l-metine temessük iledir. Ve haklı hürriyetten hakkıyla istifade etmek, imandan istimdad iledir. Zira, Sâni-i Âleme hakkıyla abd ve hizmetkâr olanın, halka ubudiyete tenezzül etmemesi gerektir. Herkes kendi âleminde bir kumandan olduğundan, âlem-i asgarında cihad-ı ekber ile mükelleftir. Ve ahlâk-ı Ahmediye (aleyhissalâtü vesselâm) ile tahallûk ve sünnet-i Nebeviyeyi ihyâ ile muvazzaftır.

Ey evliya-i umûr! Tevfik isterseniz, kavânin-i âdetullaha tevfik-i hareket ediniz. Yoksa tevfiksizlik ile cevab-ı red alacaksınız. Zira, mâruf umum enbiyanın memâlik-i İslâmiye ve Osmaniyeden zuhuru, kader-i İlâhînin bir işaret ve remzidir ki; bu memleket insanlarının makine-i tekemmülâtının buharı diyanettir. Ve bu Asya ve Afrika tarlasının ve Rumeli bostanının çiçekleri ziya-yı İslâmiyet ile neşvünemâ bulacaktır.

Dünya için din feda olunmaz. Gebermiş istibdadı muhafaza için, vaktiyle mesâil-i şeriat rüşvet verilirdi. Dinin meseleleri terk ve feda edilmesinden, zarardan başka ne faydası görüldü? Milletin kalb hastalığı zaaf-ı diyanettir. Bunu takviye ile sıhhat bulabilir.

Bizim cemaatımizin meşrebi, muhabbete muhabbet ve husumete husumettir. Yani, beyne'l-İslâm muhabbete imdat; ve husumet askerini bozmaktır.

Mesleğimiz ise, ahlâk-ı Ahmediye (aleyhissalâtü vesselâm) ile tahallûk ve sünnet-i Peygamberîyi ihyâ etmektir. Ve rehberimiz şeriat-ı garrâ ve kılıcımız da berahin-i kàtıa ve maksadımız ilâ-yı kelimetullahtır. Cemaatimize her bir mü'min mânen müntesiptir. Sûreten intisap ise, Sünnet-i Nebeviyeyi kendi âleminde ihyâya azm-i kat'î iledir. En evvel mürşid-i umumî ulema ve meşâyih ve talebeyi, şeriat namına ittihada dâvet ederiz.

Said Nursî

İhtar-ı mahsus

Gazeteci denilen huteba-i umumî iki kıyas-ı fâsidle milleti bataklığa düşürtmüştür.

Birincisi: Vilâyâtı, İstanbul'a kıyas ederek... Hâlbuki elifbâyı okumayan çocuklara felsefe dersi verilse sathî olur.

İkincisi: İstanbul'u Avrupa'ya kıyas etmişler. Hâlbuki, bir erkek, kadının kametinden istihsan ettiği libası giyinse maskara ve rezil olur.

Said Nursî

Hakikat

26 Şubat 1324 (Mart 1909)

Dinî Ceride, No. 70

Biz kâlû belâdan cemiyet-i Muhammedîde (a.s.m.) dâhiliz. Cihetü'l-vahdet-i ittihadımız tevhiddir. Peymân ve yeminimiz imandır. Madem ki muvahhidiz, müttehidiz. Her bir mü'min i'lâ-yı kelimetullah ile mükelleftir. Bu zamanda en büyük sebebi maddeten terakki etmektir. Zira, ecnebîler fünun ve sanayi silâhıyla bizi istibdad-ı mânevîleri altında eziyorlar. Biz de, fen ve san'at silâhıyla i'lâ-yı kelimetullahın en müthiş düşmanı olan cehil ve fakr ve ihtilâf-ı efkârla cihad edeceğiz.

Amma cihad-ı haricîyi şeriat-ı garrânın berahin-i kàtıasının elmas kılınçlarına havale edeceğiz. Zira medenîlere galebe çalmak ikna iledir, söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile değildir. Biz muhabbet fedaileriyiz; husumete vaktimiz yoktur. Cumhuriyet ki, adalet ve meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir. On üç asır evvel şeriat-ı garrâ teessüs ettiğinden, ahkâmda Avrupa'ya dilencilik etmek, din-i İslâma büyük bir cinayettir. Ve şimale müteveccihen namaz kılmak gibidir. Kuvvet kanunda olmalı. Yoksa, istibdat tevzi olunmuş olur.

“Şüphesiz ki Allah, mutlak kuvvet ve kudret sahibidir.” hâkim ve âmir-i vicdanî olmalı. O da mârifet-i tam ve medeniyet-i âmm veyahut din-i İslâm namıyla olmalı. Yoksa istibdat daima hükümfermâ olacaktır.

İttifak hüdâdadır, hevâda ve heveste değil.

İnsanlar hür oldular, ama yine abdullahtırlar. Herşey hür oldu; şeriat da hürdür, meşrutiyet de. Mesail-i şeriatı rüşvet vermeyeceğiz. Başkasının kusuru insanın kusuruna senet ve özür olamaz.

Yeis, mâni-i herkemâldir. "Neme lâzım, başkası düşünsün!" istibdadın yadigârıdır. Bu cümlelerin mabeynini raptedecek olan mukaddematı, Türkçe bilmediğim için mütaliînin fikirlerine havale ediyorum.          Said Nursi

DEVAM EDECEK