İSLAM DÜNYASI, BUGÜN KENDİ COĞRAFYASINA HÂKİM MİDİR?! (II)

Sohbetimizi dünden devamla sürdürüyoruz! Ele aldığımız mevzu, İslam dünyasının bekasını alakadar ediyor… Çünkü İslam dünyasının, Müslüman milletlerin yaşadığı hal-i durum hiç de huzur verici değildir!

***

Özünden sapmış, inanç değerlerini geri plana bırakmış, değerleriyle çatışan batıl anlayışların egemenliği altında inim inim inlemektedir... Kandan, gözyaşından, şiddetten, şerden, küfürden başını kaldıramıyor…

***

Son 1,5 asırlık dönem adeta İslam dünyası için “hezimetler zincirini” oluşturan bir zamanı içermektedir.. Geriliyor, kan kaybediyor.. Onun içindir ki; Siyonizm ve emperyalizm İslam dünyasına galebe çalmaktadır…

***

Hep diyorum ve demeye de devam ediyorum! Ki son yazılarımı da bu kapsamda kaleme alarak, haykırıyorum... İslam dünyasının “ümmet şiarıyla” yeniden dirilişe geçmesi gerekiyor… Ve bu dirilişi de hayata geçirecek tek kurtuluş reçetesi olan, Kur’an-ı Kerim’dir...

***

Sevgili okurlar..

Nitekim Kur’an-ı Kerim bunu açık ve net bir şekilde bize haykırıyor.. Ve diyor ki;

“İslam’a gönül vermiş tüm Müslümanları sahil-i selamete çıkarabilecek tek güç; Kur’an-ı Kerim’dir…”

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’in kalbi üzerine vahiy olarak inmiştir!

***

Şunu net bir şekilde idrak etmemiz gerekir..

Kur’an-ı Kerim, yer yüzünü nurlandırdığı tarih itibariyle, bugüne kadar hiçbir güç tarafından tahrif edilememiştir… Münafıklar ve müşrikler her ne kadar Kur’an’ın özüyle uğraşmışlarsa da bırakın bir cümlesini, bir kelimesini değiştirebilmeyi... Tek bir harfini dahi tahrif edememişlerdir… Ki ebediyete tahrif edemezler!

***

Madem öyleyse ki öyledir. Peki, Kur’an’a inanan ümmetler nasıl olur da, Kur’an-ı Kerim’in hükümlerinden, kendini ıraklaştırır..

Geride kalır…

Sırt dönmüş bir şekilde, kendini zilletlik çukuruna mahkum etmiş!..

İşte bu soruya cevap aramak lazım.

Şöyle ki..

Mademki Kur’an’a inanıyoruz..

Onu en müstesna yere alıp, baş göz üzerine koyuyoruz.

Hem de lüks kılıflarda duvarlara asıyoruz.

Veyahut camekanlara koyuyoruz.

Saygıda, kusur etmiyoruz…

Onun, 6236 ayetten, 114 sureden ibaret olduğunu biliyoruz..

Peygamber Efendimizin kalbi üzerine vahiy olarak indiğine de inanıyoruz..

Her ayetin hükmünde insandan söz ettiğine iman ediyoruz…

Öylese, nedir bizim bu halimiz!?

***

Oysaki Kur’an-ı Kerim’in hükümleri paralelinde, yüründüğünde! Onun hükümlerini yönetimde, beşeri ilişkilerde uyguladığımızda, ne zaferler kazanıldığı, tarih sayfalarında yer almaktadır… Kur’an rehberliğinde, her daim yeryüzüne hükümran olmuştur..

***

Sahabeler döneminde, tabiinler devrinde, ki Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu dönemlerinde, Kur’an-ı Kerim’in sancağı altında, zaferden zafere koşulmuştur.. İslam Devletleri ümmet şiarıyla birlik ve dirlik içerisinde, küfre, Siyonizm’e ve emperyalizme diz çöktürebilmiştir…

***

İslamın bayrağı, yer yüzüne olan heybeti “iki ay uzaklıktaki mesafedeki düşmana korku salıp, onu titretiyordu?” Yeryüzünün tek hakimi olan Osmanlı’nın bugün tarih sayfasında silinir hale gelmesindeki en büyük zilletlik, Kur’an-ı “beşerin kendi kendine ibadet” aracı haline getirmek oldu?

***

Ramazan’dan Ramazan’a, Cumadan cumaya, ölüler musalla taşına konulduğunda, hatırlanan bir ibadet kitabı haline getirildi... Ki hüküm fermanlığını tozlu raflara bırakınca, iman meşalesi de sönmeye başladı… Dahası Kur’an okumak bile ticari kazanç kapısı haline getirildi..

***

Kabristanlarda, mevlitlerde, hatta düğünlerde bile hafızlar, şarkı-türkü okur gibi, arabesk takılarak Kur’an okuyorlar.. Hatim indir, senelik hatım oku.. Buna fiyat biçenler bile var.. Kur’an hiç bir şekilde, ölene, musala taşında olana hitap etmez, diriye hitap eder!…

***

Kur’an’ın ilk emri; “oku, Allah’ın adıyla oku” diyor… Bu kadar açık ve net bir emir vaki iken, görüyoruz ki islam dünyası sanayide, ekonomide olduğu gibi ilimde de, bilimde de sürekli gerileyen, yerinde sayan olmaktadır…

***

Çünkü bir devletin temel taşını oluşturan Yasama, Yürütme ve Yargı mekanizmasında,  ne yazık ki bugün Kur’an hükümleri yer almamaktadır?.. Ülkemizden örnek verirsek, üç mekanizmanın işleyişi de, Batı’dan ithaldır..

***

Kur’an ilahi kanunlar manzumesidir. Kur’an’a uymak gerekir.

Kur’an diyor ki;

“Hırsızlık yapan tespit edildiği zaman derhal elini kesin..”

“Zina yaptığı zaman cezasını ver..”

***

Hal-i hazırda Kur’an-ı bu emirleri ve hükümleri uygulanıyor mu? Bilakis, zıddına meyil ediliyor. Bugün ülkemizde hırsızlık, rüşvet, fuhuş, uyuşturucu, hak hukuk tanımazlık, adam kayırma, şirretlik hırla? Suç ve suç oranları, önlenemez boyutta!

***

Ne adalet adil işliyor, ne ceza kanunlarımız caydırıcılık özelliğine sahip! Kısasa kısas hükmü Kur’an-ı Kerim’in emridir… Şeriat kitapları orta yerdedir, tefsir kitapları orta yerdedir. Büyük İslam alimlerinin görüşleri de orta yerdedir.

***

Özü itibariyle diyorum ki Kur’an’a sımsıkı sarılmadığımız müddetçe, o bize sahip çıkmaz! Kur’an bize muhtaç değil, biz ona muhtacız… Herkesin kendine çekidüzen vermesi gerekir.  Devletler de milletler de ülkeleri idare edenler de ümmetin ferdiyim diyen beşer de “iman meşalesini” yakıp, dirilişe geçmesi lazım…

***

Kur’an hükümlerini yaşam fermanı etmeliyiz. Özellikle de nesilleri Kur’anla buluşturmalıyız.. Gençliğimizi Kur’an terbiyesiyle yetiştirmemiz lazım. Yoksa, hiçbir şekilde Kur’an İslam dünyasına, milletlerine ve fertlerine sahip çıkmaz!

En derin saygı ve sevgilerimle.