İSLAM DÜNYASI, BUGÜN KENDİ COĞRAFYASINA HÂKİM MİDİR?!

Sevgili okurlar…

Haftanın ilk günü, yeni bir sohbet faslıyla huzurunuzdayız!

Son iki yazımıza başlık olarak kullandığımız;

“İSLAM DÜNYASI NEREDEN YÜRÜYOR VE NEREYE GİDİYOR?!” ifadesini yeniliyoruz…

Yeni yazı başlığımız;

“İSLAM DÜNYASI, BUGÜN KENDİ COĞRAFYASINA HÂKİM MİDİR?!”

***

İşte bu soru başlığının muhtevasına ne yazık ki cevap bulamıyoruz! Çünkü İslam dünyasının hal-i hazırda bir hâkimiyeti söz konusu değil… Eğer ki olmuş olsaydı, sormak gerekmez mi?

Nerede İslam medeniyeti?

Nerede Kur’an hâkimiyeti?

Nerede Şeriat-ı Garrayı Ahmediye?

Nerede toplumsal ahlak?

Nerede bilimsel hayat?

Vaki mi?

Ne yazık ve hazindir ki, zerresinden söz bile edilemez bir durumdayız!

***

Çünkü İslam dünyası başka vadiden yürüyor?

Kendilerini İslam dünyasının milletleri olarak gösteren toplumlar ise bambaşka vadiden yürüyor…

İslam şeriatının vadisi belli.

Kur’an-ı Kerim açık ve net.

Lakin kimse, bu vadilerden yürümüyor?

Mesafe gerçekten uzaktır.

Yakın desek de gerçek dışıdır.

Zira yakın olmuş olsaydı, Kur’an hâkimiyeti revaçta olacaktı.

Yürürlükte olmadığına göre demek ki Kur’an hâkimiyeti yoktur.

İslam dünyası büyük bir durgunluk içerisinde, mat durumdadır.

Hayretler içerisinde kendine bir çıkış yolu, bir zafer yolu arıyor ise de nafile!

Bana göre bu yolda ciddi değildir.

Ciddi olsaydı, bu halde olmazdı?

Kaldı ki her şey takım taklavatıyla hazır…

Diyanetimiz var…

Müslüman bir topluma sahibiz…

İslam ülkesiyiz…

Beş vakit Ezan-ı Muhammedi okunuyor…

Allahû Ekber nidalarıyla dopdolu ülkemiz.

Ama gel gelelim mevcut olan elle tutulur, gözle görünür bir “yaşam biçimi” yok!

Evet, ezan var.

Cami var.

Cemaat var.

Diyanet var.

Her şeyden evvel Kur’an var.

Ama sadece görüntüyle sınırlı kalıyoruz…

Lafız ve mana ortada yok.

Hiçbir İslam ülkesinde Kur’an-ı Kerimin muhtevasındaki hukuk envanteri işlemiyor.

İcra edilmiyor…

Sadece şekli bir hal var ki o da fayda vermiyor.

Yerinde sayıyor.

Bir ilerleme yok.

Rejim zaten besbelli.

Sistem, toplumun varlığına ters…

Toplum başka vadide yürüyor, sistem başka vadide yürüyor.

Batı dünyasının, mevcut ABD’nin ahlak dışı halleri yaşanıyor.

Ülke insanı oraya endekslenmiş gidiyor.

Peki, bunun çaresi nedir?

Ne zaman bu millet bu halden kurtulur?

Ne yapacağız da kurtuluş çaresi bulacağız?

Eğer ki benliğimize dönersek çareyi bulabiliriz.

Benliğimiz de tarihimizdir…

Ki tarihimiz de Kur’an’dır ve ona bağlılıktır…

Kur’an’a bağlı kaldığımız müddetçe pusulamızı şaşırmayız.

Ama biz Kur’an’ı sadece mezarlıklarda okuyoruz, taziyelerde okuyoruz, Ramazan aylarında hatim indirmek suretiyle okuyoruz.

Kimse kusura bakmasın…

İnanç âlemimiz böyle bir mana ifade etmiyor…

Kur’an, 6236 ayetiyle ve muhtevasını kendi bünyesinde bulunduran 114 suresinde şahsi ibadet şekli hariç, lafız olarak okumak kâfi gelmez.

Her ne kadar “Ben Kur’an’a sahip çıkıyorum” desek de gerçek dışı konuşuyoruz.

Kur’an sadece lafzını okumakla yetinilemez.

Fatiha suresinden sonra gelen Bakara suresinin başlangıcında;

“Elif-lâm-mîm. Żâlike-lkitâbu lâ raybe(*) fîhi”

“Bu, kendisinde şüphe olmayan kitaptır.”

İşte bu ifade ve Kur’an-ı Kerim’in 6236 ayetiyle beraber uygulanmasına yönelik herhangi bir hal yaşanmıyor.

Sadece “sevap kazanalım, ölülerimize Yasin okuyalım, hatim indirelim” diyerek kendi kendimizi teselli ediyoruz.

İnanın çok ağır yemin edebiliriz ki; bu hali Kur’an kabul etmiyor.

Kur’an, kelimesi kelimesine ayeti ayetine uygulanmasını istiyor toplumdan.

Ama ortada yok.

Ne devletler, ne hükümetler, ne iktidarlar, ne de toplum?

Sanki sadece mezarlık kitabıymış gibi o hal ve o şekillenmeyle yetiniliyor.

Ramazan aylarında cüzler okunuyor, hatimler indiriliyor.

Yemin ediyorum ki; Kur’an bunun için inmemiştir.

Kur’an ilahi kanun kitabıdır, ilahi sistem kitabıdır. Toplumsal olarak o sisteme sarılmamız gerekir...

Yaşamın her alanında uygulamamız gerekir.

Hem de inanarak bunu yapmamız gerekir.

Ama biz ne yapıyoruz?

Her şeyi bırakmışız…

Sadece ölüler üzerinde okuyoruz…

Cuma geceleri mezarlıklarda Yasin-i Şerif okuyoruz.

Kur’an uzaktan manen bize bakıyor ve adeta bizimle alay ediyor.

Böyle olmaz ki!

Yukarıda söylediğimiz gibi;

“Elif-lâm-mîm. Żâlike-lkitâbu lâ raybe(*) fîhi”

“Bu, kendisinde şüphe olmayan kitaptır.”

Kur’an’ın ikinci suresi Bakara suresinin başından tut da son suresinin son ayetine kadar…

Peki, hal bu iken Kur’an’ın neresinden yürüyoruz?

***

Kur’an-ı Kerim, tüm insanlık hukukunu içeren bir kitaptır.

Bu kitabın dışına çıkmak, insanlık dışına çıkmaktır, ilahi inanç dışına çıkmaktır.

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’in yolunu kabul etmeme halidir.

Bu da küfürdür.

İnsanlar İslam dinini sadece kelimesiyle, lafzıyla yetinerek kendini aldatamaz ve teselli de edemez.

Uygulaması gerekir.

Uygulama olmazsa maalesef bizi lanetler o Kur’an.

“Rubbe tâlin li’l-Kur’âni ve’l-Kur’ânu yel’anühuu”

“Nice Kur’an okuyanlar var ki, Kur’an onlara lânet ediyor.”

Bu Hadisin taşıdığı mana çok kapsamlıdır, çok derindir, çok düşündürücüdür de.

Düşünmek lazım…

İslam toplumu olarak kendimize çekidüzen vermemiz lazım…

Yalnız Türkiye’ye değil, tüm İslam dünyasına sesleniyor Kur’an…

Ve diyor ki;

“Beni uygula! Beni uygulamazsan, sırtını çevirirsen ben dünden sırtımı çevirmişim zaten senden. Bugün yaşamakta olduğun hale bak, ibret al” dercesine hitap ediyor Kur’an. 

En derin saygı ve sevgilerimle.