Çürümüş uluslar topluluğu!
Trump geçenlerde yine bir ilke imza attı ve Avrupa'nın hal-i pür melalini ortaya koyan tespitini medyayla paylaştı! Avrupa Birliğini çürümüş uluslar topluluğu olarak tanımladı! Avrupa'nın zayıf liderlerin elinde çürüdüğünü, bu gidişle yok olup gideceğini ima etti. Trump, öncelikli olarak Rus-Ukrayna savaşında Avrupa ülkelerinin savaşı sürdürme ve işleri yokuşa sürme arzusuna yönelik olarak bu açıklamayı yapsa da, Batıya genel bir bakışla her tarafı dökülen, çürümüş ve modası geçmiş bir anlayışı görmek zor değil. Batı tüm tezleriyle birlikte çöküyor ve Avrupa Birliğinin artık bir geleceği olmadığını herkes görüyor. Evet, 100 yıl önce kurdukları, 2. Dünya Savaşıyla son rötuşlarını yapıp sağlamlaştırdıkları sistem, gelinen noktada bir enkaza dönüşmek üzere. Avrupa için deniz bitti ve şimdilerde 100 yılda biriktirdiklerini koruma telaşına düştüler. Bir yandan Çin, Rusya; diğer yandan Amerikan baskısı maddi ve psikolojik olarak Avrupayı yavaş yavaş dünyada söz sahibi olmaktan çıkarıp, sıradanlaştırıyor. Tabiat boşluk kaldırmaz, bazıları sahneden çekilirken onların yerine bazıları da oluşacak boşluğu dolduracak kuşkusuz. Bu boşluğu dolduracak ülkelerden biri de Türkiye. Son yıllarda coğrafyamızda ve dünyada meydana gelen gelişmelerden bu sonucu çıkarmak mümkün. Coğrafyamızda yıllarca süren İran egemenliğinin, özellikle geçen yıl Suriye'de muhalefetin yaptığı 8 Aralık Devrimi ile fiilen son bulmasından sonra, Türkiye'nin bölge üzerindeki ağırlığı tescillendi. İran'ın kendi içine çekilmesiyle Irak, Suriye ve Lübnan'daki ağırlığı yerini Türkiye'ye bırakmış gibi görünüyor.
(Yemen'in durumu ise farklı, şu an görünen şey kendi başına bağımsız hareket ediyor şeklinde.)
Trump'un Ortadoğu sözcüsü Tom Barrack'ın, Türkiye ile Suriye hakkındaki fikirlerimiz uyum içinde, hedeflerimiz örtüşüyor sözleri de bu konudaki düşüncemizi yansıtıyor. Tabi bu sözler İsrail'in hiç hoşuna gitmiyor ve Tom Barrack İsrail'de istenmeyen adam edilmiş vaziyette. Türkiye ve Amerika'nın Suriye konusunda hemfikir olması, İsrail'in büyük(!) hedeflerinin suya düşmesi anlamına geliyor! İsrail Sdg'ye bağımsızlık vaadederken, Amerika, Suriye devleti ile entegre olun artık size destek olmayacağım mesajı veriyor. Tom Barrack ayrıca, Gazze'deki barış gücünün içinde mutlaka Türk askeri olmalı çünkü Türkiye olmazsa diğerleri de gelmek istemiyor dedi. İsrail ise şiddetle buna karşı çıkıyor. Türkiye Suriye'den sonra Gazze'ye de girerse sınırlarımıza yerleşmiş olur ve bu İsrail'in bekası için ciddi problemlere yol açar diyerek karşı çıkıyor. (29 Aralıkta terörist başı Netenyahu bu konuyu görüşmek ve Trump'u ikna etmek için Amerika'ya gidiyor. İnşaallah Trump bu teröristbaşına taviz vermez. Fakat elinde yeni Epstein videolarıyla giderse de belli olmaz. Umarız elinde şantaj malzemesi yoktur!) Bağımsız, güçlü bir Suriye ve Gazze'nin güvenliğini sağlayacak askeri güçle coğrafyanın hasret kaldığı sükunet ortamı sağlanabilir.
Türkiye'nin Avrupa üzerinde gelecekteki muhtemel etkilerine bakacak olursak, Avrupa'da olmayan güçlü ve donanımlı ordusu en büyük avantajı olacak. Avrupa devletleri bu aralar Türkiye ile ilişkileri ilerletmenin ve daha da yakınlaşmanın peşinde. Tam burada uzun analizlere gerek duymadan dikkat çekeceğimiz bir nokta var; icra ettiği sistemin bir sonucu olarak Avrupa'nın içine düştüğü insani ve ahlaki krizin içine, 100 yıldır Batıyı taklid eden bir ülke olarak Türkiye de düşmemiş midir; diye soracak olsak cevabımız ne olur?! Osmanlıyı ve tüm değerlerini yıktıktan sonra kıbleyi değiştiren ve Muasır Medeniyet seviyesi diyerek Batının adım adım izinden giden bir ülke, 100 yıl sonra ne halde olabilirse bu ülke de maalesef o haldedir. Ahlaki ve insani bir çok değerini yitirmiş, sadece menfaat odaklı kapitalist bir yaşam tarzının hakim olduğu bir anlayışın ülkeyi getirdiği durum pek içacıcı değil maalesef. Ülkenin bu manzarası, tarihin kendisine dayattığı ya da sunduğu fırsatları değerlendirebilecek; hem kendisine hem de içinde bulunduğu coğrafyaya huzur ve barış getirebilecek bir manzaradan uzaktır! İnsan kalitesinin düşüklüğü, aç gözlülük ve tüketim arzusu hemen hemen her aileyi ve devlet kurumunu kuşatmış, içini boşaltmıştır. Bunun farkında olan devlet, son zamanlarda başta bahis, sanal kumar, futbol, borsa, kripto para, kapalı çarşı, uyuşturucu, belediyelerdeki yolsuzluklar vs. olmak üzere bir çok alanda ve kurumda operasyonlar yapmaya başlamıştır. Kontrol ve denetim mekanizmalarının eksikliği ya da yokluğu bu laçkalığı meydana getirmiş ve bazı yerlerde atı alan Üsküdarı geçmiştir. (iş, adli emanetteki altınları ve gümüşleri çalmaya kadar varmıştır!) Türkiye'nin bu 100 yıldaki hedeflerine sağ salim ulaşması için, öncelikle insan kalitesini geliştirmesi, kontrol ve denetim mekanizmalarını tam ve eksiksiz işletmesi ve de emaneti ehline verecek bir anlayışı hakim kılması olmazsa olmazıdır! Bu operasyonların reorganizasyon için bir başlangıç olmasını ve halihazırdaki sistemin (özellikle eğitim!)yeniden ve esaslı bir şekilde gözden geçirilmesini umut ediyorum.