İLK DÖNEM ESERLERİ NUR’UN İLK KAPISI-14

İşte, küfür bir seyyiedir. Fakat, mecmu-u kâinatın tahkirini tazammun eder. Çünkü, şu mevcudatı ve şu mektubât-ı Rabbâniyeyi derecelerinden ve kıymetlerinden düşürüp, abesiyet ve tesadüfün oyuncağı ve zeval ve firakla sür'atle mütegayyir mevadd-ı vâhiye derekesine ve hiçliğe sukut ettirir. Ve insan denilen ve esma-i kudsiye-i İlâhiyenin cilvelerini ilân eden ve bir kaside-i mevzune-i manzume-i hikmet ve bir şecere-i bâkiyenin cihazatını câmi olan mu'cize-i kudret bir çekirdeği; ve haml-i emanetle, âzam-ı mevcudata tefevvuk eden bir halife-i arzı, en zelil bir hayvan-ı fani-i zâilden daha zelil ve daha zayıf, daha âciz, daha fakir ve seriü'z-zeval ve't-tahavvül bir levha derekesine indirir.

 

Demek nefs-i emmare, şer cihetinde nihayetsiz cinayet işleyebilir. Hayır ve vücutta iktidarı pek cüz'îdir. Fakat enaniyeti bırakıp hayrı, vücudu ve tevfiki Allah'tan istese, şerden ve tahripten ve itimad-ı nefisten içtinap edip istiğfar ederek tam bir abd olsa, “Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir." sırrınca, nihayetsiz kabiliyet-i şer, nihayetsiz kabiliyet-i hayra inkılâp eder; âlâ-yı illiyyîne çıkar.

ÜÇÜNCÜ MUKADDEME:İnsanda iki vecih var. İnsan, şu hayata nazır birinci veçhiyle öyle bir mahlûktur ki, ona, ihtiyardan bir şa're (yani, saç gibi cüz'î), iktidardan bir zerre, hayattan bir şule, ömürden bir dakika, mevcudiyetten bir cüz-ü cüz'î verilmiş ki, tabakat-ı kâinatta serilmiş hadsiz envâdan, adetsiz efrattan küçük, nazik, zayıf bir ferttir.

Fakat ubudiyete nâzır ikinci veçhiyle, hususan acz ve fakr cihetinde pek büyük bir vüs'ati var. Çünkü, mahiyet-i mâneviye-i insanîde, nihayetsiz azîm bir acz, hadsiz cesîm bir fakr münderiçtir ki, bu cihetle, kudreti nihayetsiz bir Kadîrin, gınası nihayetsiz gani bir Zâtın hadsiz tecelliyatına câmi geniş bir âyine olmuştur.

DÖRDÜNCÜ MUKADDEME: İnsan, hayat-ı hayvaniye-i maddiye-i dünyeviye cihetinde öyle bir çekirdeğe benzer ki, kudretten mühim cihazlar, kaderden dakik programlar insana verilmiş. Ta ki insan, toprak altında dar âlemden çıkıp, geniş olan âlem-i fezada bir ağaç olmasını Hâlıkından o istidat lisânıyla istesin. Hâlbuki o insan, sû-i mizacından, o cihazatı ve o programları bazı mevadd-ı muzırra-i vâhiyenin celbine sarf edip, o dar yerde, cüz'î bir telezzüz içinde, kısa bir zamanda faydasız tefessüh ettirir. Mes'uliyet-i mâneviyeyi yüklenip gider. Fakat insan, hayat-ı mâneviye-i ubudiyet cihetinde âmâlinin dalları ebede uzanmış bir şecere-i bâkiyenin makinesi ve şu şecere-i kâinatın bir münevver meyvesidir.

BEŞİNCİ MUKADDEME: İnsanın fiil ve sa'y-i maddî cihetiyle daire-i tasarruf ve malikiyeti, bir hayvan-ı zayıf ve âcizin daire-i tasarruf ve malikiyetinden daha dardır. Çünkü insan, elini uzatsa ona yetişir. Fakat insan, infial ve dua ve sual cihetinde şu misafirhane-i dünyada, bir misafir-i azizdir. Hem öyle bir Kerîm'e misafirdir ki, o Kerîm, bütün hazain-i rahmetini insana açmış ve bedayi-i san'atını ona musahhar etmiş. Hem öyle bir daire-i azîmeyi onun tenezzühüne müheyya etmiş ki, nısf-ı kutru, medd-i nazarı kadar kılmış. Yani, gözü gidinceye kadar geniştir. Belki hayalinin gittiği yere kadar kabiliyet vermiş, belki daha geniş kılmış.

ALTINCI MUKADDEME: İnsan, hayat-ı hayvaniye lezzetinde ve kemâlinde ve selâmetinde ve metanetinde, serçe kuşundan üç derece aşağıdır. Zira, geçmiş zamanın hüzünleri, gelecek zamanın korkuları, insanın her bir lezzetinde bir elem izi bırakıyor. Hayvanda ise o yok. Lezzeti, elemsizdir. Fakat insan, sermaye cihetinde çok derece en âlâ kuştan daha âli, daha zengindir. Zira, cihazat-ı mâneviyesi pek çok. Ve akıl vasıtasıyla, hassalarında bir inkişaf, bir tafsil, bir vüs'at var. Ve kesret-i hâcât vasıtasıyla, hayvanda bulunmayan fevkalâde bir tenevvü-ü hissiyat ve camiiyet-i fıtrat içinde kesret-i makasıd ve vezaif vasıtasıyla inbisat-ı âlât ve enva-i ibâdâta müstaid; ve her bir tohuma câmi istidadatında, ekser-i meratib peyda olmuş.

İnsandaki şu tarz-ı zenginlik gösteriyor ki, insanın vazife-i asliyesi, aczini ve fakrını ve kusurunu derk ederek ubudiyetle ilân etmek; ve hâcâtının celbi için dua etmek; ve mevcudatın tesbihatını görüp müşahede ederek şehadet etmek; ve nimetleri görüp tefekkür içinde şükretmek; ve ibret içinde bakmaktır. En edna aklı olan anlar ki, şu cihazat, şu hayat-ı faniyenin idamesi için verilmemiştir.           

DEVAM EDECEK