Emirdağı Hayatı Devamıdır-15

Sahabelerin bir kısmı, o harplerde, adalet-i izafiye ve nisbiye ve ruhsat-ı şer'iyeyi düşünüp tâbi olarak, Hazret-i Ali'nin (r.a.) takip ettiği adalet-i hakikiye ve azîmet-i şer'iyye ile beraber zâhidâne, müstağniyâne, muktesidâne mesleğini terk edip,muhalif tarafa bu içtihad neticesinde girdiklerini, hattâ İmam-ı Ali'nin (r.a.) kardeşiUkayl ve "Habrü'l-Ümme" ünvanını alan Abdullah ibni Abbas dahi bir vakitmuhalif tarafında bulunduklarından, hakikî Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat, "Şeriatın güzelliklerinden biri de fitne kapılarını kapamaktır." bir düstur-u esasiye-i şer'iyeye binaen "Cenâb-ı Hak ellerimizi o kanlı hadiselere bulaştırmadı; o halde biz de o hadiselerden bahsedip dilimizi bulaştırmayalım." diyerek o fitnelerin kapısını açmayı ve bahsetmeyi caizgörmüyorlar. Çünkü, itiraza müstehak birkaç tane varsa, tarafgirlik damarıyla büyük Sahabelere, hattâ muhalif tarafında bulunan Âl-i Beytin bir kısmına veTalha (r.a.) ve Zübeyir (r.a.) gibi Aşere-i Mübeşşereden büyük itiraza başlar, zem ve adavet meyli uyanır diye, Ehl-i Sünnet o kapıyı kapamak taraftarıdır.

Hattâ Ehl-i Sünnetin ve ilm-i kelâmın azîm imamlarından meşhur Sadeddin-i Taftazanî, Yezid ve Velid hakkında tel'in ve tadlile cevaz vermesine mukabil,Seyyid Şerif Cürcanî gibi Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaatin allâmeleri demişler: "GerçiYezid ve Velid, zalim ve gaddar ve fâcirdirler; fakat sekeratta imansız gittiklerigaybîdir. Ve kat'î bir derecede bilinmediği için, şahısların hakkında nass-ı kat'î vedelil-i kat'î bulunmadığı vakit, imanla gitmesi ihtimali ve tevbe etmek ihtimali olduğundan, öyle hususî şahsa lânet edilmez. Belki 'Allah'ın lâneti zalimlerin ve münafıkların üzerine olsun.' gibi umumî bir ünvan ile lânet caiz olabilir. Yoksa zararlı, lüzumsuzdur" diye Sadeddin-i Taftazanî'ye mukabele etmişler.

Senin müdakkikane ve âlimâne mektubuna karşı uzun cevap yazmadığımın sebebi, hem ehemmiyetli hastalığım ve ehemmiyetli meşgalelerim içinde acele bu kadar yazabildim.

Kardeşiniz

Said Nursî

 

 Dahiliye Vekili ile hasbihalden bir parçadır

Hiçbir tarihte ve zemin yüzünde emsali vuku bulmayan bir zulme ve on vecihle kanunsuz bir gadre ve tazyike hedef olmuşum. Şöyle ki:

· Hem şiddetli suikast eseri olarak zehirlenmeden hasta;

· Hem gayet zaif, yetmiş bir yaşında ihtiyar;

· Hem kimsesiz, acınacak bir gurbette;

· Hem palto ve fanilâ ve pabucunu satmakla maişetini temin eden fakîrü'l-hal;

· Hem yirmi beş sene münzevî olmasından, binden ancak tam sadık bir adamla görüşebilen bir merdumgiriz, mütevahhiş;

· Hem yirmi sene hayatını ve eserlerini üç mahkeme ve Ankara ehl-i vukufuinceden inceye tetkikten sonra bil'ittifak beraatine ve eserleri vatana, millete zararsız olarak menfaatli olmasına karar verilmiş bir mâsum;

· Hem eski Harb-i Umumîde ehemmiyetli hizmet etmiş bir evlâd-ı vatan;

· Hem şimdi bu milleti, bu vatanı, anarşilikten ve ecnebî ifsadlarından kurtarmak için meydandaki tesirli âsârıyla bütün kuvvetiyle çalışan bir hamiyetperver; ve mahkemede yetmiş şahitle ispat edildiği gibi, yirmi beş senede bir gazeteyi okumayan, merak etmeyen ve yedi sene Harb-i Umumîye bakmayan, sormayan, bilmeyen ve eserlerinde kuvvetli delillerle siyasetten bütün bütün alâkasını kestiğini ispat eden ve dünyanıza karışmadığını adliyeleriniz resmen itiraf ettiği bir zararsız adam;

Hem âhiretine ve ihlâsına zarar gelmemek için şiddetle teveccüh-ü âmmeden kaçan ve kardeşlerinin onun hakkındaki hüsn-ü zanlarından ve medihlerinden çekinen, beğenmeyen bu biçare Said'e, başta Dahiliye Vekili olan sen, AfyonValisini ve Emirdağ zabıtasını musallat edip, hergün bir ay haps-i münferidazâbını çektirmek ve tecrid-i mutlak içinde tek başıyla bir haps-i münferitte  durmaya mecbur etmeğe, hangi maslahatınız iktiza eder? Hangi kanun bu dehşetli gadre müsaade eder diye, hukuk-u umumiyeyi muhafaza eden adliyenin yüksek dairesi vasıtasıyla Dahiliye Vekiline beyan ediyorum.

 Zulmen bütün hukuk-u medeniyeden

ve insaniyeden ve yaşamak hakkından mahrum edilen

Said Nursî

 

Eski dahiliye vekili,şimdi parti kâtib-i umumisi Hilmi Bey,

Evvelâ: Yirmi sene zarfında bir tek istida Dahiliye Vekili iken sana yazdım. Fakat yirmi senelik kaidemi bozmadım, vermedim. Hem eski dahiliye vekili, hem şimdikâtib-i umumî sıfatlarıyla seninle konuşacağım. Yirmi sene hükûmetle konuşmayan, tek bir defa hükûmet hesabına hükûmetin büyük bir rükn ü ile konuşan adam, on saat kadar söylese azdır. Onun için siz benimle konuşmayı bir iki saat müsaade ediniz.

Saniyen: Şimdi partinin kâtib-i umumîsi itibarıyla size bir hakikati beyan etmeye kendimi mecbur biliyorum. Hakikat de şudur:

Senin, kâtib-i umumî olduğun Halk Fırkasının millet karşısında gayet ehemmiyetli bir vazifesi var. O da şudur:

Bin seneden beri âlem-i İslâmiyeti kahramanlığı ile memnun eden ve vahdet-i İslâmiyeyi muhafaza eden ve âlem-i beşeriyeti, küfr-ü mutlaktan ve dalâletten şanlı bir surette kurtulmasına büyük bir vesile olan Türk milleti ve Türkleşmiş olanların din kardeşleri!

Eğer şimdi, eski zaman gibi kahramancasına Kur'ân'a ve hakaik-i imana sahip çıkmazsanız ve doğrudan doğruya hakaik-i Kur'âniye ve imaniyeyi tervice çalışmazsanız, size kat'iyen haber veriyorum ve kat'î hüccetlerle ispat ederim ki, âlem-i İslâmın muhabbet ve uhuvveti yerine, dehşetli bir nefret; ve kahraman kardeşi ve kumandanı olan Türk milletine bir adavet; ve şimdi âlem-i İslâmımahva çalışan küfr-ü mutlak altındaki anarşiliğe mağlûp olup, âlem-i İslâmın kal'ası ve şanlı ordusu olan bu Türk milletinin parça parça olmasına ve şark-ı şimalîden çıkan dehşetli ejderhanın istilâ etmesine sebebiyet vereceksiniz.

Evet, hariçte iki dehşetli cereyana karşı bu kahraman millet, Kur'ân kuvvetiyle dayanabilir. Yoksa, küfr-ü mutlakı, istibdad-ı mutlakı, sefahet-i mutlakı ve ehl-i namusun servetini serserilere ibâha etmesini âlet ederek dehşetli bir kuvvetle gelen bir cereyanı durduracak, ancak İslâmiyet hakikatiyle mezcolmuş, ittihadetmiş ve bütün mazideki şerefini İslâmiyette bulmuş olan bu milletteki din kuvveti ve îman bütünlüğüdür. Evet bu milletin hamiyetperverleri ve milliyetperverleri, herşeyden evvel bu mümteziç, müttehid milliyetin can damarı hükmünde olanhakaik-ı Kur'âniyeyi terbiye-i medeniye yerine ikâme etmek ve düstur-u hareketyapmakla o cereyanı durdurur inşaallah.

İkinci cereyan: Eğer siz, hamiyetperver, milliyetperver adamlar gibi, şimdiye kadar cereyan eden ve medeniyet hesabına mukaddesatı çiğneyen usullerimuhafazaya çalışıp, üç dört şahsın inkılâp namında yaptıkları icraatı esas tutarakmevcut haseneleri ve inkılâp iyiliklerini onlara verip ve mevcut dehşetli kusurları millete verilse, o vakit üç dört adamın üç dört seyyiesi üç dört milyon seyyie olup bu kahraman ve dindar milleti ve İslâm ordusu olan Türk milletinin geçmiş asırlardaki milyarlar şerefli merhum ordularına ve milyonlarla şehidlerine ve milletine büyük bir muhalefet ve ervahına bir mânevî azap ve şerefsizlik olmakla beraber; o üç dört inkılâpçı adamın pek az hisseleri bulunan ve millet ve ordunun kuvvet ve himmetiyle vücut bulan haseneleri o üç dört adama verilse, o üç dört milyon iyilikler, üç dört haseneye inhisar edip küçülür, hiçe iner; daha dehşetli kusurlara kefaret olamaz.

Salisen: Size karşı elbette çok cihetlerde dahilî ve haricî muarızlar var. Eğer bu muarızlarınız hakaik-i imaniye namına çıksaydı, birden sizi mağlûp ederdi.