İLK DÖNEM ESERLERİ-27

Bir kısmı da; az bir taamı teksirdir ki; rivâyet-i sahiha-yı meşhûre ile sâbittir. Pek çok defa az bir taam, bir cemaat-i azîmeyi işbâ ederek, âdeta noksan olmamış gibi kalıyormuş.

Bir kısmı da; İhyâ-yı emvat, hastaları teşfiyeye aittir. Bunun gibi pek çok aksâmı esânîd-i sahiha ile kütüb-ü muhakkikîn tamamıyla beyan etmişlerdir. Onun için iktisar ettik. Kadı İyaz Şifâ-i Şerif'inde, Kastalânî Mevâhib-i Ledünniye'de mu'cizatı güzel tafsil etmişlerdir.

“Allah onların mükâfatını en güzel şekilde versin.”

Ey kâri-i müteharri-i hakikat! Geniş bir fikir ile, müteyakkız bir nazar ile yedi şuââtı birden muhît bir daire veya müstedir bir sur gibi nazara al, Nübüvvet-i Ahmediyeyi içinde merkez gibi temaşa et! Ta ki bir taraftan hücum eden evhâmı, mütecâvib olan cevânib-i sâire defedebilsin. İşte şu hâlde Japonların suâli olan:

“Bizi, kendisine iman etmeye çağırdığınız "Allah'ın varlığına ve birliği"ne delâlet eden açık delil nedir?” 'ye karşı cevâben derim. İşte:

Birinci Burhan: Muhammed aleyhissalâtü vesselâm.

İkincisi: İşte bütün kâinat zerratıyla: “Kâinatın satırlarını dikkatle mütalâa et. Zira onlar, Mele-i Âlâdan sana gönderilmiş mektuplardır.”

Kitab-ı âlemin evrakıdır eb'âd-ı nâmahdûd

Sutûr-u hâdisât-ı dehrdir âsâr-ı nâma'dûd.

Basılmış destgâh-ı levh-i mahfuz-u hakikatte

Mücessem lâfz-ı mânidârıdır âlemde her mevcûd.

 Tahsin

“Herşeyde Allah'ın birliğini gösteren bir delil vardır.”

Üçüncüsü:

"Eğer göklerde ve yerde Allah'tan başka ilâhlar olsaydı, ikisi de harap olup giderdi." Enbiyâ Sûresi, 21:22. tevhide kat'î bir burhan-ı neyyirdir.

İşte Sûre-i İhlâs, bütün envâ'-ı şirki reddeder. Ve yedi merâtib-i tevhidi kâinata ilân ediyor.

"De ki: O…" ıtlâk ile taayyün, tevhid-i şuhûda işarettir.

“Yani: Hakikat nazarıyla bakıldığında âlemde görünen herşey Ondandır ve ancak Ona delâlet eder.

"Allah birdir."  Tevhid-i ulûhiyete tasrihdir.

“Yani: Aslâ Ondan başka mâbud yoktur.”

"Allah Samed'dir; herşey Ona muhtaçtır, O ise hiçbirşeye muhtaç değildir." Tevhid-i rububiyete remizdir.

Yani: Aslâ Ondan başka Hâlık ve Rab yoktur.” ve tevhid-i ceberûta telvihdir.

“"O doğurmamıştır."

Tevhid-i celâle telmihdir. Şirkin envâını reddeder.

Yani: tağayyür veya tecezzî veya tenasül eden ilâh olamaz. Ukûl-u aşere, veya melâike, veya İsâ, veya Üzeyr'in velediyetini dava eden şirkleri reddeder.

"Ve hiçbirşey Onun dengi değildir." İhlâs Sûresi, 112:4. câmi bir tevhiddir. Yani, zâtında, sıfâtında ef'âlinde nazîri, şerîki, şebîhi yoktur.

"Onun hiçbir benzeri yoktur. O herşeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla görendir." Şûrâ Sûresi, 42:11.

Şu sûrede yedi merâtib-i tevhidi tazammun eden altı cümle mütenâticedir. Her biri ötekinin burhanıdır.

 Tevhidin Tenviri

Kâinattaki teşabüh-ü âsâr ve etrafı birbiriyle muânaka ve elele tutmuş birbirine arz-ı intizam; ve birbirinin suâline karşı cevâb-ı savap; ve birbirinin nidâ-yı ihtiyacına lebbeyk ile mukâbele etmek; ve bir nokta-yı vâhideye temaşa etmek; ve bir mihver-i nizam üzerinde deveran etmek cihetiyle Sâni-i Zülcelâlin tevhidine telvih, belki Hâkim-i Ezelin vahdâniyetine tasrih ediyor.

Evet, karıncanın gözünü, midesini halkeden zât; aynen Odur ki; şemsi ve bütün kâinatı da halketmiştir.

Çünki kâinat, müteşâbik birbirine girmiş. Herşey, herşey ile murtâbıttır. Demek küre-i arz ile bütün yıldız ve güneşleri tesbih taneleri gibi kaldıracak ve çevirecek derecede kuvvetli bir ele mâlik olmayan kimse; kâinatta dâvâ-yı halk, hiçbirşeyde iddia-yı îcad edemez.

Sun'î tasarrufât-ı beşeriye ise, fıtratta câri nevâmis-i İlâhiyenin sereyanlarını keşf ile tevfik-i hareket edip, kendi lehinde yalnız istimal etmektir. Îcad değildir.

Bidayette mevzumuz ve müddeamız kelime-i şehâdet idi. Şimdi netice-i burhan-ı bâhirimiz dahi ilmelyakîn ile:

Ben şehâdet ederim ki, Allah'tan başka bir ilâh yoktur, yine ben şehadet ederim ki, Muhammed (a.s.m.) Allah'ın kulu ve peygamberidir.

DEVAM EDECEK