BEYAZ KÂĞIT
Bir beyaz kâğıda neler yazılabilir. Ya da beyaz bir ekrana klavyeyi konuşturan neler yazabilir.
Hayat’ın artık hayat değil müsabaka olduğu yazılabilir. Diğerlerinin acı diye nitelendirdiklerinin sende yaprak kımıldatmadığı yazılabilir.
Ufak tefek suni, maddi, içinde mâna taşımayanlara artık sevinemediğin, coşkuya kapılmadığın kim bilir nicedir hiçbir olgu ya da durumun seni mutlu kılmaya yetmediği yazılabilir.
Yaşam’ın aslında herkese eşit hareket ettiğini, herkesin burnundan farklı şekillerde getirildiği yazılabilir.
Lübnan da çağrı cihazlarını patlatanların, elimizdeki akıllı telefonlar ve evimizde ki robot süpürgelerle neler yapabileceklerini varın siz düşünün.
İsrail’in silahını Lübnan’a doğrultmakla aslında tüm dünyaya gözdağı verdiği yazılabilir.
Farkındalığın, susulanları duyma, söylenmeyeni okuma, beyaz ve pembe yalanları anlayabilmenin iyi bir şey mi kötü bir şey mi olduğu sorgulanabilir.
Bilge adam oğluna “En lezzetli yemekleri ye, en rahat yatakta uyu, en zengin biçimde yaşa “ dedi.
Oğlu dedi ki; nerden bulayım en lezzetli yemekleri?
_ Çok acıkıp ta yersen yediğin En lezzetlisi olur.
Peki, en rahat yatağı nerden bulayım?
_ Emeğinle çalışıp yorulursan yatak betonda da uyusan En rahatı olur.
Ya en zengin yaşamı nasıl elde edeceğim?
_ Kimsenin malında gözün olmazsa En zengini sen olursun dedi…
Artık acıkmıyorsan (soyut), iştahını komple kapattıkları yazılabilir.
Çok ama çok yorulmana rağmen geceleri gözünü kırpamıyorsan, bilge adamın tezini çürüttüğün yazılabilir.
Bırak başkasının malını, kendi malının bile gözünde değeri yoksa psikolojik vaka oluşunun kaçıncı evresinde olduğun merak edilebilir.
Bir beyaz kâğıda dünyada onca zalimlik yaşanırken susup oturduğumuz yazılabilir. Gücümüz yetmez ki diye teselli vererek kendimize.
Oysa güç elde ettiğimizde yaşam biçimimiz, algımız gündemimiz değiştiğinden zalimliğe yine seyirci kaldığımız yazılabilir.
Hiçbir şeyin ama hiçbir şeyin yerinde saymadığı, aklında, kalbinde, niyetinde sürekli değiştiği gözlemlenebilir.
Yaş aldıkça, neler kattık bu BEN’ e neleri feda ettik, Hak etmeyenler le mi yol yürüdük, çok mu harcadık BEN den, yere serilecek kilimi duvara mı astık? Hesaba çekilip yazılabilir.
Hiçbir kulun riayet etmediği ya da edemediği Adalet, prensip, dürüstlük, hak, erdem, ahlaki öğretiler;
(zorla dayatılan, sonradan öğretilen) birer zırvadan mı ibaret.
Hiçbir beşerin uymadığı ama yine de ısrarla yüzyıllardır empoze edilen soyut olarak yaşam da tutulmaya çalışıldığı yazılabilir.
Hayatta inişlerin de çıkışların da var olduğu artık bunu kabullenmemiz gerektiği, her acının bir duruş kazandırdığı yazılabilir.
Bazen parmak dahi oynatmamak gerekir ve Yaradan’ın TESLİMİYET sevdiği hatırlanır.
Solcu sosyalist geçinenlerin gözünü kırpmadan insanları nasıl ekmeğinden ettikleri yazılabilir.
Herkesi eleştirip, ona buna yargı dağıtıp, her olumsuzluğa öfke kusanlara “kardeş aynayı azıcık kendine mi tutsan” diye yazılabilir.
İçinde daimi öfke taşıyana, harf harf hayatın matematiği bu; buraya rahat etmeye gelmediğimiz öğretilebilir.
Velhasıl bir beyaz kâğıda her şey yazılabilir.
Tebessümle kalın!