YÜZDE 67 ORANINDAKİ ARTIŞ DİKKAT ÇEKİYOR
2014 yılında 39 milyon 134 bin 225 kutu olan antidepresan kullanımı 2024 yılında 65 milyon 591 bin 252 kutuya yükseldiği ve böylece Türkiye'de son 10 yılda antidepresan kullanımı yüzde 67 oranında arttığı yönünde istatistiki bilginin paylaşılması, toplumun psikolojisinin nereye doğru gittiğinin sorusunu akıllara getirdi. Söz Haber, Türkiye'de gittikçe kullanım artışı gösteren antidepresanlarla ilgili Psikolog Yıldız'ın görüşlerine başvurdu.
İLAÇ DIŞINDAKİ SEÇENEKLER
Yıldız, ruh sağlığı çalışanları olarak danışanlarında yaptıkları görüşmelerde belirtilerin en az iki hafta boyunca yoğun şekilde sürdüğü durumlarda depresyon tanısı koydukları tespitinde bulunarak, "Yani her üzüntü depresyon değildir. Bu yüzden de ilaç, ilk seçenek olmamalıdır. Uygun vakalarda psikoterapi, destekleyici kitaplar, filmler ve düzenli egzersizle çoğu kişi ilaç kullanmadan da sağlıklı bir iyileşme süreci yaşayabilir" diye konuştu.
"BASİT BİR UMUTSUZLUĞA DAHİ KATLANMAK İSTEMEYEN BİR YAKLAŞIM GELİŞTİ"
İlaç kullanımının tercih edilmesindeki etmenlere değinen Yıldız, "Aslında insanların daha çok depresif hale geldiğini söylemek zor. Burada iki durum birbirine karışıyor: Birincisi, günlük yaşamın getirdiği geçici sıkıntı ve mutsuzluklar depresyon zannedilebiliyor. İkincisi, tanı kriterlerinde bir gevşeme yok ama toplumda basit bir umutsuzluğa dahi katlanmak istemeyen bir yaklaşım gelişti. Bu da danışanların hızlı ve kolay çözüme yönelmesine, dolayısıyla ilaç kullanımının artmasına yol açıyor" şeklinde açıklamalarda bulundu.
"İLAÇ, TERAPİYE HAZIRLIK AMACI TAŞIR"
Tedavide atlanmaması gereken önemli bir alternatifinde psikoterapi olduğunun altını çizen Yıldız, şunları kaydetti:
"Mümkün olduğunca akla ilk gelen ilaç kullanmak olmamalı. Bilişsel olarak iyi durumda olmayan, algısı zayıf psikoterapiye uygun olmayan danışanlarda ilaç kullanımı gerekebiliyor. Depresyon tanısı alan belli bir algı kapasitesine sahip insan ilaçla geçici çözümü değil uygun psikolojik destekle uzun ve masraflı olsa da kalıcı iyileşmeyi hedeflemeli. Mecburi durumlarda ilaç kullanımı terapi için hazırlık, düşünceyi toparlamak, sağlıklı bir iletişim kurabilecek durumuna gelmek için tercih edilmeli. Süreci bastırmak iyi hissetmek için ilaç kullanılması kısır bir döngü içine çeker danışanı ilk akla gelen çözümün ilaç olmaması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü depresyon tanısı alan ve belli bir algı kapasitesine sahip kişilerde kalıcı iyileşme, yalnızca ilaçla değil, psikolojik destekle mümkündür. İlaç, kısa vadede bazı belirtileri hafifletebilir ama tek başına kalıcı çözüm sağlamaz. Elbette bazı danışanlarda, özellikle bilişsel kapasitesi zayıf, algısı düşük ve psikoterapiye uyum sağlayamayan kişilerde ilaç kullanımı gerekli olabiliyor. Bu durumlarda ilaç, terapiye hazırlık amacı taşır: kişinin düşüncelerini toparlamasına, daha sağlıklı bir iletişim kurabilecek noktaya gelmesine yardımcı olur."
Yıldız, davranışçı-bilişsel psikoterapinin depresyon tedavisinde önemli bir yere sahip olduğunu vurguladı.
"PSİKOTERAPİ, DANIŞANDA KALICI BİR İYİLEŞME SAĞLAR"
Depresyon tedavisinin uzun ve psikoterapiler nedeniyle masraflı bir süreç olduğunu anlatan Yıldız, "Ancak yalnızca iyi hissetmek ya da süreci bastırmak için ilaç kullanmak kişiyi kısır bir döngüye sürükler. Bu nedenle asıl hedef, ilaç desteği gerekiyorsa bunu bir araç olarak görmek; asıl tedaviyi ise psikoterapiyle, zaman ve emek vererek, kalıcı şekilde sağlamaktır. Psikoterapiye erişim zorlukları ya da yüksek maliyet nedeniyle birçok kişi ilacı tercih edebiliyor; bu anlaşılır bir durum. Ancak terapiye imkânı olduğu halde, zaman kaybı gibi görüp para harcamak istemeyen veya kısa yoldan çözüm arayışıyla doğrudan ilaca yönelen danışanlar da oluyor. Bazıları ise psikologa gitmenin damgalanma riski taşıdığını düşündüğü için, mahremiyet açısından ilacı daha güvenli bulabiliyor. Oysa ruh sağlığını korumak, bu tür kaygılardan çok daha önemli. Psikoterapi, danışanda kalıcı bir iyileşme sağlar ve çoğu durumda uzun süreli ilaç kullanımına göre çok daha sağlıklı bir seçenektir. Bu nedenle, şartlar elverdiğinde ilaçtan önce psikoterapi tercih edilmelidir" dedi.
"Aslında depresyon bir 'ruh yorgunluğudur' beden ile ruhun, dünya ile ahiretin uyumsuzluğunu haber veren öğretici bir süreçtir" diye yıldız, açıklamasını şu şekilde tamamladı:
"DÜNYA HIRSI GİBİ ETKENLER KİŞİYİ YIPRATARAK DEPRESYONU KAÇINILMAZ HALE GETİRİR"
"Sadece antidepresanlar değil, günümüzde kullanılan hiçbir ilaç tamamen masum değildir. Ancak depresyon vakalarında ilacın gerçekten gerekli olduğu durumlarda kullanılmaması, kullanılmasından daha zararlı olabilir. Özellikle majör depresyonlarda gecikmiş müdahale hastalığın ilerlemesine yol açar. Öte yandan, uzun süre antidepresan kullanan danışanlarda ‘ilacı bırakınca eski halime dönerim’ kaygısı gelişebiliyor. Bu da özgüven kaybına neden olabiliyor. İlaçların sürekli kullanımı kişide bağımlı hissettirebilir. Unutulmamalı ki depresyon, hiçbir neden yokken ortaya çıkan bir durum değildir. Aslında depresyon bir 'ruh yorgunluğudur' beden ile ruhun, dünya ile ahiretin uyumsuzluğunu haber veren öğretici bir süreçtir. Empati yoksunluğu, olumsuz çocukluk yaşantıları, yüksek beklentiler, dünya hırsı gibi etkenler kişiyi yıpratarak depresyonu kaçınılmaz hale getirir. Psikoloji, hastalığın sadece belirtileriyle değil, nedenleriyle ilgilenir. Hastalığın kaynağı anlaşıldığında çözüm bulmak da kolaylaşır. Bu nedenle tedavide ilaç, yalnızca semptomları bastırmak için değil, kişiyi bilişsel olarak daha sağlıklı bir noktaya getirip, kendi sorunlarını görebilecek ve üzerinde çalışabilecek hale getirmek için kullanılmalıdır."
Kaynak: Diyarbakır Söz