UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’de bulunan Diyarbakır’ın tarihi Sur ilçesi Cevatpaşa, Fatihpaşa, Dabanoğlu, Hasırlı, Cemal Yılmaz ve Savaş mahallelerinde, hendek ve barikat terörü sonrası 2 Aralık 2015’te ilan edilen sokağa çıkma yasağı, yıkım ve inşaat devam ederken, Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhcu'den tepki geldi. Muhcu, Dünya Kültür Mirası olarak tescillenen Sur’da kültür ve tarih katliamında UNESCO’nun sessizliğini halen koruduğunu söyleyerek, UNESCO’nun Sur’a karşı tavrını eleştirdi. Muhcu, Diyarbakır Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü’nün ise var olan yasalara uymayarak, suç işlediğini söyledi.
SUR’DA ‘KOORDİNELİ’ YIKIM
Devletin tüm organlarının Sur’un yıkımı için koordineli çalıştığına dikkat çeken Muhcu, “Suriçi ile uzun süredir ilgileniyoruz. Çünkü Diyarbakır surları insanlığın ortak mirasıdır. Bunu korumak için Diyarbakır’daki yerel kuruluşlar, Büyükşehir Belediyesi yaptığı çalışmalar ve katkılarla UNESCO’ya başvurdu. Ve UNESCO 2015’te surları ve Suriçi’ni Dünya Mirası Listesi’ne alarak koruma kararı aldı. Ondan sonra tarihi Suriçi’nde birtakım restorasyonlar ve iyileştirmeler yapılacaktı. Kimi adımlar da atıldı. Ancak daha sonra ne yazık ki bir yıkım süreci bilerek işletildi. Mimarlar Odası olarak hukuki süreç başlattık. Bütün hukuki girişimlerimiz fiili sürecin durmasını engelleyemedi. Çünkü hukuki demokratik ve mesleki çağrılarımızı dikkate almayan bir tavırla karşılaştık. Diyarbakır da vahşice bir yıkım süreci, kültürel ve tarih katliamı gerçekleşti. Yargı, yıkım süreci tamamlandıktan sonra bizim itirazlarımızla ilgili görüşme yapmaya başladı. Merkezi otorite, yargı ve devletin kurumları koordineli bir şekilde Suriçi’nin yıkılması için yoğun ve sistemli bir biçim de çaba sarf ettiler. Bugün gelinen aşamada tarihi yapılar yıkıldı, yurttaşların yaşadığı mahalleler, sokaklar, kent yapısı ortadan kaldırıldı. Boş bir arazi haline getirildi. TOKİ eliyle bir takım yapılaşmaların gerçekleştirilmesi için inşaat süreci başlatıldı. Söz konusu değerler yok edildi. Bunların geriye getirilmesi söz konusu değil. Yerine yapılan yapıların Suriçi’yle, mimarisiyle, tarihsel dokusuyla ve değerleriyle uzaktan yakından hiçbir alakasının olmadığını belirtmek gerekiyor” şeklinde konuştu.
BÖLGEYE YABANCI BİR YAPILAŞMA
Sur’un yasaklı mahalleleri ve kentsel dönüşümü kapsamına alınan iki mahallesinde devam eden inşaatlarda yapılan betonarme evlerin Sur mimarisiyle yakından uzaktan bir alakasının olmadığını belirten Muhcu, “Birbirini taklit eden Antalya’da, Kars’ta yapılan bina Diyarbakır Suriçi’nde yapılıyor. Bölgeye yabancı, insana yabancı bir yapılaşma var. Bu yapılaşmanın temel amacı kültür karşıtı politikalar ve ranttır. Mimari değerlerle bağdaşmayan bu yapılaşmalar aynı zaman da çok büyük kentsel rantlar da elde etmektedir. Belli ki bir siyasi anlayışta olan insanlara dağıtılacak. Suriçi’nde yaşayan insanlar ilçelerinden sürgün edildi. Bunlar büyük ölçüde yoksul ve oranın kendi sosyal yapısını oluşturuyorlardı. Şimdi bunun yerine başka insanları, başka kesimleri, rant çevrelerini bölgeye davet edecekler. Onlar buranın kalıcı nüfusu olacak. Suriçi’ndeki yaşam kültürü yok edildikten sonra artık orada daha çok ticari binalar, AVM’ler, oteller, turizm fonksiyonları getirilerek, Sur’un tarihine tamamen aykırı bir düzen oluşturulacaktır” dedi.
KURULLARIN SORUMLULUKLARI VAR
Sur’un yıkım sürecinden devletin kurumlarında kanunlara uyulmayarak yasadışı işler yapıldığına dikkat çeken Muhcu, “Kültür ve Tabiat Varlıkları Kurulları bu değerleri korumak için görevlendirilmiş kurullardır. Anayasal sorumlulukları vardır. 2860 sayılı yasaya göre bu kültür varlıklarının yıkılmasından sorumludurlar. Bu yıkım süreci karşısında gerekli girişimlerde bulunmadıkları, suçlular hakkında işlem yapmadıkları için sorumludurlar. Bir süredir Kültür ve Tabiat Varlıkları Kurulları, görevini yerine getirmemesi için uzman olmayan kişilerden oluşturulmaktadır. Kültür mirası, tarih nedir bilmeyen bir takım siyasal kesimler kadrolaştırıldı. Suriçi’ni değerlendirebilecek nitelikte kurul üyesi son derece sınırlıydı. Buna rağmen bunu göre bilen uzmanlar vardı. Kurullar bu yöndeki kimi itirazları yaptıkları zaman polis gücüyle bizzat yasadışı evrakların imza edildiği, izinlerin alındığı da bir gerçek. Kurulların zaten görevlerini yapmaları mümkün değildi. Her koşula karşı da asli sorumluluklarını yerine getirmeleri, bu kentin tarihine ve mesleklerine saygı duymaları gerekirdi” ifadelerini kullandı.
‘BU KARANLIK DÖNEMİ PAYLAŞACAĞIZ’
Sur için çalışmalarına devam edeceklerini söyleyen Muhcu, şunları kaydetti: “Ne yapılabilir konusunda tartışmalar sürüyor. Bir kent, tarih yok edildi. Yerine yapılan şeyler de değerlendirme yapılacak nitelikte değil. Biz tarihe not düşmek istiyoruz. Bu karanlık dönemi aydınlatmak ve bu dönemde kaybedilen değerleri yine yurttaşlarla, kamu kuruluşlarıyla, üniversitelerle paylaşmak istiyoruz. Sürece bağlı olarak toplumsal bilincin gelişmesi önemlidir. Çünkü kamu kurumlarından kentleri korunması artık bu çevre ve doğa değerlerinin yaşatılması konusunda bir şeyler beklemek ham hayal olur. Gelinen aşamada bu değerlerin tek güvencesi toplum ve toplumsal bilinçlenmedir. Toplumsal bilinci destekleyen davranışların her alanda, herkes tarafından sergilenmesi gerekiyor.”
Kaynak: Diyarbakır Söz