İl Milli Eğitim Müdürlüğü, İl Müftülüğü, Memur-Sen Diyarbakır Şubesi ile Diyarbakır İmam Hatip Liseleri ve Anadolu İmam Hatip Lisesi Mezunları ve Mensupları Derneği’nin işbirliğiyle gerçekleştirilen, Diyarbakır 1. Siyer-i Nebi Yarışmasında, dereceye giren öğrenciler için ödül töreni düzenlendi.
Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Kongre Merkezi’nde düzenlenen ödül törenine İl Vali Yardımcısı ve Bağlar kaymakamı Tolga Toğan, Dicle Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Talip Gül, Sur Kaymakamı ve Belediye Başkanvekili Bilal Özkan, Yenişehir kaymakamı ve Belediye Başkanvekili Serdar Kartal, İl Müftüsü Burhan İşliyen, İş Adamı ve Araştırmacı Yazar Mehmet Ali Altındağ, Siyasi Partilerin İl Başkanları, STK Temsilcileri, öğrenci, veli ve Diyarbakırlı vatandaşlar katıldı.
Kur’an tilavetiyle başlayan program, Diyarbakır İmam Hatipler Derneği kurucusu Siracettin Öztoprak ve Önder İmam Hatipler Derneği Genel Başkan Yardımcısı Veysel Başar birer teşekkür konuşması yaptı.
KUR'AN-I KERİM BİZE BİR MEKTUPTUR
"Kur'an-ı Kerimin cenab-i Allah'ın bize mektubudur" diyen Öztoprak, 'O mektubun et ve kemiğe bürünmüş hali Resulullah efendimizdir. Öyleyse resulü anlamayan ve onu önder kabul etmeyen ile Kuranı Kerim arasında ciddi problem var demektir. Sadece onun sünnetini hayatlarına rehber edinenler, hatta hayatlarının güzergâhı edinenler, Allahın mektubunu doğru anlayanlardır. Resulullah sız kuran ve Kuransız resul olmaz, olamaz. Biri yoksa dinde yok demektir. Kuranın bir tek yaşam şekli var. O da Sünneti Seniyyeyi hayata nakış etmektir. Hayatı onunla süslemektir. Onu örnek almayan hayat, ebedi âlemde cenneti göremez. Cenabı Allahın rahmet çadırında kendine yer bulamaz." diye konuştu.
ONU YAŞAMAK VE YOLUNDAN GİTMEK
Teşekkür konuşmasının ardından, Diyarbakır İmam Hatipler Deneği ve Önder İmam Hatipler Derneği’nin çalışmalarını tanıtan sine vizyon gösterimleri yapıldı. Sine vizyon gösterimlerinin ardından konuşan Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Muhsin Eryılmaz ise şöyle dedi; “Kuran’da Cenabı Zül Celal Hazretleri, Peygamberimize, ‘Biz seni alemlere rahmet olarak gönderdik’ diyor. Bu ifadenin üstünde bir ifade olabilir mi? Bir Kutsi Hadis'te, Yüce Allah'ın, Peygamberimiz için, ‘Sen olmasaydın, eğer sen olmasaydın, âlemleri yaratmazdım’ dediği ifade ediliyor. Âlemlere rahmet olarak gönderilen, âlemlerin hürmetine yaratıldığı Hazreti Muhammed'i yazmak, aslında O'nu yaşamak, yolundan gitmek demektir. Bugün Kuran’ı Kerim derslerini, Siyer-i Nebi derslerini, bazı okullarda seçmeli olmakla birlikte, tüm okullarda çocuklarımızın öğrenebilmelerine imkân bulunmaktadır. Bu imkânı sağlayan, başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere Hükümetimize şükranlarımı arz ediyorum.”
PEYGAMBERİMİZİN YOLU BİZİM YOLUMUZ OLMALI
Eryılmaz, konuşmasını, “Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa, Veda Hutbesi'nde şöyle demişti: ‘Ey Mü'minler! Size iki emanet bırakıyorum. Onlara sahip çıktıkça, yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler, Allah'ın kitabı Kur'an-ı Kerim ve Peygamberimizin sünnetidir...’ İslam ülkeleri olarak, Müslümanlar olarak, hiç şüphe yok ki, bu iki emanete hakkıyla sahip çıkabilseydik, bugün bölgemizde yaşanan sorunları, sıkıntıları bu yoğunlukta yaşamazdık. El emin olan, sadelikten, mütevazı yaşamaktan bir nebze olsun uzaklaşmayan, cesareti, vefayı, tevazu ve cömertliği hiçbir durumda terk etmeyen Peygamberimizin yolu bizim de yolumuz olmalıdır.” diye tamamladı.
Diyarbakır İl Müftülüğünün İlahi Grubu tarafından Türkçe ve Kürtçe ilahiler seslendirildi. Manevi bir atmosferin hâkim olduğu törende, İslam Tarihçisi Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma, Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed'in(S.A.V) hayatına dair bir konferans verdi. Sırma salonu dolduran binlerce kişiye şu sözlerle seslendi;
SIRMA SALONA BÖYLE SESLENDİ
"Çok sevgili hemşerilerim, bir anekdotla başlamak istiyorum. Çünkü millet sıkıldı gidiyor, efendim kalanlar bize yeter de.
Şimdi efendim Viyana’dayken bir telefon ettiler. Dediler ki hocam bizim bir nikâhımız var oraya konuşmacı olarak gelir misin? Benim de bir prensibim de hiç kimseye yok demem. Ama gidince söyleyeceklerim de değişmez. İşte falan gün dediler, o gün geldi ben bekliyorum Viyana’da bir salonda olacak, sabah 08’de telefon çaldı, buyurun dedim, hocam dedi programınız var ya bugün. Yapacak bir şey yok, giyindim arabaya bindik, gittik. Viyana’dan çıktılar. Ben çocukları da tanımıyorum, beni kaçırıyorlar mı ne yapıyorlar? Neyse uzatmayayım Linz diye bir yer var oraya gittik 170 km. Dağbaşında bir düğün salonu bir ev. Gittik, bir tarafta bayanlar oturmuş görünmüyor zaten, diğer tarafta erkekler oturmuş masalarda yemek tabakları acıkmışlar. Orada bir hoca konuşuyor ve diyor ki; ‘Benden sonra esas hoca konuşacak, o gelecek konuşacak onun için ben kısa keseceğim’ dedi, gerçekten kısa kesti 45 dakika konuştu. Ondan sonra bir hoca daha geldi, o da arkadaşı gibi dedi ki ben kısa keseceğim, esas hoca gelecek o konuşacak. Bir 45 de o götürdü. Sonra hocayı çağırdılar, dedim ki arkadaşlar ben de beş dakika konuşacağım çünkü benim bütün dakikalarımı onlara verdiler. Şimdi bu tabii sizi biraz canlandırmak içindi. Yoksa efendim öyle bir derdim yok. Ben hitap edince öyle diplomatik sözler bilmiyorum, arkadaşlar diyeceğim size. Arkadaşlar, ben şimdi sizlere bakınca Halid İbn Velid’i hatırlıyorum Allah rahmet eylesin. Halid (R.A.), bir gün bir kalenin dibine gidiyor fethedecek, kale çok sert. Yukarıdaki adam diyor ki Halid şimdi ne yapacaksın, buraya nasıl çıkacaksın? Halid diyor ki; Vallahi, ben öyle bir Allah’a inanıyorum ki ya beni oraya çıkaracak, ya seni buraya indirecek. Ve Halid orayı fethetti.
DİYARBAKIR SURLARININ DİİBİNDE
Aynı Halid, bu bizim Diyarbekir Surlarının dibinde günlerce, gecelerce teftişte bulundu, nereden gireceğiz. Ve buraya girdi, onun için siz hepiniz benim için kutsalsınız. Öyle olduğu için Diyarbekirlilere şöyle demek caizdir bence, yanlış yaparsam beni düzeltin. Efendim;
Hasretim sesine tahta kaşığın, Şairine ozan derler aşığın, Görmediğim kızlar vardır ışığım, Doğudanım, oy ellerin oğluyam.
Evet, canı sıkılan çıkabilir. Onun için ben buraya gelmişken bir şeyler söyleyeceğim.
Arkadaşlar biliyorsunuz, bizim tarihimizde acı sahneler de vardır. O acı sahnelerden birisi İslam dininin yasakladığı dönemdi bizim memlekette. O dönemde insanlar, dini unuttular. Bundan birkaç sene önce Rize’ye gitmiştim, Rize’de bir zatla tanıştık 80 yaşındaydı, bizi gezdirdi. Sonra bir bina gösterdi, bu dedi Atatürk’ün evi dedi benim evimdi ona verdik.
Var her yerde var. Efendim, peki yanındakini niye sormuyorsunuz?
O ne? O, kız Kur’an kursu.
KIZ KURAN KURSLARI
Dedi ki benim rahmetli annem vefat etti, anamı yıkayacak bir kadın bulamadık Rize’de. Rize’nin dar köylerine gittim, bir kadın bulup getirdim, üç gün sonra anam kokmuştu. Ve Anamı defnettikten sonra burayı kız Kur’an kursu yaptım ki bir şeyler olsun.
Arkadaşlar, işte o dönemden sonra imam hatiplerin ilk açıldığından, henüz tükenmemiş olan hocaları hoca yaptılar.
Bunlardan bir tanesi Ali Rıza Salman Efendi’ydi.
Onun çok nefis bir sözü var. Ben deniz bu kadar senedir Siyer’le uğraşıyorum, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in hayatıyla uğraşıyorum. Ama o güzel sözlerin içine bunu da koymak lazım. Diyor ki; Ya Muhammed ne kadar büyüksün ki ne zaman seni yada getirsem, hemen insan oluveririm. Ne kadar güzel bir şey. Resulullah’ı bilen, ona inanan insan olur.
Ve eğer bugün dünya üzerinde kendilerine Müslüman diyen iki milyar insan, birbirlerini yiyorlarsa, onlar Muhammed (A.S.M)’i tanımamış olanlardır. Başka türlü bunu anlamak mümkün değil. Ya Muhammed (A.S.M)’in getirdiği mesaja inanmıyoruz, ya da kendimizi kandırıyoruz. O halde, onu gerektiği gibi anlamamız, gerektiği gibi tanımamız lazım. Ve o zaman göreceğiz ki o sahabeler nasıl kendilerini feda ediyorlarsa, biz de öyle feda edelim."
DİYARBAKIR SÖZ'E ÖZEL AÇIKLAMA
Sırma konferansından sonra, Diyarbakır Söz'e özel açıklama yaptı. Diyarbakır’ı çok sevdiğini ve programa olan ilginin kendisini memnun ettiğini belirten Sırma şöyle dedi, “Bu program beni çok duygulandırdı. Dünyanın her tarafından konferanslara gidiyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse, böyle kalabalık olanını ilk defa gördüm. Siirtliyim ama kendimi de Diyarbakırlı saydığım için çok memnun oldum. Diyarbakır’ı çok seviyorum, inşallah yine gelirim."
İSLAMIN DÜŞMANI MİLLİYETÇİLİKTİR
İslam dünyasının içinde bulunduğu durum ve Ortadoğu'daki çatışmalara ilişkin soruyu yanıtlayan Tarihçi Prof. Dr. Sırma, İslam dünyasının en büyük düşmanının milliyetçilik olduğunu ifade ederek, öyle dedi; “İslam dünyasının en büyük düşmanı milliyetçiliktir. Bu milliyetçilik dinin önüne geçmiştir. Eskiden din kardeşliği vardı. Şimdi o yok. Herkes ırkıyla konuşuyor, hâlbuki ırklar görecelidir. Kimsenin kanında Kürt, Türk, Arap, Çerkez yazmıyor. Bütün ırklar hepsi eşittir ve aynıdır. Bugün konferansta bunu anlatmaya çalıştım. İnşallah Müslümanlar Peygamber efendimizin emrettiği gibi kardeş olurlar. İslam dünyasındaki bu çatışmalar biter diye ümit ediyorum.”
Konuşmaların ardından İl Müftülüğü İlahi Korosu sahne aldı. Koronun seslendirdiği ilahilerin ardından ödül töreni düzenledi. Yarışmaya giren öğrencilere çeşitli hediyeler dağıtıldı.
Kaynak: Diyarbakır Söz