M. Şerif DOĞRU
DİYARBAKIR-Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından Türkiye'deki bütün camilerde okutulmak üzere hazırlanan 'Dünya Bize, Biz Birbirimize Emanetiz' konulu hutbe, bütün müftülüklere gönderildi. Hutbede, insanlığın doğusu batısı, kuzeyi ve güneyi ile büyük bir aile, Hz. Adem ile Havva'nın çocukları olduğu vurgulanırken şöyle denildi:
"Bizi yoktan var eden, hilkatte eş, dinde kardeş kılan, hayat nimetini bizlere lütfeden Yüce Allah'ın kullarıyız. Her insan saygındır, mükerremdir, özeldir. Dili, rengi, cinsiyeti ve milliyeti ne olursa olsun her insanın canı, haysiyeti ve malı dokunulmazdır."
"DİNİ, MEZHEBİ FARKLILIKLAR ÇATIŞMA NEDENİ GÖRÜLEBİLİYOR"
Allah'ın insanları konuşma, görme, işitme gibi yeteneklerle donatırken, yeryüzünün imarıyla sorumlu kıldığı, aynı toprağın üstünde ve aynı gök kubbenin altında bir arada ve insana yaraşır bir şekilde yaşama sınavına tabi tuttuğu belirtilen hutbede şöyle devam edildi:
"Böylesi ağır bir yük omuzlarımıza yüklenmişken, birlikte yaşama konusunda zaman zaman ciddi zaaflar gösterebiliyoruz. Etnik, dini, mezhebi ve meşrebi farklılıklar, bazen çatışma nedeni olarak görülebiliyor. Farklı görüşlere tahammül ve anlayış göstermek ne yazık ki, çoğu zaman sadece dilde kalabiliyor. İnsanların birbirlerini daha az anladığını hatta bazen hiç anlayamadığını üzülerek müşahede ediyoruz. Hemen her gün, merhamet ve şefkatin yerini kin ve nefretin, dostluk ve kardeşliğin yerini düşmanlık ve husumetin, içtenlik ve samimiyetin yerini riyakarlık ve gösterişin aldığından yakınıyoruz. Kıymetli Kardeşlerim! Her aile içinde küçük ya da büyük anlaşmazlıklar olabilir. Topyekun insanlık ailesinin de her konuda uyuşması, problemlerden uzak bir bütünlük ve birlik sergilemesi elbette mümkün ve gerçekçi değildir. Ancak çatışmanın, çekişmenin, ötekileştirmenin, ezmenin, üzmenin, hor görmenin, yok saymanın, dünyayı ve hayatı hepimize yaşanamaz kıldığı da bir gerçektir. Oysa birlikte huzur ve güven içinde yaşayabilmenin ahlakı ve hukuku Yüce Rabbimiz ve Efendimiz tarafından insanlığa takdim edilmiştir. Kerim Kitabımızda; 'Eğer Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat verdiği şeylerde sizi imtihan etmek için ümmetlere ayırdı' buyrulmaktadır. Böylece farklılıkların ilahi kudret ve hikmetin, imtihanın birer parçası olduğu hatırlatılmaktadır. Peki buna rağmen dünyayı daha güzel, yaşanabilir hale getirmek çok mu zor gerçekten? Dürüstlüğü, adaleti, sabrı ilişkilerimizin mihveri yapmak, gökdelenler inşa etmekten, şirketler kurup yönetmekten daha mı zor? Saygıyı, nezaketi, merhameti, paylaşmayı hayatımıza hakim kılmak, hayal ötesi buluşlara imza atmaktan, uzayın derinliklerinde incelemeler yapmaktan daha mı külfetli?"
"BİRLİKTE YAŞAMA AHLAKIMIZI SORGULAYALIM"
Hutbede, kin ve nefret duygularını, hırs ve intikam arzularını parçalamanın, atomu parçacıklara ayırmaktan daha fazla mı çaba gerektirdiği sorulurken, "Yüreklerde sevgi, muhabbet, şefkat üretmek, kocaman fabrikalar kurup silah üretmekten daha mı masraflı ve zahmetli? Efendimiz (s.a.s)'in Ensar ve Muhacir arasında tesis ettiği destansı kardeşlik hala diriliğini zihinlerimizde muhafaza etmektedir. Bu kardeşlik sevgi, saygı, yardımlaşma, dayanışma, paylaşma ve özveri temellidir. Geliniz, Efendimizin sahip olduğu ve ümmetine öğrettiği bu kardeşlik ve birlikte yaşama ahlakını hayatımıza ne kadar yansıtabildiğimizi hep birlikte sorgulayalım: Rahmet Elçisi (s.a.s), "Mümin, cana yakın kimsedir. İnsanlarla dostluk kurmayan, kendisiyle dostluk kurulamayan kimsede hayır yoktur' buyuruyor. Peki bugün bizler, hiçbir kaygı gütmeksizin sevgi ve muhabbetle gönüllerimizi birbirimize açabiliyor muyuz? Aramızdaki kardeşlik bağlarına sımsıkı tutunabiliyor muyuz?" diye devam edildi.
Hutbede, kutsal 3 aylara girilmesine sayılı gün kaldığı hatırlatılırken, Hz. Muhammed'in inananlara kardeşe tebessüm etmeyi dahi sadaka olduğunu haber verdiği halde bunun ne kadar yerine getirilebildiği sorulurken, şöyle devam edildi:
"Allah Resulü (s.a.s), 'Allah için size sığınan kimseye sığınak olun. Allah için isteyen kimseye verin. Sizi davet edenin davetine icabet edin. Size bir iyilik yapana karşılığını verin' buyuruyor. Peki, zorda, darda kalanlara yalnızca Rabbimizin rızasını umarak yardım elimizi uzatabiliyor muyuz? Yoksa her bir yetimi, öksüzü, sahipsizi, yoksulu rahatımızı kaçıran bir yük olarak mı görüyoruz? Kardeşlerim! 'Kendinizi beğenip temize çıkarmayın. Kimin takva üzere olduğunu O çok iyi bilir' ayeti gereğince kendimizi hesaba çekip eksiklerimizi telafi etmeye mi çalışıyoruz? Yoksa hata ve kusurlarımızı görmezden gelip, kalpler kırıp, onurlar mı çiğniyoruz? Günlük hayatın akışı içinde, çoğu zaman öfkemize yenik mi düşüyoruz? Kardeşlerimize olan rağbet, sevgi ve muhabbetimizi, sadakatimizi bir kez daha gözden geçirelim. Beraberce huzur içinde yaşayabilmek adına saygı, hoşgörü, merhamet ve adalet başta olmak üzere ahlaki erdemleri hayatımıza hakim kılmak için gayret gösterelim. Kendimize nasıl muamele edilmesini istiyorsak başkalarına da öyle muamele edelim. Unutmayalım ki; dünya bize, biz birbirimize emanetiz."
Kaynak: Diyarbakır Söz