Şiddetin, mağdurda oluşturduğu gibi doğrudan veya dolaylı tanıklık edenler üstünde de travmatik etkilere neden olacağını belirten Psikiyatrist Dr. Öğr. Üyesi Tan, “Bu etki kendini korku, kaygı ve çaresizlik şeklinde gösterebileceği gibi utanç, öfke ve şiddet içeren tepki verme şeklinde de gösterebilir. Bu nedenle cinsel suç işleyen kişilere karşı toplumda oluşan öfkeli tutumu anlamakla birlikte objektif olmalı, evrensel insan haklarından ve bilimsel tutumdan ödün vermemeliyiz. Uluslararası alanda üzerinde uzlaşma sağlanmış, cinsel suçlulara uygulanacak, standart olarak kabul edilmiş bir tıbbi işlem bulunmamaktadır” dedi.
“CİNSEL SUÇLULARIN RUH SAĞLIKLARI YERİNDE”
Cinsel suç ve suçluyu sadece tıbbi açıdan değerlendirmenin ve bu değerlendirmeyi de saf biyolojiye indirgemenin durumun vahametinin anlaşılmasına engel olacağını belirten İstanbul Gelişim Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Psikiyatrist Recep Emre Tan, “Bu suçun masumlaştırılması riskini de doğurabilir. Yapılan çalışmalarda cinsel suç işleyenlerin büyük bir bölümünün herhangi bir ruhsal rahatsızlığa sahip olmadıkları tespit edilmiştir. Haliyle olmayan rahatsızlık, herhangi bir şekilde tedavi de edilemez. Ayrıca suçu psikolojik rahatsızlıkla eşdeğer görmek, herhangi bir suç işlememiş ve gerçekten ruhsal bozukluğu olan hastalara da hak etmedikleri bir yük bindirmektedir” dedi.
"ASIL MESELE KİŞİNİN CİNSEL DÜRTÜLERLE NASIL BAŞA ÇIKACAĞIDIR"
Cinselliğin sadece hormonlar ve kimyadan oluşan biyolojik bir yapıdan ibaret olmadığına vurgu yapan Tan,“Kişinin içinde doğduğu, büyüdüğü toplum ve kültürden, toplumsal cinsiyet rolleri ve beklentilerden birebir etkilenir. Kişinin karakter ve kişiliğini oluşturan daha pek çok unsur kişinin cinselliğini de şekillendirir. İnsanda var olan cinsel ve agresif dürtülerin hemen herkeste eşit oranda olduğunu söyleyebilirim. Asıl mesele bu dürtülerle kişinin nasıl başa çıkacağı ve ne ortaya koyacağıdır. İşte tam da bu noktada ego dediğimiz yapı devreye girer. Kişinin eksik kötü yanlarıyla baş etmesini sağlar, içsel çatışmalarını ve rahatsızlık oluşturan duyguları dengeler. İçsel yıkıcı dürtülerini olumlu hale çevirir. Kişinin eksiklik ve yetersizliğinin farkına varması, bu durumu kabul etmesi, makul ve kabul edilebilir hale getirebilmesi egonun işlevidir” dedi.
“ŞİDDET FAZLALIKTAN DEĞİL YETERSİZLİKTEN OLUŞUR”
Şiddetin asıl nedeninin ruhsal dengeleyici ego mekanizmalarının yetersizliği olduğuna değinen Tan,“Yani şiddet fazlalıktan değil yetersizlikten oluşur. Bunun düzeltilmesi de, biyolojik kastre/hadım edici mekanizmalarla veya kimyasal ve hormonal azaltımlarla değil, egonun işlevlerini güçlendirecek ve çoğaltacak mekanizmalarla olacaktır” dedi.
Şiddet ve suç eğilimlerinin toplumsal yapıdan ayrı düşünülemeyeceğini dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Psikiyatrist Recep Emre Tan, “”Erkek egemen toplumun, antidemokratik uygulamaların şiddete ve cinsel suçlara neden olduğu, biyolojik kanıtlardan çok daha aşikârdır. Bu nedenle çözüme insanı sağaltan, yücelten evrensel hukuk kurallarından başlanması çok daha faydalı olacaktır. İnsanı akıl, duygu, ahlak, toplum, vicdan ve maneviyattan soyutlayıp sadece kas, kemik, barsak, hormon ve biyokimya gibi unsurlarla anlama çabası, insana yapılan en büyük hakaret olacağı gibi, çözüm için de yanıltıcı ve zaman kaybı olacaktır” dedi.
Kaynak: Diyarbakır Söz