Diyanet'ten özeleştiri

Diyanet İşleri Başkanı Görmez, özeleştiride bulunarak, "Eğer biz gerçekten Cenabıhakk'ın dinini doğru anlatabilseydik, hakka batıl elbisesini giydirmeseydik, acaba bu acıları yaşar mıydık, bu kötülükler milletimizin başına gelir miydi?" dedi.

Diyanet'ten özeleştiri

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, "Evleri yıkılıp harabeye döndükleri halde görevini ve şehrini bırakmayan arkadaşlarımız var. 'Ezan susmasın' diye evinin mahzeninde merkezi sistemi taşıyarak şehrin semalarından beş vakit ezan sesini eksik etmeyen arkadaşlarımız oldu" dedi.

Mardin'de bir otelde düzenlenen Din Görevlileri İstişare Toplantısı'nda Güneydoğu illerinde görev yapan imam hatip ve müezzinlere hitap eden Görmez, din görevlilerinin bölgede yaşayan herkes gibi zor günler geçirdiğini söyledi.

Görmez, terör nedeniyle din görevlilerinin ve yakınlarının da büyük zararlar gördüğünü anlatarak, "Görev yaptığınız ve her birinizin yapımında emeği olan nice camiler, mabetler içinde ibadet edilemez hale geldi. Allah'ın evleri hedef alındı, Allah'ın evleri kötü emeller için adeta karargah haline getirildi, nice mabetler harabeye döndü, nice kitaplar yakıldı, tarihi eserler tahrip edildi. İstiklalimizin, bağımsızlığımızın sembolü olan ezan zaman zaman okunamadı, ezanı okuyamadığınız zamanlar oldu" diye konuştu.

Bazı din görevlilerinin Kur'an kurslarını kapatmak, bazılarının ise öğrencilerini başka illere göndermek zorunda kaldığını belirten Görmez, şöyle devam etti:

"Bu süreçte şüphesiz olağanüstü kahramanlıklar gösterenler oldu. Kendi mekanlarınızı, şehirlerinizi terk etmediğiniz, görevinizin başında yer almaya devam ettiğiniz, camileri yetim bırakmaya niyetli olmadığınız, asla aklınızdan fikrinizden geçirmediğiniz, zor zamanlarında milletimizin yanında yer aldığınız, onları her türlü terörden, tedhişten korumak ve muhafaza etmek için gösterdiğiniz her türlü çabadan ve gayretten dolayı her birinize teşekkür ediyorum. Bu süreçte olağanüstü kahramanlıklar gösteren arkadaşlarımız oldu. Sabırla, teenniyle büyük bir çaba ve gayretle barışta ısrar ettiniz. Evleri yıkılıp harabeye döndüğü halde görevini ve şehrini bırakmayan arkadaşlarımız var. 'Ezan susmasın' diye evinin mahzeninde merkezi sistemi taşıyarak şehrin semalarından beş vakit ezan sesini eksik etmeyen arkadaşlarımız oldu."

"ŞİMDİ YARALARI SARMA ZAMANI" KAMPANYASI

Diyanet İşleri Başkanlığı olarak bu acılardan sonra bir kampanya başlattıklarını hatırlatan Görmez, "şimdi yaraları sarmak için" hep birlikte harekete geçtiklerini dile getirdi.

Gayelerinin sadece maddi bir yardımdan ibaret olmadığını aktaran Görmez, "Bu kampanyanın manevi boyutuna çok daha önem vermeliyiz. Türkiye'deki bütün din gönüllüsü arkadaşlarımızla harekete geçmeliyiz ve milletimizin bütün bu yaralarını sarmalıyız. Dünyadaki bütün mazlumların yaralarını sarmaya çalıştığımız gibi kendi ülkemizde, birlikte bu vatanı kurduğumuz, birliğimizi, kardeşliğimizi inşa ettiğimiz bu topraklarda hassaten nerede bir gözyaşı dökülüyorsa, o gözyaşını silmek bizim görevimiz olmalı" diye konuştu.

Görmez, aslolanın hep birlikte milletin yaralarını sarmak olduğunu dile getirerek  "Çok kıymetli hocalarım, şehirlerde açılan çukurları kapatmak kolaydır, fakat zihinlerde ve kalplerde açılanları kapatmak zordur, işte bu zor görev sizin görevinizdir. Bize düşen asli birinci görev zihinlerde ve kalplerde açılan çukurları kapatmaktır" ifadesini kullandı.

"ÖZ ELEŞTİRİ YAPMAMIZ LAZIM"

                                                          

Milletin birliğini beraberliğini, kardeşliğini, barış ve huzurunu yeniden inşa etmeleri gerektiğine işaret eden Görmez, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Bütün diyanet camiası olarak bu ülkede bizler hep birlikte vazifemizi, gerçekten Cenabıhakk'ın emrettiği o kardeşliği inşa etmek için vazifelerimizi hakkıyla yerine getirebilseydik, acaba milletimiz bu acıları, bu bölünmeleri, bu tefrikaları yaşar mıydı? Eğer biz gönülleri gerçekten imar edebilseydik, birileri gelip o gönüllerde çukurlar açabilir miydi acaba? Eğer biz çocukları, gençleri ilimle, irfanla, marifetle, hikmetle donatabilseydik, eli kalem tutacak çocukları, gençleri birileri şehirlerden, okullardan, mekteplerden, medreselerden çalıp kızıyla-erkeğiyle dağlara kaçırabilirler miydi acaba? Eğer biz gençlerimize Allah sevgisini yerleştirebilseydik, eğer biz gençlerimize Muhammed Mustafa'nın merhametini anlatabilseydik, biz camilerimize kapanmasaydık, biz mihrabı sırtımıza alıp sokak, sokak, ev-ev, köy-köy, kasaba-kasaba camideki barışı sokağa taşısaydık, mihraptaki merhameti evlere taşısaydık, acaba bu yaşadıklarımız olur muydu, bu acıları yaşar mıydık? Eğer biz gerçekten Cenabıhakk'ın dinini doğru anlatabilseydik, hakka batıl elbisesini giydirmeseydik, acaba bu acıları yaşar mıydık, bu kötülükler milletimizin başına gelir miydi? Bu konuda bizim öz eleştiri yapmamız lazım."

Görmez, "bizim için asıl büyük tehlike bu tür yıkıcı, bölücü, mülevves ideolojilerin Allah korusun camilerimize girmesi, mihraplarımıza bulaşması, minberlerimize taşınmasıdır" diyerek, "Biz öncelikle camilerimizi, minberlerimizi, mihraplarımızı iki kötülükten korumalıyız.  Birincisi her türlü yıkıcı, bölücü, her türlü müminler arasındaki o cahiliye asabiyesi olarak Resulü Ekrem Aleyhisselam'ın adlandırdığı kötülüklerden korumak. İkincisi de etrafımızı kuşatan, İslam dünyasını kuşatan ve İslam'ı kullanan birtakım tekfirci, tedhişçi ideolojilerden camilerimizi, minberlerimizi, mihraplarımızı korumak gibi bir görevimiz var" şeklinde konuştu.

"ADANMIŞ DİN GÖREVLİSİ OLMALIYIZ"

Atanmış değil adanmış din görevlisi olunmasının önemine değinen Görmez, şunları kaydetti:

"Bizi bekleyen diğer bir tehlike görev tanımlarımızı gözden geçirmeyip görevlerimizi sadece namaz kıldırmaktan ibaret kabul etmektir. Arkadaşlarımız buraya bu din görevlileri tabirini yazmışlar, hiç hoşlanmadığım bir tabirdir. Atanmış din görevlisi değil adanmış din gönüllüsü olmadan vazifelerimizi hakkıyla yerine getirmiş olamayız. Bizim görevimiz, sadece camiye kendimizi hapsedip sadece namaz kıldırmak değildir. Bizim görevimiz, aynı zamanda milletimizin birliğini, beraberliğini, kardeşliğini, huzurunu birlikte inşa etmektir. Bizim görevimiz, nerede sokakta kalmış bir çocuk varsa ona sahip çıkmaktır. Yaşadığımız bir yerde kan dökülüyorsa o kanı durdurmaktır. Toplumun, yani 'din hizmeti' dediğimiz zaman sadece ibadete indirgemek, sadece namaz kılmaya, namaz kıldırmaya indirgemek, bu dine yapılabilecek en büyük haksızlıklardan bir tanesidir. Onun için öncelikle birlik, vahdet için çalışmak her birimizin görevidir."

Mardin Valisi Ömer Faruk Koçak da bölgede geçici bir türbülans yaşandığını aktararak, insanın hem bedenen hem de ruhen sağlıklı olması gerektiğini dile getirdi.

Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Ekrem Keleş ise Türkiye'nin dünyada Müslümanların tek ümidi haline gelmiş bir konumda yer aldığını ifade etti.

Keleş, tarihte de önemli sıkıntıların aşılmasında alimlerin ve din gönüllülerinin çok önemli görevler icra ettiğini, şimdi de kendilerini böyle bir görevin beklediğini kaydetti.

Kaynak: Diyarbakır Söz