Beden algısı kaygısını yönetmek mümkün

Koronavirüs salgını nedeniyle eve kapanan birçok kişi ‘beden algısı ile ilgili ruhsal zorluklar yaşamaya ve bu durum ile mücadele etmeye başladı.

Beden algısı kaygısını yönetmek mümkün

Pandemi stresi, birçok insanın hem fiziksel hem de zihinsel sağlığına zararlı olabilecek diğer başa çıkma mekanizmalarına yönelmelerine neden oldu. Yurt dışında, yetişkinlerle yapılan çalışmalara bakıldığında Sağlık ve Tıbbi Araştırma Konseyi destekli COLLATE projesi ile Avustralya'da 5 bin 469 yetişkin üzerinde yapılan bir çalışmada, katılımcıların yüzde 35'inde pandemik yaşam nedeniyle tıkınırcasına yemenin arttığı veya kısa sürede çok miktarda yemek yediği kaydedildi. İtalya Sağlık Bakanlığı’nın 2 aşamada 365 yetişkin üzerinde gerçekleştirdiği başka bir anket çalışmasında ise, katılımcıların yüzde 25.7'sinde karantina süresince duygusal yeme arttığı verisi paylaşıldı.

ABD'de şubat ayında The Harris Poll tarafından yürütülen en son anket ise 3 bin yetişkinle yapıldı. Sonucuna göre katılımcıların yüzde 61'i pandeminin başlangıcından bu yana istenmeyen kilo değişiklikleri yaşadığını ifade etmiş. Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan İstanbul Gelişim Üniversitesi’nden Psikiyatrist Dr. Alişan Burak Yaşar, koronavirüs döneminde kişilerde stresle ilişkili olarak pek çok ruhsal bozuklukta olduğu gibi beden algısı ile ilgili zorlanmaların da değiştiğine dikkat çekti.

BEDEN ALGISI BOZUKLUĞU İLE İLGİLİ PEK ÇOK HASTALIK VAR

Beden algısı bozukluğu ile ilgili pek çok hastalık olduğunu belirten Dr. Yaşar “Yeme bozukluğu grubuna giren anoreksia nevroza ve bulimia nevroza gibi hastalıklarda kişiler, zayıf olmalarına veya beden kitle endeksine göre sağlıklı ortalamaların altında kalmalarına rağmen kendilerini çok kilolu görme, kendilerini beğenmeme ve aynaya baktıklarında ‘daha çok kilo vermeliyim’ yönünde düşüncelerle bozulabiliyorlar. Bazen çok yoğun spor yapmak, yemekten içmekten kesmek ya da kendini kusturmaya çalışmaya kadar da gidebiliyor bu durum. Bu tür durumlarda çeşitli tedavi yöntemleri var” dedi.

“İnsanoğlu neye dikkat ederse, beyninin o kıvrımları daha fazla çalışıyor. Bu hem başka insan ilişkilerinde hem de beynimizin dikkat filtresiyle dış dünyayı nasıl algıladığımızla ilgili” diyen Dr. Yaşar, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Neye bakarsak orayı daha ince görüyoruz. Zihin mecburen diğer tarafları görmezden geliyor ve arkada bırakıyor. Özellikle pandemide insanlar evlerde, kısıtlı alanlarda ve yüz yüze iletişimin azaldığı bir süreçte yaşam sürdürdüğü için ister istemez dikkatleri daha çok kendiyle ilgili, bedenleriyle ilgili olmaya başladı. İçsel noktalara odaklandılar. Bunun olumlu yanları olabildiği gibi stresli yanları da oldu. Stres olunca da stresin de artmasıyla bu tür kaygıların ve ruhsal bozuklukla ilgili belirtiler de artmakta. Şunu biliyoruz; stres arttıkça, bizim psikiyatrik sendrom dediğimiz pek çok hastalıkta alevlenme gayet normal.”

BEDEN ALGISI KAYGISINI YÖNETMENİN YOLLARI

Kişiye iyi gelen insanlarla iletişim kurmasının iyi bir iyileştirci strateji olduğunun altını çizen Dr. Yaşar, “Bu tür durumlarda, geniş bilimsel arka plana bakınca bile özetle sunu söyleyebiliriz: İnsan insanın ilacıdır! İnsan, insanı iyileştirir. Dolayısıyla, olabildiğince bize iyi gelen insanlarla daha çok sohbet etmek, onlarla daha çok gülümsemek, daha çok haberleşmek iyi olacaktır. Bazı psikoterapi metotlarının uygulamalarında dikkat eğitimleri verilir. Bazen bir kayısıyı yeme anına odaklanma eğitimleri verilir, 5-10 dakika boyunca kayısının ağızdaki geçiş sürecine dikkat edecek şekilde bir uygulama yapılır. Bu yolla dikkat ve anda kalma alıştırmaları uygulanır. Bu, anda kalmaktır. Kendini olana, o anki algılarımıza verebilmek... Bedenimiz hareket ederken de yaptığı birçok iş var. Biz bunların büyük kısmını fark etmeyiz. Dolayısıyla anda tüm olanlara dikkat edebilmek, beynin o kıvrımlarını da diyelim, çalıştıracağı için bizi kaygı uyandıran düşüncelere biraz mesafe almamıza, anda kalarak duyularımıza da yer açmak ve onları fark etme olanağı sağlayacaktır. Dikkatimizi nereye verdiğimizle ilgili biraz daha dikkat etmek gerekli” ifadelerini kullandı.

Spor ve meditasyon gibi aktivitelerin de kaygı yönetimi için kıymetli olduğunu söyleyen Dr. Yaşar, “Bugün bazı spor türleri, kaygıyı yönetebilmek için çok kıymetli. Meditasyon, yoga uygulamalarında da anda kalıp, dikkati kaydırabilme ve genişletebilme becerimizi geliştiriyoruz. Hafif durumlarda bu gibi günlük destekleyici aktiviteleri, orta ağır durumlarda psikoterapi veya ilaç tedavisi gibi çeşitli psikiyatrik tedavileri önerebiliyoruz. Daha basite indirgersek, bize iyi gelen çevreyle daha çok dikkat etmek ve buna zaman ayırmak hafif ruhsal zorlanmalarda çok kıymetli. Bu da yine de zor bir iş tabii” diye konuştu.

İNSANI İYİLEŞTİREN EN ÖNEMLİ ŞEY DAYANIŞMA

Pek çok psikopatoloji içinde beden algısı bozukluğunun ve toplumda pandemiyle birlikte depresyon oranlarının arttığına dikkat çeken Dr. Yaşar, “Travmatik stres oranları, kaygı bozuklukları arttı. Stres artınca, bütün psikopatolojiler alevlenebiliyor ya da sıfırdan ortaya çıkabiliyor. Yani kişinin, daha önceden var olan ve iyileştirilen bir hastalığı varsa, yeniden alevlenebiliyor. Ya da zeminde var ama ortada bir hastalık yoksa ortaya çıkıyor. Dolayısıyla pandemi dönemindeki stres, herkesi ruhsal zorluklar için daha hassas bir yere getirdi. Ruhsal bir pandemi oluştu. İnsanı iyileştiren en önemli şeylerden biri, dayanışma. Birlikte oluş, umut ve hayatın içerisinde birlikte bir şeyler yapabilmek. Özellikle son aşı müjdeleriyle birlikte bu aşamaya geliyoruz gibi görünüyor. Çünkü aşı oranları gittikçe artıyor. Dolayısıyla burada da bir iyileşme bekliyoruz artık” diyerek sözlerini noktaladı.

Kaynak: Diyarbakır Söz