8 hakimin girilmesinin yasak olduğu Genelkurmay Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığında kozmik oda'da araştırma yapması soruşturmaya dahil oldu. HSYK 3. Dairesi tarafından soruşturulmasına izin verildi
HSYK 3. Dairesi, kamuoyunda 'kozmik oda' olarak bilinen Genelkurmay Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığında arama yapan 8 hakim ve savcıyla ilgili soruşturma izni verilmesini kararlaştırdı.
Kozmik oda’da ilk tazminat Kozmik Oda soruşturmasında 5 gün gözaltına alınan, haklarında 5 yıldan fazla soruşturma yapılan Genelkurmay Başkanlığı Ankara Seferberlik Bölge Başkanı emekli Albay Yusuf Akal ve Astsubay Ahmet Boran’ın açtıkları tazminat davası karara bağlandı. Mahkeme, yürütülen haksız soruşturma nedeniyle Akal’a toplam 60 bin, Boran’a da 35 bin TL tazminat ödenmesine karar verdi. Bu karar ‘Kozmik oda soruşturması’ kapsamında verilen ilk tazminat kararı oldu. 2009 yılında başlatılan Kozmik Oda soruşturması, 5 yıl aradan sonra takipsizlik sonuçlanmıştı. Takipsizlik kararının kesinleşmesinin ardından haklarında soruşturma yapılan şüpheliler, tazminat talebiyle mahkemelere dava açtı. 2012 yılında emekli olan Genelkurmay Başkanlığı Ankara Seferberlik Bölge Başkanı Yusuf Akal ve Astsubay Ahmet Boran da maddi ve manevi tazminat talebiyle Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesinde dava açtı. 1092 GÜN SORUŞTURLDU Akal’ın avukatı Süleyman Ayhan dava dilekçesinde, müvekkilinin 5 yıldan uzun bir süre tam bin 902 gün boyunca hakkında “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası” talebiyle soruşturma yürütüldüğünü belirterek, “Hakkında hiçbir yasal, somut delil ve gerekçe olmamasına rağmen, makul suç şüphesi bulunmadan gözaltına alınması ve yıllarca soruşturmanın sonuçlanmasını beklemesi maddi ve manevi kayıplar ile kendisi ve ailesinin yaşadığı şiddetli elem, ızdırap açıktır” dedi. Dilekçede, Akal’ın yaşadığı sürece ilişkin kendi anlatımlarına da yer verildi. Soruşturma sürecinde ve takipsizlik kararının ardından kamuoyuna açıklama yapmaktan kaçınan Akal çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Akal, gözaltı ve savcılık sürecini anlatırken, “Cumhuriyet savcısının makam odasının karşısındaki çatıya çıkan merdivenlerde yaklaşık 8 saat bazen ayakta bazen beton zemine oturarak ve tecrit edilmiş halde bekledildik. Bu sürede savcılık koridorundan geçenlerin bazıların alaycı gülümsemesine, bazıların acıyan bakışlarına maruz kaldık. Hayatımda hiç bu kadar rencide olmadım” değerlendirmesinde bulundu. Tutuklama talebiyle sevk edildiği hakimlikte hakkındaki suçlamayı duymasını, “sanki dünya başıma yıkılmıştı” sözleriyle ifade eden Akal, “Hiç aklımın ucundan geçmeyen, akıllara ziyan bir suçla itham ediliyordum. Tutuklama talebinin reddine cümlesini duyduğumda ani bir duygu yoğunluğu yaşadım, koşarak eve gidip eşime ve kızıma sarılma isteği duydum” dedi.Akal, hakkındaki “tutuklama talebinin” TV’lerde son dakika olarak verilmesinin ardından eşinin rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldığı için, serbest kaldıktan sonra eşine ve kızına ilk etapta ulaşamadığını da anlatarak özetle şöyle devam etti: “Eşimi kaybetmek ihtimalini düşünerek son nefesimi vermeden yetişip, hayatım boyunca aileme bir zarar gelmesin diye çırpınırken hak etmediğimiz bütün bu yaşananlara sebep olduğum için af dilemek ve helallik almak istedim. O esnada kızım aradı eve geldiklerini bildirdi. Sokakta yarım saat civarında tedirgin bekleyişimi, hangi duygudan duyguya sürüklendiğimi, ne inişler çıkışlar yaşadığımı anlatmama kelimeler yetersiz kalır. İlerleyen günlerde eve biraz geciksem, telefonla aradığımda biraz geç cevap versem hemen telaşa kapılıyor ve ağlamaya başlıyordu. Bu süre içinde her an polisler gelecek beni tutuklayacak ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla yargılanacakmışım gibi diken üstünde ve baskı altında yaşadım." "Gerek sosyal çevremde, gerekse iş hayatımda itibarımın düştüğünü, büyük bir onurla çalıştığım kurumun beni yalnız bıraktığını düşünmeye başladım. Meslek hayatımın bitimine 2 yıl kalmışken böyle bir kumpasın hedefi olmak, şeref ve gururla emekliye ayrılmayı düşünürken başı öne eğilmiş ve gözü arkada kalarak emekli olmak duygusu beni kahrediyordu. Bana verilen görevler ancak güvenilen personele verilebilecek görevlerdi."
Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı, kamuoyunda "Kozmik Oda" olarak bilinen soruşturmanın 8 şüphelisi hakkında, Topçu Kurmay Albay B.K'nin özel hayatını takip ettikleri gerekçesiyle yürütülen soruşturmada "kovuşturmaya yer olmadığı"na karar verdi.
Kararda, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca, şüphelilerin Albay B.K'nin özel hayatını takip ettikleri, bu eylemlerinin askeri hizmetlerin görülmesine uygunluk göstermediği ve şüpheliler hakkında soruşturma yürütülmesinin askeri yargının görevi kapsamında olduğu gerekçesiyle dosyayı askeri savcılığa gönderildiği, soruşturmanın bunun üzerine yürütüldüğü ifade edildi.
Kararda, şunlar kaydedildi:
"Şüphelilerin ve tanıklar emekli Orgeneral Mehmet İlker Başbuğ ve emekli Orgeneral Servet Yörük'ün birbirlerini doğrulayan ve tamamlayan ifadeleri ile dosyada mevcut diğer delillerin birlikte değerlendirilmesinden, Aralık 2008 içinde dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ'a, mağdur Albay B.K'nin bilgi sızdırdığına dair ihbar iletildiği, Genelkurmay Başkanı'nın, ihbarın doğruluğunun Özel Kuvvetler Komutanlığınca teyit edilmesi emrini dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Hasan Iğsız aracılığıyla dönemin Özel Kuvvetler Komutanı Korgeneral Yörük'e sözlü olarak ilettiği, Yörük'ün de emri dönemin Ankara Seferberlik Bölge Başkanı Albay (şüpheli) Y.A'ya ilettiği, verilen sözlü emir gereğince şüphelilerin Aralık 2008-19 Aralık 2009 arasında, Albay B.K'nin kışla dışındaki faaliyetlerini fiziken takip ettikleri, 19 Aralık 2009'da, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bir soruşturma sırasında takip faaliyetinde bulunan şüpheliler Binbaşı İ.G. ve Albay E.Y.B'nin gözaltına alınması sonrası takip faaliyetine son verildiği maddi vaka olarak tespit edilmiştir."Kararda, olayda, şüphelilerin, verilen sözlü emir gereğince B.K'yi kışla dışında fiziken takip etmeleri nedeniyle mağdurun kamuya açık alanda bulunsa dahi, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 3 Nisan 2012 tarihli ilamında belirtildiği şekilde, "kalabalığın içinde dikkat çekmezlik, tanınmazlık, bilinmezlik" haklarını ihlal ettiklerinin ve görevsizlik kararında belirtilen "özel hayatın gizliliğini ihlal etmek" suçunu işlediklerinin düşünülebileceği ifade edildi.
Ancak, Genelkurmay Başkanı'nın Görev ve Yetkilerine Ait Kanun'daki, "Genelkurmay Başkanı, silahlı kuvvetlerin savaşa hazırlanmasında; personel, istihbarat, harekat, teşkilat, eğitim, öğretim ve lojistik hizmetlerine ait ilke ve öncelikler ile ana programlarını tespit eder. Bunlardan; a) istihbarat, harekat ... hizmetlerin Kara, Deniz, Hava Kuvvetleri Komutanlığı ve Genelkurmay Başkanlığına bağlı kuruluşlar ile uygulanmasını sağlar..." düzenlemesi ile olay gerçekleştiği tarihlerde yürürlükte olan Silahlı Kuvvetler İstihbarata Karşı Koyma Koruyucu Güvenlik ve İşbirliği Yönergesindeki, "Hakkında duyum alınan personelin durumu ilgili birlik komutanlığına iletilir ve bir süre faaliyetleri kontrol altında tutularak, alınan duyum birlik komutanlığı ve birliğin istihbarat ünitelerince teyit edilir" düzenlemesi aktarılan kararda, şüphelilerin de eylemlerini, dönemin Genelkurmay Başkanı'nın, doğrudan kendisine intikal ettirilen bir duyumun teyidi maksadıyla verdiği sözlü emir gereği gerçekleştirdikleri bildirildi.
Kararda şöyle devam edildi:
"Söz konusu emrin ve emrin yerine getirilmesinin hukuka uygun olduğu, bu çerçevede şüphelilerin eylemlerinin Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 24. maddesinde, 'Yetkili bir merciden verilip, yerine getirilmesi görev gereği zorunlu olan bir emri uygulayan sorumlu olmaz' şeklinde açıklanan ceza sorumluluğunu kaldıran hal kapsamında kaldığı, ayrıca müsnet suçun TCK'nın 139. maddesi gereğince şikayete tabi olduğu, mağdurun Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca tespit edilmiş 2 Haziran 2014 tarihli ifadesinde takip edilmesi ile ilgili kimseden şikayetçi olmadığını beyan ettiği, TCK'nın 73. maddesinde, soruşturulması şikayete bağlı suçlar hakkında yetkili şahıs tarafından şikayette bulunulmadığı takdirde soruşturma yapılamayacağının emredici şekilde hüküm altına alındığı anlaşıldığından, belirtilen her iki değerlendirme gereği, soruşturma konusu olay ve şüpheliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir."Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı da "takipsizlik" kararı vermişti
Kamuoyunda "Kozmik Oda" soruşturması olarak anılan ve bazı Seferberlik Tetkik Kurulu personelinin adının karıştığı soruşturmaya ilişkin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı da 38 kişi hakkında "Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme, silahlı terör örgütüne üye olma, kişiyi yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle öldürmeye teşebbüs" suçlarından soruşturma yürütmüştü.
Kaynak: Diyarbakır Söz