>1876'da Bitlis'in Hizan kazâsına bağlı İsparit nâhiyesinin Nurs köyünde dünyaya gelmiş, 23 Mart 1960'da Şanlıurfa'da Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Nur risalelerini yazmaya başladığı 1926’ya kadar kendini “Eski Said” olarak görür. Daha sonra “Yeni Said” dönemi başlar. 9 yaşında din eğitimine başlayan, 21 yaşındayken “Bediüzzaman” (çağın güzelliği) ismini zekası ve ilminden dolayı almıştır.
>Bediüzzaman Sâid Nursî; ömrünü insanları Allah'a îmâna ve Kur'ân'a davet ederek geçiren büyük müceddid ve âlim. Bu yolda çok fazla eziyet görüyor, ancak hayatından hep râzı oluyor ve yaşadığı her zorluğu tevekkül ve sabırla karşılıyor. Kur'an tefsiri olan Risale-i Nur, Bediüzzaman'ın Allah'a olan derin imanının ve bağlılığının delili. O değerli insanın hikmetli açıklamaları, tefekkürleri, milyonlarca insana rehber olmuş ve olmaya devam ediyor.
>Birinci Dünya Savaşının patlak verdiği günlerde Van'da bulunan Bediüzzaman, talebeleriyle birlikte gönüllü milis alayları teşkil ederek cepheye koşmuştur. Vatan müdâfaasında çok büyük hizmeti geçmiş; savaşta bir çok talebesi şehit olmuş; kendisi de Bitlis müdâfaası sırasında yaralanarak esir düşmüştür. Yaklaşık üç yıl Rusya'da esâret hayatı yaşadıktan sonra Varşova, Viyana ve Sofya yoluyla İstanbul'a dönmüştür.
>İslam’ın geleceğinin eğitimde olduğunu gören Nursi; II.Abdülhamit’e başvurarak Van’da bir üniversite kurmasını istedi. Ancak kendisini akıl hastanesinde buldu. O da Selanik’e gidip İttihat ve Terakki Cemiyeti ile ilişki kurdu.
>İttihatçılardan uzaklaşıp İttihadı Muhammedi partisinin kurucuları arasında yer alan Said Nursi, 31 Mart Olayı’na karışmaktan idamla yargılanıp beraat etti. Kurtuluş Savaşı’nı destekledi. 1925’teki Şeyh Said isyanı nedeniyle hakkında soruşturma açılan, ardından Isparta’nın Barla nahiyesine sürülen Said Nursi için artık yeni bir dönem başladı.
>Peş peşe gelen sürgünlere, mahkemelere rağmen Said Nursi, politikaya fazla bulaşmamaya çalışıp, kendini halkın, kaybolmaya yüz tuttuğunu düşündüğü imanını yeniden kuvvetlendirmeye adadı. Bunun sonucunda Risale-i Nur külliyatı ortaya çıktı.
>Said Nursi 23 Mart 1960’ta Urfa’da hayatını kaybetti. Halilürrahman Camii’nin bahçesine defnedildi. Kabrine halkın büyük ilgi göstermesinden korkan 27 mayıs 1960 darbe yönetimi, onun naaşını alıp askeri bir uçakla Isparta’ya götürdü. O gün bugündür kabrinin nerede olduğunu çok az kişi bilmektedir.
>ÜSTAD BEDÎÜZZAMAN’IN MÜCADELESİ
>Üstad Bedîüzzaman’ın îmanın esaslarının ve dinî hayatın, dünya ölçeğinde topyekûn inkâr edildiği bir zaman diliminde duruyordu. Bunun içindir ki; en mühim iş, taklidî îmanı tahkikî îmana çevirerek îmanı kuvvetlendirmekti. Îmanı takviye etmekti. Îmanı kurtarmaktı. Herşeyden ziyade îmanın esâsâtıyla meşgul olmak kat’î bir zaruret ve mübrem bir ihtiyaç, hatta mecburiyet hâline gelmişti. Çünkü îmanın rükünlerinden birisinde hâsıl olacak bir şübhe veya inkâr, amelde gösterilen lâkaydlıktan çok daha zararlıdır.
>Hz. Üstad inkârın kaynağını ve hedefini çok iyi biliyordu. Îmanın kendisini, esaslarını, köklerini hedef alan dinsizliğin cehâletten gelmediğini, fen ve ilimden geldiğini görüyordu. Onun için bütün kuvvetiyle küfre karşı îmanın müdafaa ve güçlendirilmesi için mânevî bir cihada girişti.
>O, asrımızda yaşanan bütün toplumsal hastalıkların ana sebebinin îman zayıflığı olduğunu tesbit etmişti. Bu yüzden bütün mesaisini îman üzerinde yoğunlaştırarak toplumda kuvvetli ve tahkiki bir îmanın yerleşmesi için çalışmıştı. Telif ettiği Risâle-i Nur Külliyatı’nda îman esasları büyük bir yer tutar. Pek çok risâle bu konuya tahsis edilmiştir.
>Bedîüzzaman Hazretleri batı felsefesine karşı, pek çok risâlesinde “Allah’ın varlığı ispat edilir” kanaatini savunarak cerh edilmez delillerle, iki kere iki dört eder derecesinde bir katiyetle, başta tevhid olmak üzere, bütün îmanî mevzuları ispat etmiştir.
>Evet, temelleri yıpratılmış bir binanın odalarını tâmir ve tezyine çalışmak, o binanın yıkılmaması için ne derece bir faide temin edebilir? Köklerinin çürütülmesine çabalanan bir ağacın kurumaması için, dal ve yapraklarını ilâçlayarak tedbir almaya çalışmak, o ağacın hayatına bir faide verebilir mi?
>İnsan dünyasının kökleri ve temelleri, erkân-ı îmâniyedir. Îmanın rükünlerinden en mühimmi, îman-ı billâhtır; Allah’a îmandır. Sonra nübüvvet ve haşirdir. Bunun için, bir insanın en başta elde etmeye çalıştığı ilim; îman ilmidir. İlimlerin esası, ilimlerin şâhı ve pâdişahı; îman ilmidir.
>Taklidî bir îman, hususan bu zamandaki dalâlet, sapkınlık fırtınaları karşısında çabuk söner. Tahkikî îman ise sarsılmaz, sönmez bir kuvvettir. Tahkikî îmânı elde eden bir kimse, dehşetli dinsizlik kasırgalarına da mâruz kalsa, o kasırgalar bu îmân kuvveti karşısında tesirsiz kalmaya mahkûmdur. Tahkikî îmanı kazanan bir kimseyi, en dinsiz feylesoflar dahi, bir vesvese veya şüpheye düşürtemez.
>ÜSTAD BEDÎÜZZAMAN’IN ÎMAN HAREKETİNİN GÜNÜMÜZE ETKİLERİ
>Bedîüzzaman Hazretleri ikna üzerine kurulu güçlü deliller sunarak İslâm medeniyetinin batı medeniyeti karşısındaki gâlibiyetini temin etmiştir. Bu sâyede İslâm düşünce dünyasındaki batı medeniyetinin olumsuz etkisini kırmıştır. Avrupa medeniyeti merkezli bir dünyanın İslâm medeniyeti merkezli bir dünyaya geçişini temsil etmiştir. Üstad Bedîüzzaman bu noktadan Yunan felsefesinin İslâm âlemindeki etkilerini kıran İmam Gazali’ye benzemektedir. Önemli bir fark var ki Üstad Bedîüzzaman dünyaya yayılan ve dünyayı etkileyen Batı medeniyetine karşı durmuştur. Mücadelesi dünya çapında büyüktür.
>Güçlü bir îman tesis etmesinden dolayı memleketin emniyet ve asayişine hizmet etmiş ve huzur ve sükûnun yollarını göstermiştir. Aklı temsil eden medrese ve mektebi, kalbi temsil eden tasavvufu yani akıl ve duygu birlikteliğine dayanan bir eğitim modelini sunması eğitimdeki algıları değiştirmiştir.
>Risâle-i Nur’dan, milyonlarca insan, kuvvetli bir îmanı ve sünnet-i seniye dairesi içinde İslâmî bir hayat sürme şuurunu kazandı. Bu sâyede nefsanî arzulardan kurtulmaya ve ihlâslı amel işlemeye vesile olmuştur.
>BEDİÜZZAMAN’IN HARİKA HALLERİNDEN…
>Matematiğe dair bir kitap yazdığını...
>1907’de İstanbul’da kaldığı otelin kapısına “Burada her suale cevap verilir ama sual sorulmaz” yazdırdığını...
>Mardin’den kendisini götüren askerlere namaz vakti geldiğinde kelepçelerin çözülmesini istediğinde bu isteği kabul edilmeyince “Bismillah” deyip kelepçeleri çözdüğünü... Bunu nasıl yaptığını soranlara da “Bu namazın kerametidir” dediğini...
>Said Nursi ismindeki “Nursi “kelimesi doğduğu Nurs köyünden gelir. Eserlerine de Risale-i Nur denilmiştir.
>Annesinin adı da Nuriye’dir.
>Annesi Nuriye Hanım’ın O’nu abdestsiz emzirmediğini...
>Yediği yemeğin taneciklerini yardımlaşmayı sevdikleri ve Cumhuriyetçi oldukları için karıncalara verdiğini
>1922 yılında Ankara’ya geldiğini ve Millet Meclisinin kendisini resmi tören ile karşıladığını...
>Ve daha bir çok üstün özelliklerinden dolayı, daha gençlik yıllarında, zamanın alimleri tarafından, kendisine ‘Zamanın harikası’ anlamına gelen ‘Bediüzzaman’ lakabının verildiğini…
>“ÜMİTVAR OLUNUZ. ŞU İSTİKBAL İNKİLABATI İÇİNDE EN YÜKSEK GÜR SADA, İSLAM’IN SADASI OLACAKTIR...”
>Merhum Üstad Bediüzzaman Said Nursî’yi vefatının 50. yıldönümünde rahmetle anıyoruz.
Kaynak: Diyarbakır Söz