Boğaz Avrupa yakası çıkışında park edilen şüpheli araç polisi alarma geçirdi. Köprüde Anadolu yakasından Avrupa yakasına geçişler durduruldu. Olay yerine polis ekipleri ve bomba imha uzmanları sevk edildi. Polisin olay yerindeki incelemesi sürüyor.
İSTANBUL POLİSİ DİDİK DİDİK ARAMA YAPIYORDU
Ankara Kızılay’da meydana gelen patlamanın ardından İstanbul polisi bomba alarmına geçerken, İstanbul giriş noktalarında uygulama yapan polisin, şehre giriş yapan şüpheli araçları didik didik aradığı görüldü.
Ankara’da 37 kişinin hayatını kaybettiği bombalı saldırının ardından İstanbul’da güvenlik önlemleri artırdı.
İstanbul’da alarma geçen polis, trafikte asayiş uygulaması yaptı. İstanbul’a giriş noktası olan Tuzla Tem Otoyolu’nda uygulama gerçekleştiren polis ekipleri, şehre giren şüpheli araçları çevirdi.
Sürücülere GBT sorgulaması yapan polis ekipleri, araçları da adeta didik didik aradı
Boğaziçi Köprüsü (Birinci Köprü olarak da bilinir), Karadeniz ile Marmara Denizi’ni birbirine bağlayan İstanbul Boğazı üzerinde yer alan üç asma köprüden biridir. Köprünün ayakları Avrupa Yakası’nda Ortaköy, Anadolu Yakası’nda Beylerbeyi semtlerindedir.
Boğaziçi Köprüsü, polis ekiplerinin şüpheli araçtaki incelemesinin ardından trafiğe açıldı. Söz konusu araç çekiciyle olay yerinden kaldırıldı.
Sürücünün, yakıtı biten aracını köprü çıkışına park ederek, başka bir araçla bir benzin istasyonuna gittiği öne sürüldü.
VALİ: TEKNİK ARIZA VEYA YAKITIN BİTMESİ NEDENİYLE
İstanbul Valisi Vasip Şahin, AA muhabirine yaptığı açıklamada, otomobilin bombalı bir araç olmadığını, teknik arıza veya yakıtının bitmesi nedeniyle sürücüsü tarafından yol kenarına bırakıldığının tespit edildiğini söyledi.
Sürücüsünün terk ettiği, sinyalleri yanan aracın kameralar tarafından gözlendiğini aktaran Şahin, inceleme sonunda aracın saldırı amacı taşımadığının belirlendiğini kaydetti.
Konuyla ilgili çalışmanın devam ettiğini de aktaran Şahin, gösterdiği hassasiyetten dolayı İstanbullulara teşekkür etti.
EMNİYETE GETİRİLDİ
Radikal’in haberine göre benzini biten otomobilini Boğaziçi Köprüsü’nde terk ederek İstanbul’da krize neden olan sürücü polis merkezine getirildi.
İstanbul Boğazı üzerine yapılan ilk köprü olmasına atfen halk arasında Birinci Köprü olarak da adlandırılan Boğaziçi Köprüsü, daha sonra yapılan Fatih Sultan Mehmet Köprüsüyle birlikte kentin iki yakası arasında kara ulaşımını sağlar. 20 Şubat 1970 tarihinde yapımına başlanan köprü, 30 Ekim 1973 tarihinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 50. yıldönümü şerefine devlet töreniyle hizmete açıldı. Yapımı tamamlandığında dünyanın en uzun dördüncü asma köprüsüyken, 2012 yılı itibariyle yirmi birinci sırada bulunmaktadır. İstanbul Boğazı’nın iki kıyısını bir köprü ile birleştirmek, antik çağdan beri üstünde durulan bir düşünce olageldi. Biraz da efsane ile karışan bilgilere göre, böyle bir köprüyü ilk gerçekleştiren, İÖ 522-486 arasında hüküm süren Pers Kralı I. Darius olmuştu. Darius, İskitlere karşı yaptığı seferde, askerlerini Asya’dan Avrupa’ya, mimar Mandrokles’in, gemileri ve salları yan yana dizip birbirine bağlayarak oluşturduğu köprüden geçirdi.
Bundan sonra Boğaz’ın üstüne bir köprü kurulması ancak 16. yy’da söz konusu oldu. Ünlü sanatçı ve mühendis Leonardo da Vinci 1503’te dönemin Osmanlı padişahı II. Bayezid’e bir mektupla başvurarak Haliç üzerinde bir köprü yapmayı, eğer istenirse bu köprüyü (Boğaz üzerinden) Anadolu’ya da uzatmayı önerdi.
1900’de Arnaudin adında bir Fransız, bir Boğaz köprüsü projesi hazırladı. Demiryolunun geçmesi için düşünülen ve biri Sarayburnu-Üsküdar, biri de Rumeli Hisarı-Kandilli arasında olmak üzere, iki ayrı yer önerilen bu köprü projesi onay görmedi.
Yine aynı yıl Bosphorus Railroad Company adlı bir şirket, Boğaz’da hisarlar arasında bir köprü yapmak için başvurdu. Başvuruyla birlikte sunulan projeye göre köprüyle geçilecek açıklık üç tane büyük kagir ayakla dörde bölünüyor, “çelik tellerle askıya alınmış havai bir demir örgü”den oluşan köprü bu ayaklara taşıtılıyordu. Ayakların her birinin üstüne, dört minareyle çevrili bir kubbeden oluşan bir süs elemanı oturtulmuştu ve sunuş yazısında bu elemanların Kuzeybatı Afrika mimarlığından esinlenerek biçimlendirildiği söyleniyordu. “Gayet heybetli bir manzara alacak olan” köprüye “Hamidiye” adı uygun görülmüştü, ama dönemin padişahı II. Abdülhamid bu projeyi kabul etmedi.
Bundan sonraki girişim Cumhuriyet döneminde, bir inşaat müteahhidi ve işadamı olan Nuri Demirağ’dan geldi. 1931’de Bethlehem Steel Company adlı bir Amerikan firmasıyla anlaşan Demirağ, Ahırkapı-Salacak arasında kurulmak üzere San Francisco’daki Oakland Bay asma köprüsünün örnek alındığı bir köprü projesi hazırlatarak Atatürk’e sundu. Toplam uzunluğu 2.560 m olan bu köprünün 960 m’si kara, 1.600 m’si deniz üzerinden geçecekti. Bu ikinci bölüm, denizde 16 ayağa oturacak, en ortada 701 m uzunluğunda bir asma köprü yer alacaktı. Genişliği 20,73 m denizden yüksekliği 53,34 m olacaktı. Köprüden demiryolundan başka tramvay ve otobüs yollarının geçmesi de öngörülmüştü. Demirağ’ın, kabul ettirmek için 1950’ye kadar uğraştığı bu proje de gerçekleşmedi.
Boğaz köprüsüyle Almanlar da ilgilendi. Krupp firması, 1946-1954 arasında İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak çalışan Alman mimar Prof. Paul Bonatz’a 1951’de böyle bir köprüyle ilgili bir inceleme ve araştırma yapmasını önerdi. Bonatz’ın yardımcıları tarafından en uygun yer olarak Ortaköy-Beylerbeyi arası saptandı ve Krupp buna göre bir projesi önerisi hazırladı. Ama bu girişim de bir sonuca ulaşamadı.
1931’de Nuri Demirağ’ın sunumunda kullandığı Okland Köprüsü resmi.
1953’te Demokrat Parti hükümetinin isteğiyle Boğaz köprüsü konusunun incelenmesi için İstanbul Belediyesi’nin, Karayolları Genel Müdürlüğü’nün ve İTÜ’nün ilgililerinden oluşan bir komite kuruldu. Bu komite konunun, önemi dolayısıyla iyi incelenmesi gerektiği sonucuna vararak incelemenin uzman bir firmaya yaptırılmasını kararlaştırdı. Karayolları Genel Müdürlüğü inceleme işini 1955’te De Leuw, Cather and Company adlı ABD firmasına verdi. Firmanın saptadığı yer olan Ortaköy-Beylerbeyi arasında bir asma köprü projesinin hazırlanması ve kontrol hizmetleri işi için 1958’de uluslararası bir ilanla teklif istendi. Başvurular arasından seçilen Steinman, Boynton, Granquist and London firmasına bir proje hazırlatıldı. Ama ardından ortaya çıkan mali ve yönetsel güçlükler, bu projenin uygulanmasını engelledi.
Kaynak: Diyarbakır Söz