Bardakçı’nın “Taksim ve cami” yazısındaki deyişiyle “AKM’nin bir heyula, bir biçimsizlik abidesi olduğuna” katılmasam da, şaheser olduğunu iddia etmem. Taksim’de güzel tek bina var; o da Aya Triada. Ne yazık ki, çirkin büfelerin kuşatmasında heba olup gitmiş bir eser. Pietro Canonica’nın yaptığı anıtı da iç karartıcı geldiği, cumhuriyeti müjdeleyen bir ruh taşımadığı için saymıyorum. Neticede, Şehir Plancıları Odası’nın “Cami inşa edilirse görüntüsü bozulur” dediği meydan, aslında meydan bile değil. Mümkün mertebe uzak durulması gereken kaotik, estetik yoksunu bir ucube. Onun için ruhu da yok. Meydanlar genelde sevinç ve hüznün, zaferlerin ve acıların paylaşıldığı yerlerdir. Orhan Pamuk’un Öteki Renkler kitabına aldığı yazısında belirttiği gibi, İstanbul’un ortak nabzının attığı, kent insanının tasada ya da sevinçte ortak ruhla aktığı bir mekân yok. Kentin bir merkezi yok. O merkez olduğu varsayılan Taksim, magandaların sıkıştıracak turist bulmak için yılbaşı geceleri akın ettiği bir mahal, hepsi bu. Yıllar sonra 1 Mayıs’ların yeniden Taksim’de kutlanıyor olması, ayrı şey. O bir organizasyon. İnsanların spontane bir inisiyatifle sırf duygudaşlık niyetine kendini aniden Taksim’de buluvermesi ise ayrı şey. Şahsen Taksim ruhunu iliklerimde hissettiğim tek olay, UEFA şampiyonunun otobüs üstünde meydandan geçişidir ki, o sadece Galatasaraylıları ilgilendirir, kent insanının ortak nabzı değildir. Taksim’e son ayak bastığımda, anıt etrafında yerlere serpiştirilmiş Arap turistler elleriyle ayaklarını ovuşturuyordu. Onlar “Foursquare” üyesi midir, “İşte Taksim’e geldik, terlikleri de fora ettik” diye Taksim’i de mekân profillerine eklediler mi bilmiyorum. Yaptılarsa da yeterli gelmediği kesin. Taksim, dünyanın sosyal alanları arasında yok.
SOSYAL ANITLAR
Facebook, iki yıldır aktif olan Foursquare checkin’lerinin istatistiğini çıkarmış. Dünyanın dört bir yanındaki 25 şehirde en fazla gidilen yerleri bulmuş, bunların adını da “yerkürenin sosyalleşme anıtları” koymuş. Havalimanı, otobüs durakları, tren istasyonları gibi doğal kalabalık yerler ise dışta tutulmuş. Çok bildik yerler var tabii. İşte New York’un Times Meydanı ve Central Park’ı, Londra’nın Covent Garden’ı ve Emirates Stadyumu, Paris’in Louvre’u, Montmartre’ı ve de Champs-Élysées’si. Berlin’in piyasa caddesi Kurfürstendamm, Roma’nın Colosseum’u, İspanyol Merdivenleri ve Trevi Çeşmesi diye uzayıp gidiyor liste. Bunlar olmasa zaten o istatistik, istatistik sayılmaz. Ama sürprizler de var. Mesela Oslo’daki T.G.I. Friday’s. Montmartre ile şişmanlatıcı Amerikan yemeklerinin tıkınıldığı bir lokantanın aynı kategoriye girmesi şaşırtıcı. Buenos Aires, Delhi ve Barcelona’daki Hard Rock Cafe’ler de listede. Bu 25 şehirde 1 Numara’ya çıkan gözde mekânlardan yedisi, spor sahası/salonu. Los Angeles’daki Staples Center, Chicago’daki Wrigley, San Francisco’daki AT&T ve Tokyo Dome beyzbol statları ve tabii Barcelona’daki Nou Camp mesela. Altısı meydan, bulvar, park ve bahçe. Mesela Moskova’daki Gorki Parkı ve Kopenhag’daki Tivoli Bahçeleri. İkisi eğlence parkı; Seul’deki Lotte World ve Singapur’daki Universal Studios. İkisi konser alanı, ikisi de alışveriş merkezi. Moskova’da en sevilen 10 mekânından altısı bar ve kulüp. Bir numarada gece kulübü Propaganda var. Melbourne ve Johannesburg’da da casinolar revaçta. Sosyal anıtlar, global eğilimlerle ilgili başka bir ipucu daha veriyor: Alışveriş manyaklığı. 25 şehrin 19’unda alışveriş merkezleri, alışveriş caddeleri ve çarşılar ilk 10 içinde yukarı sıralarda. Bunlar arasında Buenos Aires’teki Unicenter Mall, Sao Paolo’daki Mercado Municipal, Seul’deki Dongdaeum ve Melbourne’daki Queen Victoria çarşısı öne çıkıyor. Anladık Taksim yok. Ama İstanbul’un Boğaz’ı, tarihi yarımadası, gece hayatı ve alışveriş merkezleri de yok...
HT Pazar
Kaynak: Diyarbakır Söz