Mahfuz EKİN
DİYARBAKIR-Mevsim geçişleri, stres, düzensiz gıda tüketimi, ağır makyaj uygulaması gibi birçok durumun sebep olması ile ortaya çıkan “Rozasea” olarak da bilinen 'gül hastalığı'ndan birçok hasta şikayet ediyor. Vücudun kepeklenmesi, kızarması, sivilcelenmesi ile kendini gösteren gül hastalığı, mevsim geçişleri ile etkisini daha da arttırıyor. Gül hastalığının en çok 30 yaş üstü kadınlarda görüldüğünü söyleyen Dermatoloji Uzmanı Dr. Selin Tecimer, yaz aylarında artan sıcaklarda korunmasız hale gelen ciltlerde gül hastalığının görülme olasılığının arttığını vurguladı. Cilde uygulanan ağır makyaj malzemelerinin de gül hastalığını arttırdığını ve hastaların burunda büyüme gözde kızarıklık gibi birçok olumsuzlukla karşı karşıya kalabileceklerini kaydeden Tecimer, gül hastalığının deri dengesinin bozulduğu herkeste görülebileceğini belirterek hastaları uyardı.
“Bu hastalık, deri dengesinin bozulduğu herkeste olabilir”
Gül hastalığının deri dengesinin bozulduğu herkeste ortaya çıkabileceğini söyleyen Uzm. Dr. Selin Tecimer, “Gül hastalığı, aslında bizim 'Rozasea' dediğimiz bir hastalıktır. Tepkisel bir hastalıktır. Bu derimizin soğuk bir ayaza verebileceği gibi, sıcak ve güneşli bir günde de çıkabilecek bir hastalık türüdür. Derimizin bir florası, mikroorganizmalar, kendi salgıladığı serum gibi yapılar vardır. Genellikle mevsim geçişlerinde etkisini gösteriyor. Kullanılan ilaçlar ya da bu dönemde hastaların bu stresli dönemde salgıladığı hormonlar hastalığı etkinleştirebiliyor. Onun haricinde gıda tüketimimiz, özellikle asitik gıda tüketimi Rozaseaya neden olan ve florayı etkileyen salgılar salgılatıyor. Bu mikroorganizmalar iyi huylu, derimizde yaşaması gereken mikroorganizmalardır. Ama bazen sayıca artabiliyorlar. Sayıyla da arttıkça da rozaseayı tetikliyorlar. Bu hastalık, deri dengesinin bozulduğu herkeste olabilir” dedi.
“Derinin dengesini bozacak bir uygulama yapılırsa hastalık alevlenebilir”
Yaşanan mevsim geçişlerinin ve artan sıcaklıkların gül hastalığını tetiklediğini vurgulayan Selin Tecimer, “Bu hastalık biraz genetik bir hastalıktır. Şeker gibi, tansiyon gibi tetikleyici bir şey olduğunda bir anda ortaya çıkabiliyor. Tedavide hastalığı sakinleştiriyoruz ama düzelmenin tekrarlanmasını sağlayamıyoruz. Nasıl, şeker tüketiminde şeker seviyesi yükselirse rozaseada da derinin dengesini bozacak bir uygulama yapılırsa hastalık alevlenebilir. Şimdi tam olarak mevsim geçişinin yaşandığı ve güneşin etkisinin artığı bir dönemdeyiz. Özellikle bu dönemde güneşten korunmak, rozaseayı güneşten koruyacak güneş kremi kullanmak hastalarıma önerdiğim bir uygulamadır” diye konuştu.
“Genellikle 30 yaşındaki kadınlarda gördüğümüz bir hastalık”
Gül hastalığının çeşitlerinin olduğunu belirten Tecimer, hastalığın uzun bir aradan sonra tekrardan etkisini hissettirebileceğini söyleyerek, “Gül hastalığının türleri vardır. Bazen sivilcelenme yapabilir, bazen ise uzun süre sonra tekrardan kaşıntıyla birlikte ortaya çıkabilir. Bazen buruna vurabilir, gözde kızarıklığa neden olabilir. Bununla ilgili tiplendirip, neyin tetiklediğini bularak cildi bütün olarak korumak gerekiyor. Krem seçiminde de hastalarımızı desteklemek gerekiyor. Hastalık kendisini hissettirdiğinde yüzde kaşıntı ve özellikle geçmeyen bir kızarıklık olmaya başlıyor. 30 yaşında bile hastanın ergenlikten çıkmış olmasına rağmen sivilcelenme olabiliyor ya da daha önceden hiç olmamış olmasa da sivilcelenme olabiliyor. Genellikle 30 yaşındaki kadınlarda gördüğümüz bir hastalık ama bu yaş giderek 24 yaşlara kadar bu hastalığın düştüğünü görebiliyoruz. Erkeklerde de görebiliyoruz. Sanayi sitesi dediğimiz bu hava kirliliği ile gelen partiküller yüzümüze vurarak özellikle yüzümüz gibi savunmasız bölgelerde etkisini gösteriyor” şeklinde konuştu.
“Cildin dinlendirilmesini ön plana çıkartmaya çalışıyoruz”
Gül hastalığının tedavi süreci hakkında da bilgiler aktaran Dermatoloji Uzmanı Dr. Selin Tecimer, “Hastalar, genellikle kaşıntı, sivilcelenme, damarlanma, burunda büyüme ve bazen yanaktaki kızarıklıkların gözlere vurması ile bize gelebiliyorlar. Hastalık atak döneminde ise atağı sakinleştirmek gerekiyor. Biz kuvvetli bir tedavi yolu ile hastayı sakinleştiriyoruz. Daha sonra da koruma dönemine geçmesi gerekiyor. Hangi yöntemle bir bariyer oluşturacağımızı, tedaviden uzak ilaç kullanmadan bu hastalıktan korunmasının yöntemini arıyoruz. Hastalar sağlıklı beslenebilmesini bulabilirsek ya da çok yoğun kurutucu ürünlerle yüzünü yıkamasını ya da cildin nefes almasını engelleyecek ürünler kullanmasını engellemek gerekiyor. Burada yüzün dinlendirilmesini ön plana çıkartmaya çalışıyoruz. Hastanın hayatını kendi çabası ile yürütebileceği bir seviyeye getiriyoruz. Yine de ataklar olabiliyor. Biz hastalarımız için dermatoloji uzmanları olarak buradayız” ifadelerini kullandı.
Kaynak: Diyarbakır Söz