Tat almanın azalmasıyla aşırı yemek yenip, obezite ortaya çıkıyor

ENDOKRİNOLOJİ Profesörü Mitat Bahçeci, yenilip içilen gıdaların tadını almayı sağlayan dildeki tat tomurcuklarının yeterli sayıda ve olgunlaşmış olmalarının, doyma merkezini olumlu yönde etkilediğini söyledi.

Tat almanın azalmasıyla aşırı yemek yenip, obezite ortaya çıkıyor

Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mitat Bahçeci, dilde kırmızı noktacıklar şeklinde bulunan tat reseptörleri aracılığıyla gıdaların tadının alınabildiğini belirtti. Prof. Dr. Bahçeci, "Yediğimiz besinlerin lezzetini almamızı sağlayan tat alma hücreleri, dilimizdeki tat tomurcuklarında bulunur. Tat tomurcukları çıplak gözle görülebilen dilimizdeki kırmızı noktacıklardır. Tat reseptörleri bir taraftan yediğimiz yemekten zevk almayı sağlarken, diğer taraftan toksinlerin tanınmasına ve uzak durulmasına da neden olur. Örneğin, çürümüş ve bozulmuş gıdaların bozuk tadı, ne olduğunu bilmesek bile onlardan uzak durmamızı sağlar. Tat alma reseptörleri, aynı zamanda doyma merkezine de sinyal göndererek besin alımını durdurma ve aşırı kilodan korunmaya da katkıda bulunur. Dildeki tat tomurcuğu ne kadar fazlaysa, alınan besinden tat alma da o kadar fazladır. Tat almanın azalmasında ya da kaybında, kişi aşırı derecede yemek yemekte ve sonunda obezite karşımıza çıkmaktadır."

ŞİŞMANLIK YEMEKTEN TAT ALMAYI AZALTIYOR

İnsanda tat reseptörlerinin sayısını ve kalitesini etkileyen çeşitli koşullar olduğunu sözlerine ekleyen Prof. Dr. Bahçeci, "Örneğin; yüksek yağ ve karbohidratla oluşturulan obezitede, dildeki tat tomurcuklarının sayısının azaldığı gösterilmiştir. Yani kilo alımı ya da diğer bir deyişle şişmanlık, yenilen yemekten tat almayı azaltmaktadır" dedi.

İnsanlarda tat almanın daha ortaokul çağlarında bile kilo alımına bağlı olarak azaldığının anlaşıldığını kaydeden Prof. Dr. Bahçeci, "Obezitenin sadece bir kilo ya da yağ miktarında artış olmadığı, aynı zamanda iltihabi bir durum olduğu da bilinmektedir. Obezitede sık görülen düşük dereceli iltihabi durumun tat hücrelerinin ortalama yaşam sürelerini kısalttığı görülmüştür. Artan iltihabi maddeler hem obezite ile ilgili insülin direnci, tip 2 diyabet ve ateroskleroz gibi bozukluklara yol açmakta, hem de tat alma tomurcuklarının sayısını ve kalitesini azaltarak kişinin daha fazla yemek yemesine ve yediği yemekten tat almamasına neden olmaktadır. Bu durumda bir kısır döngü söz konusudur. Bunun aksine kilo kaybına yol açan müdahaleler, verilen kiloyla birlikte, tat alma bozukluğunun hafiflemesini ve kişilerin yediklerinden daha fazla keyif almalarını sağlamaktadır. Tat tomurcuklarının yeterli sayıda ve olgunlaşmış olmaları, doyma merkezinin de daha sağlıklı çalışarak aşırı yemeyi önlediği akılda tutulmalıdır. Kısacası kilo almamak ve varsa da kilo vermek, sağlığımız için olduğu kadar, yediklerimizden tat almamız ve daha mutlu olmamız için de önemlidir" diye konuştu.

Kaynak: Diyarbakır Söz