Reflü tedavisi

Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Senem Küçükbaş, reflünün uzun süre tedavi gerektiren bir rahatsızlık olduğunu söyleyerek, “Reflü tedavi edilmezse yemek borusundaki dokuda dönüşü olmayan değişiklikler meydana gelir. Doku kendi özelliklerini yitirir ve başka bir dokuya dönüşür. Sıkı takip edilmezse yemek borusu kanserine dönebilir” dedi.

Reflü tedavisi

Gastroenteroloji Bölümü Uzmanı Dr. Senem Küçükbaş, halk arasında reflü olarak bilinen gastroözofageal reflü hastalığının, çok sık rastlanan ve hayat kalitesini oldukça etkileyen bir rahatsızlık olduğunu söyledi.

Mide içeriğinin yemek borusuna kaçması olarak tanımlanan reflünün, uzun süre tedavi gerektirdiğini belirten Küçükbaş, “Gastroözofageal reflü, çoğunlukla asit, safra, yiyecek gibi mide içeriğinin geriye yani yemek borusuna kaçmasıdır. Gastroözofageal reflü hastalığı, yemek borusu örtüsünün son derece hassas olması nedeniyle mide sıvılarıyla uzun süre temas etmesi sonucunda yemek borusunda zedelenme meydana gelmesidir. Göğüs kemiğinde yanma, yemek sonrasında ağza ekşili veya asitli mide içeriğinin gelmesi, geğirme, hıçkırık, yutma güçlüğü, bulantı ve sabahları ses kısıklığı reflünün belirtilerindendir. Yatak başının yükseltilmesi, yemek ve uyku arasında en az üç saatin olması, ağır yiyeceklerin ve gazlı içeceklerin tüketilmemesi, sigara ve alkol kullanılmaması, kilo kontrolünün sağlanması reflü tedavisinde oldukça önemlidir” diye konuştu.

BELİRTİLERİ NELERDİR?

Dr. Küçükbaş, reflünün belirtileri ile ilgili, “Sternum (göğüs kemiği) arkasında yanma, genellikle yemeklerden sonra olur ve öne eğilmeyle artar. Göğüs kemiğinde yanmanın haftada üç veya daha fazla görülmesi sonucunda reflü tanısı konulabilir. Yemek sonrası öne eğilmeyle veya uzanma sonucunda ağza asitli ve ekşili mide içeriğinin gelmesi, yutma güçlüğü, uzun süreli reflü sonucu oluşur ve yanmayla birlikte ortaya çıkar. Yutma güçlüğü katı gıdalara karşı yavaş ve ilerleyici şekilde oluşur. Reflü, ağrılı yutkunma, geğirme, hıçkırık, bulantı, kusma, sabahları ses kısıklığı, kronik kuru öksürükle de ortaya çıkabilir. Ayrıca, sık tekrarlayan boğaz iltihapları, ağız kokusu, astım atakları, akciğer enfeksiyonları, dişlerde mine kaybı ve orta kulak iltihapları reflü ile ilişkili olabilir. Reflü kaynaklı göğüs ağrısı ise, göğüs kafesi arkasında, orta hatta bazen yukarı doğru boyuna veya kollara yayılan yakıcı ve sıkıştırıcı özellik gösterir. Reflü nedeniyle kanama, yemek borusunda darlık, kötü huylu tümör ortaya çıkabilir” dedi.

‘YAŞAM ŞEKLİ DEĞİŞTİRİLMELİ’

Reflü rahatsızlığının tedavisinde, diyet ve yaşam şeklinin değiştirilmesini gerektiğini ifade eden Dr. Küçükbaş, şunları kaydetti:

“Mide içerisinde sindirim faaliyetleri için normal miktarda asit (HCL) bulunmalıdır. Midede aside karşı koruyucu bariyer bulunduğu için bu asit, mideye zarar vermez. Yediğimiz yiyecekler midede asit ile karıştırılır ve kısmen parçalanarak emilmek üzere ince bağırsağa gönderilir. Sindirim sisteminde her hareket aşağıya doğru yani çıkışa doğrudur. Bu hareket yukarıya dönmez. Reflü hastalığında ise mide içeriği yemek borusuna kaçar. Yemek borusunun örtüsü çok naif, hassas olup, aside karşı dirençli değildir. Bu sebeple önce yangı başlar sonra ülserler oluşur. Yemek borusunun örtüsü uzun süre aside maruz bırakılırsa yani reflü tedavi edilmezse dokuda dönüşü olmayan değişiklikler meydana gelir. Doku kendi özelliklerini yitirir ve başka bir dokuya dönüşür. Buraya bağırsak epiteli yerleşebilir. Buna Barett özofagusu adı verilir. Sıkı takip edilmezse yemek borusu kanserine dönebilir. Reflü, ilaç tedavisine çoğunlukla yanıt verir. Ayrıca reflü hastalığı tedavisinde endoskopik ve cerrahi işlemlere de başvurulabilir. Öte yandan, yatak başının yükseltilmesi, yemek ve uyku arasında en az üç saat olması, yemek miktarının azaltılması, yemek içeriğindeki yağ miktarının azaltılması, sigara ve alkolün bırakılması, kilo verilmesi, reflü hastalığı tedavisinde ilaç dışı yöntemlerdir. Reflü hastalarının uzak durmaları gereken besinler ise, çikolata, kahve, domates, salçalı ve mayalı yiyecekler, gazlı içecekler, turşu, soğan ve sarımsaktır.”

HAMİLELİKTE REFLÜ GÖRÜLEBİLİR

Dr. Küçükbaş, hamilelikte reflü rahatsızlığının sıkça ortaya çıktığını söyleyerek, “Hamilelikte salınan hormonların etkisiyle aşağı özofagus sfinkter basıncı azalır. Ayrıca bebeğin büyümesiyle büyüyen rahim, mideye baskı yaparak karın içi basıncın artmasına neden olur. Anne adayının, hamilelik öncesinde reflü hastalığı vardır ve hamileliğin son üç ayında alevlenir. Hamilelik öncesi reflü yakınması olmadığı durumlarda da hamilelikte reflü görülebilir. Hamilelikte reflü semptomları olan anne adayları, çikolata, kahve, sigara, salçalı, mayalı ve yağlı yiyeceklerden uzak durmalıdır. Gereğinden fazla kilo almamalılardır. Hamilelikte reflü tedavisinde antiasit ve gerekirse reflü ilaçlarından faydalanılır” diye konuştu.

BEBEKLERDE VE ÇOCUKLARDA REFLÜ

Dr. Küçükbaş, bebeklerde ve çocuklar reflü rahatsızlığı ile ilgili de şunları söyledi: “Bebeklerde reflü ilk 8-12 aya kadar fizyolojik olabilir. Beslenme sonrasında bebek gazını çıkarırken hafif kusma görülebilir. Bebeğin günde kaç kez ve nasıl kustuğu, yatış pozisyonu, ne kadar beslendiği önemlidir. Bir yaşından sonra reflü ile fizyolojik reflü ayırımı mutlaka yapılmalıdır.

Bebeğin, yeterli kilo alamaması, sürekli kusması, iştah azalması ve yemek yememesi durumunda reflüden şüphe edilmelidir. Bebeklerdeki reflü, bebeğin büyümesiyle yemek borusu ile mide arsındaki kapakçığın, gelişmesi sonucunda ortadan kalkabilmektedir.

Çocuklarda reflü ise, çocuklar mide yanması semptomunu iyi tarif edemeyebilirler. Belirtileri de geçmeyen ağız kokusu, diş çürükleri, ses kısıklığı, geğirme, boğazda gıcıklanma ve öksürüktür.”

Kaynak: Diyarbakır Söz

Çok Okunan Haberler