8. Ulusal İSTAHED Aile Hekimliği Kongresi, Antalya'nın Belek ilçesinde yapıldı. Kongre'nin sonunda, aile hekimleri ve aile sağlığı çalışanlarının sorunlarına ilişkin bir basın toplantısı düzenlendi. Toplantıya İSTAHED Başkanı Dr. Serkan Özbakış, İSTAHED Başkan Yardımcısı Dr. Senem Özşehir, İSTAHED Başkan Yardımcısı Dr. Esin Ayfer Çulha Dildök, İSTAHED Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Nahide Toksan, Kongre Bilimsel Sekreteri Dr. Hüseyin Acar katıldı.
Dr. Esin Ayfer Çulha Dildök, şunları söyledi:
"TÜM VATANDAŞLARA 3. DOZ AŞILARINI MUTLAKA OLMALARINI SÖYLÜYORUM"
"Her gün 25 bin civarı vaka çıkıyor ve hala 200 civarı ölümlerimiz devam ediyor. Bir yerlerde yanlış yaptığımız ortadadır. Bu süreci doğru yönetmediğimiz de ortadadır. Çünkü geldiğimiz noktada aşılama oranlarımız asla istediğimiz seviyede değildir ve gitgide de yavaşlamaktadır. Görüyoruz ki hâlâ iki doz inaktif aşısını olmuş kişilerin üçüncü dozları tamamlanmamış durumda. İlk altı ay içerisinde olduğumuz iki doz aşının, bilimsel veriler gösteriyor ki koruyuculuğu sıfırlanmıştır. O yüzden tüm vatandaşlara, üçüncü doz aşılarını mutlaka olmalarını söylüyorum.
"İŞ YERLERİNDE ÇALIŞAN HEKİM ARKADAŞLARIMIZ, İŞ GÜVENCESİ SAĞLANARAK TAM YETKİLENDİRİLMELİDİR"
Ayrıca artık tam zamanlı çalışmalara geçtiğimiz için iş yerleri, enfeksiyon odaklarıdır. İş yerlerinde çalışan hekim arkadaşlarımız, bakanlığımız tarafından iş güvencesi sağlanarak tam yetkilendirilmelidir. Bakanlığımız, iş yerlerinde çalışan kişi sayılarına göre algoritmalar oluşturmalı, bunları uygulamak için iş yeri hekimlerine tam yetki verilmesi sağlanmalı ve bu önlemleri alırken de ‘neden aldın’ diye sorgulanmasına asla izin verilmemelidir."
Dr. Serkan Özbakış ise şu açıklamayı yaptı:
"PANDEMİNİN İLK DÖNEMİNDE HASTALANAN ARKADAŞLARIMIN MAAŞLARI YARI ORANINDA DÜŞTÜ"
"Ne yazık ki Sağlık Bakanlığı tarafından salgın yönetilemedi. Özellikle pandeminin başında maskesiz kaldık, dezenfektansız kaldık, eldivensiz kaldık. Bunların fiyatları artarken, bunlara ulaşamazken bile bakanlık tarafından bize bunlar gönderilmedi. 10 liralık eldiven, 100 liralara geldi ve biz bunları kendi cebimizden almak zorunda bırakıldık. ‘Triaj uygulanmalı’ dedik, ‘randevulu sisteme geçilmeli’ dedik, ‘raporlar uzatılmalı’ dedik, ‘ilaçlar eczaneden alınmalı’ dedik, ‘aşılama başladıktan sonra aşı merkezleri kurulmalı’ dedik, ‘çadırlarda, camilerde, meydanlarda aşılar yapılmalı’ dedik. Ne yazık ki bunların birçoğu çok geç gündeme alınıp uygulanmaya başlandı, bazıları da hiç uygulanmadı. Bunların uygulanamamasından dolayı da hastalandık, öldük, yakınlarımızı kaybettik. Hastalanırken hak edişlerimiz de kesildi. Özellikle pandeminin ilk döneminde hastalanan arkadaşlarımızın maaşları yarı oranında düşürülerek ödendi.
"BAKANLIĞIN KOYDUĞU KURALLARI UYGULARKEN BİLE ZORLANDIK"
Milli Eğitim Bakanlığı, öğretmenlerin ek ödemelerini bile verirken bize ek ödeme çıkarıldı ama ek ödeme için ‘bin dereden su getirme’ şartı getirildi. 100 aşı yapan bir aile hekimine ek ödeme tam yapılırken bin aşı yapan bir aile hekimi hiç ödeme alamadı. Ciddi anlamda tutarsızlıklar vardı. Bizlerin elinde olmayan kriterlerle bu ek ödemelerin şartları belirlendi ve ek ödeme vermemek için de birçok şekilde mücadele edildi. Bunlar olurken önce biraz alkış, sonra şiddet, sonra da cezalarla karşılaştık. Çünkü bu sürecin düzgün yönetilemediğinden dolayı bazı durumlarda hastalarla karşı karşıya geldik, bu da şiddete neden oldu. Maskesiz diye ASM’den çıkardığımız hasta, bize şiddet uyguladı. Bir de çıkaran hekime soruşturma açıldı. Yani biz bakanlığın koyduğu kuralları uygularken bile zorlandık ve ‘Neden uyguluyorsun’ diye sıkıntılar yaşadık.
"BİR SALGINDA SAĞLIK ÇALIŞANLARI ARTIK EYLEMLER YAPMAYA BAŞLIYORSA..."
Bir salgında sağlık çalışanları artık eylemler yapmaya başlıyorsa, sahaya çıkmaya başlıyorsa, söylediklerini bir şekilde gündeme getirmeye çalışıyorsa artık orada Sağlık Bakanlığı’nın şapkasını önüne koyup düşünmesi gerekmektedir. Mutsuz sağlık çalışanları ile salgını yönetmek çok daha zordur, onun için sağlık çalışanlarını mutlu etmek gerekir. Onlara ceza vererek, onların maaşından keserek, ‘gözünün üstünde kaşın var’ deyip ceza ile sözleşmesini feshederek siz salgını yönetemezsiniz. Ne yazık ki sağlık sistemi yönetilemiyor. Sağlık sistemi şu an ayakta durabiliyorsa sağlık çalışanlarının yaptığı fedakarlıklar sayesindedir.
"BİZİM MİTİNGİMİZİ UYGUN BULMAYAN VALİ YARDIMCISI, BİZDEN BİR AY ÖNCE AŞI KARŞITLARINA İZİN VERDİ"
Biz, İstanbul’daki tüm STK’ları bir araya getirdik ve İstanbul Aile Hekimliği Platformu oluşturduk. Bu platformda birlikte ‘ne yapabiliriz’ diye konuştuk. Ardından iş bırakma ve miting kararı aldık. Miting için 7 Ekim gününü belirledik. Ben, bizzat gidip valiliğe başvurdum. Ardından iki gün sonra miting başvurumuz, herhangi bir gerekçe gösterilmeden uygun bulunmadı. Ve bizim yazıda imzası olan vali yardımcısı, bizden tam bir ay önce, 11 Eylül’de aşı karşıtlarının İstanbul’da yaptığı mitinge izin veren vali yardımcısıydı. Yani aşı karşıtlarının rahat rahat miting yapabildiği bir ilde biz, milyonlarca aşıyı yapmış aile hekimliği çalışanları olarak bir miting bile yapamadık.
"NÜFUSUN 2 BİN 500'E DÜŞÜRÜLMESİNİ, KAT SAYILARIN ARTIRILMASINI SÖYLEDİK. NE YAZIK Kİ GERÇEKLEŞMEDİ"
2022 bütçeleri belli oldu. Bunların içerisinde aile hekimliğiyle ilgili maddeler de vardı. Örneğin nüfusların düşürülmesi konuşuluyor. Şu an Türkiye’de 27 bin aile hekimliği var, ama bu birimlerde 24 bin 500 civarında aile hekimi çalışıyor. Bunun 30 bin 608’e çıkartılması geçiyor bu planda. Buna bağlı olarak da nüfusların 2 bin 800’e düşürülmesi geçiyor. Türkiye’de hâlâ bir aile hekimliği birimine düşen ortalama nüfus 3 binin üzerinde. İstanbul için konuşursak hâlâ 3 bin 600’lerde. Bunun Avrupa’da 2 bin, bin 500, hatta bazı ülkelerde bin olduğu düşünülürse ciddi bir iş yükü getirdiği de açık. Bu nüfusların düşürülmesi gerekiyor. Ama aile hekimleri kayıtlı nüfus bazlı ücret aldıklarından dolayı, nüfuslar düştüğü zaman doğal olarak ücret kayıpları da başlıyor. Biz, en başından beri nüfusların 2 bin 500’e düşürülmesini, düşürülürken de aile sağlığı çalışanlarının mağdur olmaması için kat sayıların artırılması gerektiğini söylüyorduk. Ne yazık ki bunlar gerçekleşmeden düşürülüyor ve bu da maddi kayıplara neden oluyor.
"ŞU AN 2 BİN KÜSUR BİRİM BOŞ. SAYI 30 BİNE ÇIKARILDIĞINDA 5 BİN BİRİM BOŞ OLACAK"
‘27 bin aile hekimliği birimi var ama 24 bin 500 aile hekimi var’ dedim. Neden? Çünkü bu birimlerin bir binası yok, bir hemşiresi yok, bu birimlerin binasının içinde bir malzeme yok. Yani siz birim açtığınız zaman oraya bir hekim gelip yerleşemez. Siz, bakanlık olarak kendiniz bir yer tutacaksınız veya bir yer yapacaksınız, iç teşrifatını sizler tamamlayacaksınız, arkasından aile hekimlerinin ve aile sağlığı çalışanlarının oraya gelmesini bekleyeceksiniz. Ama siz, bu işi de aile hekimlerinin üzerine yıkarsanız boş kalır. Şu an 2 bin küsur birim boş. Hekim anlamında 30 bine çıktığı zaman da 5 bin birim boş olacak.
"ASGARİ ÜCRETİN ALTINDA MAAŞ ALAN HEMŞİRELERİN OLMASI ÜZÜCÜ"
Hemşire anlamında da 4 bine yakın birim boş. Çünkü hemşireler artık aile hekimliği sistemine gelmek istemiyorlar. Çünkü hem iş yükü çok fazla hem de alınacak ücret çok daha düşük. Yeni kurulan bir aile sağlığı merkezinde bir hekim olarak çalışıyorsanız ortalama alacağınız ücret 5 bin 500 TL civarındadır. Bir hemşirenin alacağı ücret ise bunun yarısı olan 2 bin 700 TL civarındadır. Türkiye Cumhuriyeti’nde Sağlık Bakanlığı personeli olup asgari ücretin altında maaş alan hemşire arkadaşların olması gerçekten üzücü ve anlam verilemeyen bir konu. Şu an 2 bin-2 bin 500 civarında aile hekimi hemşiresiz çalışıyor."
Kaynak: Diyarbakır Söz