Çocuk Eğitim Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Ömer Cenker Ilıcalı, küçük yaşlarda sese tepkisizlik, yüksek sesle ağlama, konuşmanın olmaması veya gecikmesi, konuşma başladıktan sonra bunun gelişmeyip belirli bir evrede duraksamasının, işitme kaybı ile ilgili işaret olarak kabul edilebileceğini söyledi.
Ilıcalı, Türkiye'de yılda binde 3 oranında işitme engelli çocuk doğduğunu belirtti.
Son yıllarda yüzde 95 civarında yeni doğan ünitesinde dünyaya gelen çocukların Ulusal İşitme Taraması'nın yapıldığını aktaran Ilıcalı, şüphelenilen bebeklerin ileri tetkiklerle incelenerek kesin bilgi sahibi olunabildiğini dile getirdi.
Doğumdan sonra karşılaşılan işitme kayıplarının, çocuğun geç konuşmasından, konuşma sürecindeki duraklamalardan, sese cevap vermemesinden şüphelenilerek yapılacak tetkiklerle tespit edildiğine değinen Ilıcalı, ailelerin çocuklarının işitme engelli olduğunu nasıl fark edeceğini şöyle açıkladı:
"Aileler öncelikle bu konuda dikkatli davranırlarsa çocuğun seslere karşı olan tavrının değişik olduğunu fark edebilir. Örneğin televizyon seyrederken çocuğun televizyona çok yaklaşması, seslenildiğinde dönüp bakmaması veya geç dönmesi gibi bir takım belirtileri yakalayabilirler. Daha küçük yaşlarda yine sese tepkisizlik, yüksek sesle ağlama, bunun dışında konuşmanın olmaması veya gecikmesi ve konuşma başladıktan sonra bunun gelişmeyip belirli bir evrede duraksaması, işitme kaybı ile ilgili işaret olarak kabul edilebilir."
Ilıcalı, erken tespitin en önemli aşama olduğuna dikkati çekerek, "Tespit edildikten sonra işitme kaybıyla ilgili tedaviye geçilebiliyor. Bu tedavi öncelikle, çocuğun işitme kaybının seviyesine ve cinsine göre biçimleniyor. Çok ağır dediğimiz işitme kayıplı bebek ve çocuklara 1 yaşından itibaren koklear implant denilen ameliyat ile iç kulağa bir nevi işitme cihazı yerleştirilerek, işitme öğretilerek ve bu süreç eğitimle tamamlanarak çocuk eğitim ve sosyal becerileri yapabiliyor hale getiriliyor. Orta ve ileri seviyedeki işitme kayıplarında ise daha çok işitme cihazı uygulamaları yapılıyor. Bunlar daha çok kalıcı işitme kayıpları için geçerli." diye konuştu.
Bazen cihazla da çözülemeyen ve hatta koklear implanttan da yarar görülemeyen çocuklarda işaret dilinin içinde yer aldığı eğitim programlarının uygulanması gerektiğinin altını çizen Ilıcalı, "Çocukla ilgili değerlendirmeler yapılırken gelişmiş ülkelerde ağır işitme kayıplı çocuklarda koklear implantın uygulandığı döneme kadar bebek işaret dili denilen programlar uygulanarak, özellikle zihinsel gelişimin yüksek seviyede gerçekleşmesi sağlanıyor." dedi.
- "Erişkin ve çocuklarda işitme sağlığındaki en büyük problem yüksek ses kaynağına maruz kalmakla ortaya çıkıyor"
Çocuk Eğitim Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Ömer Cenker Ilıcalı, Türkiye'de son verilere göre yüzde 90-95 oranında yeni doğan taramasıyla bebeklerin işitme engelinin tespit edildiğini kaydetti.
Daha sonra tespit edilen tüm çocukların iyi bir eğitim altyapısından faydalanarak eğitilmesi gerektiğinin altını çizen Ilıcalı, işitme engelli eğitiminin doğru yapılabilmesi için eğitim altyapısının oluşması ve bütün şehirlere, hatta tüm ilçelere yayılmasının önemini vurguladı. Ilıcalı, Türkiye'nin bu konuda istenen seviyede olmadığını söyledi.
Ilıcalı, işitme sağlığının çocuklar ve yetişkinlerde farklı sorunlarla ortaya çıktığını dile getirerek, şöyle devam etti:
"Çocuklarda bir takım hastalıklar yani doğumda olmayan işitme kayıpları için geçerli. Bu süreç yine bebekte gebelikten itibaren değerlendirilmeli. Annenin gebelikte geçirdiği bazı hastalıkların çocukta daha anne karnında işitme kaybı yaptığını biliyoruz. Sonraki doğum sürecinde genetikten kaynaklanan işitme kayıplarında ailelerin alabileceği çok fazla tedbir gözükmüyor. Sonraki dönem de bazı enfeksiyonlar binlerce çocukta sorunsuz geçmesine rağmen, bazı çocuklarda işitme kaybına neden olabiliyor. Bu noktada net bir tedbir olmak mümkün gözükmüyor. Ancak bir de yine çocuğun ağır işitme kaybına neden olmayan ama hafif orta derecede kayıplar yapan, orta kulak hastalıklarından kaynaklanan geçici işitme kayıpları vardır. Aileler bu konuda çok dikkatli olup, bu süreleri geçirmeden, cerrahi müdahalesi olan ya da ilaçla tedavisi olan bu gibi hastalıklarda çok hızlı bir sağlık kuruluşu ile iş birliği yapmaları gerekiyor."
Erişkin ve çocuk yaşlarda işitme sağlığındaki en büyük problemin genellikle yüksek ses kaynağına maruz kalmakla ortaya çıktığını belirten Ilıcalı, "Bu, son yıllarda çocuklarda da gittikçe artan bir alışkanlık. Yüksek sesle müzik dinlenmesi, yüksek seslere maruz kalınması, silah atışı gibi... Kapalı ortamlarda sanayi işlerinde çalışan insanların yüksek desibele uzun süre maruz kalmaları da kalıcı işitme kayıplarına neden olabilir. Dolayısıyla bu gibi meslek gruplarının kulaklarını korumak için özel tıkaçlar kullanması, müzik dinlerken ses dinlenmemesinde yarar var." diye konuştu.
- "Eğitimde alınması gereken çok mesafe var"
Dr. Ömer Cenker Ilıcalı, işitme engelliliğinin Türkiye'de bir yönüyle çok iyiyken, bir yönüyle henüz halledilmemiş bir konu olduğuna değinerek, şu görüşleri dile getirdi:
"Teşhisinde, tespitinde çok iyi bir yere geldik özellikle bebekler için. Ancak eğitim altyapısı henüz gelişmiş ülkeler seviyesinde değil. Bu çerçevede özellikle eğitim sistemimizin iyi örnekler model alınarak yeniden ve toptan şekillendirilmesi, bu konuda uzun vadeli projelerin oluşturulması, gelişen teknolojini imkanlarının da kullanarak, uluslararası fikir birliği ile oluşan bir takım eğitim modellerinin milli eğitim politikası haline getirilerek, işitme engellilerle ilgili eğitim kurumlarında uygulanması gerekiyor. Bu konuda eğiticilerin de içinde olacağı şekilde gereken bilgilendirilmelerin yapılması ve işitme engelli çocukların gelişmiş ülkelerde olduğu gibi bilgi becerileri kazanarak, topluma çok daha kolay entegre olmalarının sağlanmasını ümit ediyoruz. Bu konuda hala alınması gereken çok mesafe var."
Kaynak: Diyarbakır Söz