Prof. Dr. Ahmet Konrot, kekemelik konusunda değerlendirmelerde bulundu.
Kekemelik, psikolojik boyutuyla etkiliyor
Kekemeliğin bir hastalık değil, semptom olduğunu belirten Prof. Dr. Ahmet Konrot, kekemelik ile psikolojik boyut arasındaki ilişkiye dikkat çekerek şunları söyledi:
“Literatüre bakıldığında kekemeliğin bir hastalık olarak değil, semptom olarak değerlendirildiğini görürüz. Her ne kadar aileler kekemelik davranışlarının ortaya çıkışını örneğin korku gibi travmatik belirli bir olayla açıklama eğiliminde olsalar da kekemeliğin psikolojik bir travmanın sonucunda ortaya çıktığını kanıtlayan bir araştırma bulunmamaktadır. Eğer öyle olsaydı, korku ve benzeri psikolojik travma geçiren çocukların çoğunda kekemelik davranışının ortaya çıkması gerekirdi. Ancak, bunu söylemek, kekemelik ile psikolojik boyut arasında bir ilişkinin olmadığını ifade etmek değildir. Kekemeliğin inatçı bir biçimde ileriki yaşlarda da devam etmesi, etkilenen kişinin psikolojisini olumsuz yönde etkileyecektir. Örneğin kekelemekten rahatsız olan bir öğrencinin bildiği halde sınıfta parmak kaldırmaması, insanlarla konuşarak etkileşime girmekten kaçınması gibi durumlar, kekemelik ile psikolojik boyut arasındaki ilişkinin yönünü daha açık olarak göstermektedir.”
Kekemelik, en çok 2-5 yaşlarında ortaya çıkıyor
DSM sınıflandırmasında da kekemelik olgularının % 98’inin 10 yaşından önce görüldüğü ifade eden Prof. Dr. Ahmet Konrot, “Genelde kekemelik gelişimin en hızlı olduğu erken dönemde, 2-5 yaşlarında ortaya çıkmaktadır. Daha sonraki yaşlarda (ergenlik-yetişkinlik dönemlerinde) ortaya çıkması çok nadir bir olaydır” dedi.
Kekemelik ileri yaşlarda ortaya çıkabilir
İleriki yaşlarda ortaya çıkan kekemelik davranışlarının iki grupta ele alınabileceğini belirten Prof. Dr. Ahmet Konrot, “Birinci grupta da üç olasılıktan söz edilebilir. Birinci olasılık, kökeni erken dönemde olmasına karşın, ileri dönemlerde ortaya çıkan kekemelik davranışlarıdır. Bazı durumlarda erken dönemde gözlenen ve terapi ya da kendiliğinden geçen, artık fark edilmeyen kekemelik davranışlarının sonraki yaşlarda tekrar ortaya çıkması olasılığı da bulunmaktadır. Bir başka olasılık da kekemelik davranışlarını “içselleştirmeyi” ya da baskılamayı öğrenen kişilerin stres altında bunu saklamayı becerememeleridir.
Beyindeki fonksiyon bozuklukları yol açabilir
Konrot, "İkinci grupta ise kafa travması, strok (inme), merkezi sinir sisteminin dejenerasyonu, beyin tümörü, beyin ameliyatı, ilaç etkisiyle beyinde meydana gelen fonksiyon bozuklukları gibi durumlarda gözlenen edinilmiş kekemelik olguları bulunmaktadır” diye konuştu.
Erken dönem kekemelik kendiliğinden geçebiliyor
Kekemeliğe erken müdahalenin önemine işaret eden Prof. Dr. Ahmet Konrot, “Araştırmalar gelişimsel (erken dönem) kekemeliğin başladığı andan itibaren altı ay ile iki yıl içerisinde kendiliğinden geçebileceğini göstermektedir. Ancak, erken dönemde kekemeliğin yönetimine yönelik hiçbir girişimde bulunulmaması halinde, kekemeliğin inatçı bir biçime dönüşme, ileriki yaşlarda da devam etme olasılığı yüksektir. Kekemeliğe ne kadar erken müdahale edilirse, o kadar çabuk sonuç alınır. Ancak, bunun da kekemelik alanında bilgili, bu konuda klinik deneyimi olan dil ve konuşma terapistlerinin önerileri, yönlendirmeleri ile mümkün olabileceğinin unutulmaması gerekir. Doğru yönetilmeyen kekemelik olgularının kronik kekemeliğe dönüşme olasılığı yüksektir” uyarısında bulundu.
Kekemelik terapisi önemli
Alınacak bazı önlemlerle kekemelikle baş etmenin mümkün olabileceğini kaydeden Prof. Dr. Ahmet Konrot, kekemelik terapisinin önemine işaret ederek şunları söyledi:
“Kekemelik bir hastalık olmadığı için tedaviden söz etmenin çok doğru olmadığını düşünürüm. Bana göre kekemelik alanında çalışan yetkin terapistleri, bireye ve özellikle erken dönem söz konusu olduğunda çocuğun ailesine yol gösterici olurlar ve onlara günlük yaşantılarında, kendi doğal ortamlarında bu sorunla nasıl baş edebileceklerini, bu sorunu nasıl yönetebileceklerini gösterirler. Kekemelik terapisi, gerek bireyin kendisine, gerekse çocuğun ailesine, birincil bakıcılarına bireye özgü çözümler ve öneriler üretme sürecidir. O nedenle, sorun aynı da olsa, etkileri her çocuk ve her ailede farklı olacağı için, terapi süreci bireye/aileye özgü olmak durumundadır.”
Kekemeliğin yönetimi imkansız değildir
“Kekemelik bir kader değildir” diyen Prof. Dr. Ahmet Konrot, “Duruma hangi açıdan, nasıl yaklaştığınıza bağlı olarak zamanında ve uygun biçimde ele alındığında, yönetilebilme olasılığı vardır. Yönetimi ve çözümü çoğu zaman zor bir süreci gerektirir, ancak imkânsız da değildir” diye konuştu.
Kaynak: Diyarbakır Söz