İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Sedat Koca, akciğer kanseri hakkında bilgi verdi. Sigara kullanmanın akciğer kanserine yakalanma için yeterli bir neden olduğuna değinen Koca, şöyle konuştu: "Ülkemizde erkeklerin önemli bir kısmı bayanların da az sayılamayacak kadar bir bölümü tiryaki konumunda. Umuyoruz ki 10-15 yıl içinde akciğer kanseri ülkemizde artarak devam edecek. Bugün sigarayı bıraksanız bile etkisi yıllarca devam ediyor.
ABD'de sigara ile savaş 1980'li yıllarda yapıldı. Sonuçlarını şimdi almaya başladılar. Bizde ise sigara kullanımına bağlı olarak akciğer kanserine yakalanma oranı artama devam ediyor. Sigara içmezseniz kanser olmuyorsunuz."
"Radyoterapi neler yapıyor" diye soran Koca, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bilgisayar teknolojinin ilerlemesi bize yeni ufuklar açtı. Çoklu solunum ayarlı makinelerimiz var. Hastanın tümörü akciğerde olduğu zaman nefesle birlikte hareket ediyor. Kısaca tümörü takip ediyoruz doğru yer ve zamanda radyo terapi yapıyoruz. Uyutulamayan hastalara da bir şey yapılamıyordu. Şimdi ise radyo cerrahi tedavisi yapılıyor. Bütün bu yenilikler tabiki sigara kullanmaya sebep değil."
11 YABANCI KONUŞMACI VAR
10. Ulusal Radyasyon Onkolojisi Kongresi Genel Sekreteri Prof.Dr. Esra Kaytam Sağlam ise, yurt dışından gelen yabancı 11 konuşmacı olduğunu belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: "15 panel var. Tartışmalı konuları karşıt görüşler olarak ortaya çıkardık. Onkoloji çok dinamik bir branş, sürekli konular değişiyor. Biz her sabah literatürdeki son gelişmeleri dinleyicilere sunuyoruz. Zengin içerikli bir kongre yapmayı hedefledik ve bugün itibariyle 7 bin kişiye ulaştık."
KALIN BAĞIRSAK VE MİDE KANSERİNDE ERKEN TANININ ÖNEMİ
Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Faruk Zorlu, kalın bağırsak ve mide kanserinde erken tanının önemli olduğunu vurguladı. Erken tanının yanı sıra başarılı bir cerrahi yöntemin hastanın sağlığına kavuşmasında önemli olduğuna değinen Zorlu, şunları söyledi: "Hastanın sağlığına kavuşması kısa süreli olur ve başarı şansımız artar. Kalın bağırsak kanserinde bir de aile yükü söz konusu. Bu da küçümsenmemesi gereken bir risk faktörüdür. Ailede
bu hastalık görülüyorsa, bu kişilerin hekimler tarafından biraz daha yakın olarak takip edilmesi gerekir. Zamanında konulan tanı ile bu hastalık tamamen iyi edilebiliyor"
SAĞLIKLI BESLENMEK ÖNEMLİ
Kalın bağırsak ve mide kanserine yakalanmada beslenmenin de önemli bir rol oynadığını işaret eden Zorlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Yaşamın getirdiği hızlı tempoda insanların beslenme şekilleri değişiyor. Yarı işlemiş gıdalar beslenme alışkanlığımızı bozuyor.Bununla birlikte kilo alımı artıyor. Ortaya çıkan sonuçların hepsi kanserle ilişkili. Kilo, hareketsiz yaşam beslenme alışkanlığının değişmesi, normal düzenin dışına çıkması durumu iyice kötü hale getiriyor. Çözüm için çocuklarımıza annelerimizin
anne annelerimizin beslenme tarzını unutturmamalıyız. Orada zincir bizleriz. Bizlerin o zincirin halkasını kırmasında şiddetle yarar var. Anadolu mutfağında pişen yemekler sağlıklıdır."
Zorlu, dengeli beslenmek için, içinde bulunduğumuz coğrafya, Akdeniz mutfağı sebze, meyve, beyaz et ve tahıl ürünlerinin tercih edilmesi gerektiğini söyledi. Sağlıklı beslenmek için katkılı ve yarı mamül gıdalardan uzak durmak gerektiğini anlatan Zorlu, "Katkılı yarı mamül tavuk ürünleri köfte, salam gibi gıdaları yemeye itirazım yok. Ama 3 öğün yenmesine karşıyız. Bunu yapmamamız lazım. Süreklilik haline geldiği zaman işin boyutu değişiyor. Tarhana çorbası unutuluyor, sulu yemekler unutuluyor" dedi.
Gülhane Askeri Tıp Akademisi Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Kaan Oysul da, kanserin bir hastalık olmadığını dile getirerek, şöyle konuştu: "Kansere tek bir hastalık gibi yaklaşmamak gerekiyor. 200 farklı türü var. Ayrıntılarına girersek rahatsızlık binleri aşıyor. Bugün için bu tedavi yöntemleriyle ışın, ilaç cerrahi ile hastaların yüzde 55'ini iyileştiriyoruz. Yüzde 45'inin hayatta kalmasını sağlıyoruz. Yaşam sürelerini uzatıyoruz. Son grupta yüzde 15'lik bir grup var. Amansız
hastalık grubuna bu yüzde giriyor"
ÖLDÜRÜCÜ DOZ
Oysul, öldürücü dozun radyasyon tedavisinde kullanımı ile ilgili şu bilgileri aktardı: "Dünyada ilk kez 1951 yılında İsveçli beyin cerrahı Lars Leksell tarafından kullanılan ve radyocerrahi diye adlandırılan tedavi tekniği; derin yerleşimli, açık cerrahi ile ulaşması zor ve riskli olan beyin tümörlerinin ve diğer patolojilerinin tedavisinde kullanılmaktadır. Adından anlaşılacağı üzere radyocerrahi radyasyon ile cerrahi yapmaktır; ancak kafatası açılmadan, genel anestezi almadan ve yoğun bakım süreci olmadan manyetik rezonans gibi üstün görüntüleme teknikleri rehberliğinde yüksek doz radyasyonun milimetrik hassasiyetle tek seansta uygulandığı bu tedavide hastanın hastaneye yatmasına gerek kalmamaktadır." Radyocerrahinin günümüzde artık sadece beyin patolojilerinde değil vücudun diğer organlarının tümörlerinde de kullanılabildiğini anlatan Oysul, sözlerini şöyle tamamladı: "Öldürücü doz burada kastedilen yüksek doz, vücutta da bir çok yerde milimetrik hassasiyette bir seferde ya da bir kaç kez tümöre yüksek doz vererek o hastalığı kontrol etme şansını yakaladık."
Kaynak: Diyarbakır Söz