Her şekerin vücuttaki işlenme ve dönüşüm biçimi farklı. Vücudun, gıda içindeki şekere cevabı birçok faktöre bağlı olarak değişiyor. Yiyeceğin içeriği (yağ, şeker, protein, lif, nişasta içeriği), hazırlanma biçimi, birlikte yenilen yiyeceklerin kombinasyonu, yaş ve kişinin vücut kompozisyonu (yağ-kas oranı) değişkenliği sağlayan faktörler.
Bu etkiyi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Zeynep Tartan şöyle örnekliyor: “Mesela pişmiş nişastalı yiyeceklerden pirinç, patates, ekmek kan şekerini fazla yükseltirken; kabuklu pirinç veya pişmemiş nişastalı yiyeceklerin kan şekerini yükseltici etkisi yavaştır. Kan şekeri ani yükselmeyince daha az insülin salgılanmasına neden olur. Lif içeriği yüksek, tam tahıllı yiyecekler şekeri yavaş yükseltir. Dolayısıyla kraker veya şeker içeriği yüksek yiyecekler yerine; tahıl ve lif içeriği yüksek bisküviler daha iyi bir alternatif olabilir.”
DİYABETE NEDEN OLUR, KALP SAĞLIĞINI OLUMSUZ ETKİLER
Birçok hazır gıda içinde “Yüksek fruktozlu mısır şurubu” ismine rastlandığını belirten Doç. Tartan, “Gıda endüstrisinde çok kullanılan fruktozlu mısır şurubu, özellikle gazlı içeceklerin ve meyve sularının ve/veya konsantre meyve sularının içinde bulunmaktadır. İçecek üretiminde kullanılan yüksek fruktoz içerikli mısır şurubu aslında sanıldığı gibi saf fruktoz içermeyip, etkisi masa şekeri ile benzerdir. Fazla miktarda tüketilmesiyle, insülin direnci yaratarak obezite ve şeker hastalığının oluşumuna zemin hazırladığı bilinmektedir. Benzer şekilde tansiyonu artırıcı etkileri olduğu da bilinmektedir. Bu yiyecek ve içecekler aslında besleyici hiçbir değeri olmayan sadece boş kalorilerdir. Bu sebeple sağlıklı nesiller için özellikle çocukluk yaşta bu tür yiyecek tüketme alışkanlığını değiştirmek gerekir” diyor.
HAZIR KEK, BİSKÜVİ VE KRAKERLERE DİKKAT
Doç. Tartan, şeker tüketimindeki artıştan sorumlu olan içeceklerin yanı sıra; çikolata, kek, bisküvi, kraker ve şeker gibi abur cuburlardan da uzak durulması önerisinde bulunuyor: “Özellikle yiyecek ve içeceklerde çok fazla kullanıldığı için fruktoza dikkat edilmelidir. Tatlandırıcı olarak cazip bir şekilde öne çıkmasındaki en önemli sebep; fruktozun şeker hastalığı olan kişilerde insülin salgısını uyarmadan kullanılabilir olmasıdır. Ayrıca fruktoz, sukroz ve glukoz maddeleri fazla alındığında (günlük toplam enerjinin yüzde 20’den fazlası bunlardan sağlanıyorsa) karaciğerde trigliserid denilen yağın daha fazla üretilmesine ve iyi huylu kolesterol olan HDL-K’ nın da miktarının azalmasına neden olmaktadır. Bunun sonucu olarak da kalp ve damar hastalığı riskinin artmasına yol açar.”
TATLANDIRICILAR SANILDIĞI GİBİ MASUM DEĞİL
Tatlandırıcılar, diyet yapanların en önemli kurtarıcısı gibi görünüyor. Tartan, şeker yerine kullanılan tatlandırıcı çeşitlerinin birbirinden farklı özellikleri ve etkileri olduğunu söylüyor: “Sorbitol, mannitol gibi (şeker alkolleri) tatlandırıcılar şekersiz gıda üretiminde sıklıkla kullanılır. Kalorilerinin düşük olması diğer bir cazip özellikleridir; ama bu şekerler de vücuda alındıktan sonra karaciğerde fruktoza dönüşüp aynı etkileri yaparlar. Şeker tatlandırıcılı içeceklerin yemekle tüketilme miktarı iki kat artmıştır. Şekerli içecek tüketiminin artışı aslında kendisi ile birlikte alınan katı yiyecek tüketimini de artırarak kilo alımına sebep olmaktadır.”
ŞEKER YERİNE MEYVEYİ TERCİH EDİN
Diyette tüketilen basit şekerlerden oluşan karbonhidrat miktarı arttığı zaman, kan yağlarından trigliseritlerde de belirgin artış oluyor. Trigliserit artışı iyi huylu kolesterol olarak bilinen HDL-K’yı düşürüyor. Ancak karbonhidrat ailesinden basit şekerler yerine, kompleks karbonhidratlardan zengin beslenmek (sebze, meyve ve tahıldan zengin) hem kan yağları hem de tansiyon üzerinde olumlu etkiler doğuruyor. Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Zeynep Tartan, “Günlük enerjinin yüzde 20‘den fazlasını sukroz, fruktoz ve glukozdan sağlanması trigliseritlerin artışına neden olur. Bu etki erkeklerde kadınlara oranla daha belirgindir. Yüksek şeker içerikli içeceklerin ve gıdaların tüketilmesi aynı zamanda kişiyi damar sertliğinin başlangıç aşamasına götürebilir. Diğer bir değişle kötü huylu kolesterolün (LDL-K) oksitlenmesine ve damar duvarına yerleşmesine sonuç olarak damarı tıkayan plakların gelişimine neden olur” diyor.
Kaynak: Diyarbakır Söz