Dirençli yüksek ateş çocuklarda tehlikeli olabilir

Prof. Dr. Atila Tanyeli, her yıl 100’den fazla çocuğun yaşı ne olursa olsun kanser gerçeği ile karşı karşıya kaldığını, uzun süren ve antibiyotik tedavisine rağmen geçmeyen yüksek ateşe karşı ailelerin dikkatli olması gerektiğini söyledi. Prof. Dr. Tanyeli, “4 Şubat Dünya Kanser Günü” öncesinde halsizlik, çabuk yorulma, öksürük, nefes darlığı ve ateş gibi enfeksiyon hastalıkları ile de benzerlik gösteren kanser bulguları hakkında uyardı.

Dirençli yüksek ateş çocuklarda tehlikeli olabilir

Bir milyonluk nüfusta her yıl 120-130 çocuğun kansere yakalandığını belirten Prof. Dr. Tanyeli, çocukluk çağında birçok kanser türü görüldüğüne dikkat çekerek şöyle dedi:

"KANSERE SIKLIKLA 2-5 YAŞ ARASINDA RASTLANIYOR"

"En sık görüldüğü yaşlar 2-5 yaş arasındadır. Bu erken dönemde görülen kanserlerin bazıları genetik bozukluklar içerir. Ayrıca D vitamin eksikliği ve viral enfeksiyonlar da kanser gelişiminde önemli rol oynar. Çocukluk çağında en sık görülen kanser türü lösemilerdir. Lösemi, çocukluk çağı kanserlerinin yaklaşık yüzde 40’ını oluşturur. Kanserli hastada klinik bulgular çok değişken olabilir. Özellikle lösemi hastalığında kemik iliğinin tutulmasına bağlı olarak anemi, trombositopeni ve nötropeni gelişebilir. Anemi yani kansızlık sonucu çocukta soluk görünüm yanında halsizlik, çabuk yorulma görülebilir. Aneminin artması ile çarpını ve kalp yetmezliği gelişir. Vücudun enfeksiyonlara karşı koruma gücünde görev alan nötrofillerin azalması, enfeksiyonların gelişmesine neden olur. Buna bağlı olarak ateş ortaya çıkar. Ateş sadece enfeksiyon gelişmesinden dolayı değil, aynı zamanda kanserin kendisi ile de ilgili olabilir. Ancak kansere bağlı ateş uzun sürmekte ve antibiyotik tedavisine cevap vermemektedir."

"DİŞ ETİ KANAMASI VE VÜCUTTAKİ MORLUKLARI ÖNEMSEYİN"

Kanamaların sadece trombositopeniye bağlı olmadığını söyleyen Prof. Dr. Tanyeli, "Maliyn hücrelerin, başta karaciğer olmak üzere birçok organ ve dokuyu etkilemiş olmalarından dolayı koagülasyon sisteminde de bozulmalar ortaya çıkar. Hastalarda burun kanması, diş eti kanaması, vücutta morluklar, kanlı kusma ve gaita görülebilir. Bazen nadir de olsa hastaneye beyin kanaması ile gelen çocuk hastalar olmaktadır. Lenfoma ve solid tümörlerde, klinik bulgular daha farklıdır. Kanser nerde gelişir ise o sisteme ait bulgular görülür. Beyin tümörlerinde sabah kusmaları, baş ağrısı ve felçler, göğüs kafesindeki kanserlerde, öksürük, nefes darlığı ve dudaklarda morarma görülebilir. Karın içindeki kanserlerde ise; karın ağrısı, kabızlık veya ishal, kanlı gaita ve karında kitle ele gelmesi en sık karşılaşılan bulgulardır. Kanser hücrelerinin infiltrasyonuna bağlı karaciğer ve dalak büyüklüğü, lenfadenopati ve organ infiltrasyonlarına bağlı olarak klinik bulgular ortaya çıkabilir.

"BİRÇOK TEST YAPILIR"

Tanı için ise doktor tarafından öncelikle hastanın öyküsü tüm detaylarıyla alınır ve ardından hastanın öyküsüne göre hemogram, periferik yayma, kemik iliği incelenmesi, radyolojik tetkikler (USG, PET, CT ve MR) ya da biyokimyasal testler yapılır. Şüphe edilen hastalığın türüne göre kemik iliği incelemesi yapılır. Lenfoma ve solid tümörlerde mutlaka biyopsi alınıp, kitle çıkarılarak patolojiye gönderilir. Bu şekilde tanı konulur" dedi.

"TEKRARLAYAN KANSERE KÖK HÜCRE NAKLİ"

Çocukluk çağındaki kanserlerin tedavisinin kemoterapi, radyoterapi ve kök hücre nakli olduğunu belirten Prof. Dr. Tanyeli, "Kemoterapi hastalığın cinsine göre değişmektedir. Maliyn hastalıkların türüne göre, başta Amerika ve Avrupa’da oluşturulmuş çalışma gruplarının standart tedavileri vardır. Lösemilerde BFM ve COG grupların tedavilerinde en sık kullanılan kemoterapi protokolleridir. Sonuçları da oldukça başarılıdır. Ülkemizde her iki grubun tedavileri de kullanılmaktadır.  Radyoterapi bu grupların önerilerine göre lokal ve sistemik olarak kullanılmaktadır. Ancak günümüzde hala en önemli problem tekrarlayan hastalıklarda ne tür tedavinin kullanılacağıdır. Tekrarlayan lösemilerde, klasik kemoterapi protokolleri kullanılabilmektedir. Ancak kök hücre nakli ile daha iyi sonuçlar alındığı için, tekrarlayan hastalıklarda ilk seçenek kök hücre tedavisi olmaktadır" diye konuştu.

"RİSKİ EN AZ DONÖR KAYNAĞI “KARDEŞ”

Kök hücrenin sınırsız bölünme ve kendini yenileme özelliğine sahip hücreler olduğunu da söyleyen Prof. Dr. Tanyeli sözlerini şöyle noktaladı: "Vücudun ihtiyacına göre farklılaşarak değişik tip doku hücrelerine dönüşürler. Kök hücre kaynakları;  kemik iliği, kordon kanı ve periferik kandır. Her üç kök hücre kaynağı birbiriyle karşılaştırıldığında farklı hastalıklarda değişiklikler göstermekle birlikte her birinin diğerine göre avantajları ve dezavantajları bulunmaktadır. Normal çocuğun kemik iliğindeki kök hücre oranı yüzde 0.5-2 arasındadır.  Kök hücre naklinin kullanılan tipleri mevcuttur. Bunlar; otolog yani kemik iliği kaynağı hastanın kendisidir. Allojenik yani kemik iliği kaynağı bir başkası olan kök hücre naklidir.  Allojenik transplantasyonda en tercih edilen donör; riski en az olduğu için ‘doku tipi (HLA) tam uygun kardeştir. Alternatif donörler yani doku tipi uygun akrabalardan veya aile dışı donörler kullanılarak yapılan transplantasyonlar daha riskli olmakla birlikte günümüzde başarıyla pek çok merkezde uygulanmaktadır. Ancak yine de en büyük sorun donör bulma zorluğudur.  Bu nedenle son yıllarda HLA uygun kardeşi olmayan, akraba içinde uygun donörü bulunmayan veya akraba dışı taramalarda donör bulunamayan hastalara aile ve akraba içinde tam uygun olmayan donörlerden de nakil yapılabilmektedir. Buna haploidentikal kök hücre nakli denmektedir. Başta gelişmiş ülkelerde olmak üzere tecrübeli kök hücre nakli merkezlerinde başarı ile uygulanmaktadır."

Kaynak: Diyarbakır Söz

Çok Okunan Haberler