Tarkan'dan son dakika bombası iki düğün birden, Tarkan ne zaman evlenecek, düğünleri nerede yapılacak?

Efsane şarkıcı Tarkan evleneceğim kız dediği Dilek Pınar için yapılan olumsuz yorumlara dayanamayıp düğünü erkene aldı. Türkiye’nin Megastarı Tarkan önce İstanbul’da sonra Almanya’da düğün yapmaya hazırlanıyor. Tüm dünyanın beğeni ile dinlediği şarkıcı Tarkan’ın düğün tarihi merak konusu.

Tarkan'dan son dakika bombası iki düğün birden, Tarkan ne zaman evlenecek, düğünleri nerede yapılacak?

Efsane şarkıcı Tarkan evleneceğim kız dediği Dilek Pınar için yapılan olumsuz yorumlara dayanamayıp düğünü erkene aldı. Türkiye’nin Megastarı Tarkan önce İstanbul’da sonra Almanya’da düğün yapmaya hazırlanıyor. Tüm dünyanın beğeni ile dinlediği şarkıcı Tarkan’ın düğün tarihi merak konusu.

Almaya’da yaşan Dilek Pınar ile ilişkisi ortaya çıkan efsane şarkıcı Tarkan, yılbaşı gecesi "2016'da evleneceğim" demişti.

İki düğün birden

Tarkan’ın güzel nişanlısı Almanya’da yaşayan Pınar Dilek hakkında yapılan eleştirilere dayanamayan ünlü şarkıcı Tarkan şu açıklamalarda bulundu…

"Evleneceğim, eşim olacak kadınla ilgili yorumlardan sıkıldım" dedi.

Dedikoduların ardı arkası kesilmeyince ünlü sanatçının evlilik tarihini öne aldığı ortaya çıktı. Bir an önce nişanlısıyla evlenmek istediği konuşulan karizmatik şarkıcı Tarkan'ın yaz aylarında planlanan düğünü, mart ayına aldığı iddia edildi.

Ortaya atılan bir iddiaya göre ünlü şarkıcı Tarkan'ın İstanbul ve Almanya'da iki kutlama yapacağı ve İstanbul'daki düğünün Sarıyer'deki villasında ailesi ve yakın dostları arasında olacağı da var.

Tarkan Kimdir?

Tarkan Tevetoğlu, 17 Ekim 1972'de aslen Rizeli olan bir aileden Almanya'nın Frankfurt yakınlarından bulunan Alzey kasabasında doğdu. İlköğretimi Almanya'da tamamladıktan sonra 15 yaşında ike ilesi ile birlikte Türkiye'ye döndü. Babası Ali Tevetoğlu'nun oğlunda gördüğü müzik yeteneği ile 13 yaşındayken Klasik Türk Müziği eğitimi almaya başladı. Eğitimini Karamürsel'de devam eden sanatçı 1990 yılında Karamürsel Lisesi'nden mezun oldu.

Müzik eğitimi için İstanbul'a gittikten sonra 1990 ile 1992 yılları arasında Üsküdar Musiki Cemiyeti'ne devam etti. 1993 yılında prodüktör Mehmet Söğütoğlu ile tanışmasının ardından İstanbul Plak ile anlaşma yaptı. İlk albümü "Yine Sensiz" 1992 yılında piyasaya çıktı. Albümün çıkış şarkısı "Kıl Oldum Abi" ile kısa sürede büyük bir çıkış yakaladı. Albüm 900 bin adet satıldı ve Tarkan bir anda tüm televizyonların ve magazinin kilit noktası haline geldi.

Ardından 1994 yılında çıkardığı "Aa Acayipsin" adlı albümde Sezen Aksu ile çalışan Tarkan, daha ikinci albümü ile Türk Pop Müzik camiasının en önemli isimlerinden biri haline geldi. Bu albümden sonra Türkiye ve dünya turuna çıkan sanatçı, Türkiye ve Avrupa'da 24 konser verdi. Bu konserlerin 25'i, ulusal çapta gerçekleştirilen en büyük sponsorlu turne kapsamında, Tarkan'ı Türkiye'nin farklı illerinde yaklaşık 10 bin seyirci ile buluşturan stadyum konserleriydi. Sanatçının kariyerindeki en büyük dönüm noktalarından olan albüm 2,5 milyona yakın satıldı. Avrupa'da da 950 bin rakamına ulaştı.

1995 yılında Ahmet Ertegün ve Atlantic Records ile anlaşma imzaladı. Türkiye'de medyanın yoğun takibi ve baskılarının artması üzerine New York'a giden sanatçı burada bir yandan albüm çalışmalarına devam ederken bir yandan da New York Baruch Üniversitesi'nde dil eğitimi aldı.

O dönemin en önemli yıldızları icra eden menajeri Ahmet San ile 1995'te sözleşme imzaladıktan sonra 1994-1997 yılları arasında İsviçre, Hollanda, İngiltere ve Almanya’da toplam 12 şehri kapsayan 3 büyük Avrupa turnesine çıktı. 1995 yılında New York Palladium’da verdiği konser, Türkiye'de canlı yayınlandı. Tarkan, 1997 Temmuz'de üçüncü albümü "Ölürüm Sana" rekor satışlarını kırıp Türkiye'de 2,5 milyon sattı. Aynı yıl kendi müzik şirketi HITT Prodüksiyon'u kurdu, 1998 yılında Walt Disney'in 35. uzun metrajlı çizgi film'i olan Herkül'ün baş karakterini Türkçe olarak seslendirdi. Filmin müziklerinden "Yolumdayım"ı seslendirdi.

Bu albümde yer alan ve bir Sezen Aksu parçası olan "Şımarık", kısa sürede dünya çapında tanındı ve daha sonra başka yabancı sanatçılar tarafından da çeşitli dillerde yorumlandı. Ahmet Ertegün ile olan anlaşmazlıklarından dolayı Atlantic Records'tan ayrıldıktan sonra Türkiye'ye dönerek askerlik görevini yerine getirdi. Tarkan, 2001 yılında "Kuzu Kuzu" isimli single çalışmasını piyasaya sürdü. Aynı yıl "Karma" adlı albümünü yayınladı. Albümde yer alan "Kuzu Kuzu" ve "Hüp" gibi çalışmalar ile iyi bir dönüş yaptı. Washington Post Tarkan ile ilgili yaptığı bir haberde, Tarkan'nın Fransa'dan Danimarka'ya müzik listelerine girebilmeyi başarmış, Rusya'da en çok satan Rus olmayan sanatçı ünvanını almaya layık görülmüştü.

2003 yılına gelindiğinde Tarkan yeni albümü "Dudu" adlı albümünün çalışmalarını tamamladı. Nazan Öncel ile çalıştığı bu albüm ile Rusya'da 1 milyon satış rakamına ulaştı, aynı ülkeden en iyi yabancı şarkı ödülünü aldı.

Bir yandan reklam filmlerinde oynayan sanatçı 2001 yılında Pepsi ile gerçekleştirilen sponsorluğun ardından, çekimleri Kapadokya'da yapılan Turkcell’in Hazır Kart reklamlarında yer aldı. "Özgürlük İçimizde" adlı bestesini de seslendirdiği aynı proje kapsamında Tarkan-Özgürlük Yolcusu takvimi piyasaya sunuldu. 2004'te petrol şirketi OPET'in reklamlarında yer aldı. 2006 Yılında da Avea sponsorluğunda bir dizi konser verdi.

Dünyadan müziği ile olumlu eleştirilen almasından haraketle İngilizce albüm yapma kararı alan sanatçı, 2005'in Ekim ayından beklenen single "Bounce"u piyasaya sürdü. Hemen ardından ilk İngilizce albümü olan "Come Closer" aynı anda tüm Avrupa ve Türkiye'de satışa sunuldu. Kısa bir süre sonra albümde yer alan "Start The Fire" adlı ikinci single çalışmasını yaptı.

Müziğe kısa bir süre ara verdikten sonra 2007 yılının Aralık ayında altıncı albümü "Metamorfoz" ile tekrar sevenleriyle kavuştu. Albüm klasik bir Tarkan albümü olmamasından ötürü olumsuz eleştrilere maruz kalsa da sevenleri Tarkan'ı yanlız bırakmadı. Albüm tüm bu olumsuz eleştirilere rağmen 2 ayda 500 bin satış rakamına ulaştı.

Ayşe Arman'nın Tarkan ile yaptığı röportaj :

Sesiniz sedanız çıkmıyor. Kendinizi geri mi çektiniz Allah aşkına!

- Ne alakası var, geri çekilme filan yok! Tam tersine, yeni bir Türkçe pop albüm hazırlıyorum. İngilizce albüm çalışmalarım sürüyor. Sonra birbiri ardına bir sürü konser var. Dubai’den sonra, Kopenhag, Hamburg, Los Angeles. Yoğunum yani, başımı kaşıyacak vaktim yok. Ama artık magazin programlarında ve dergilerinde yer almıyorum...

Yoksa, bilinçli bir tercih mi bu?

- Fevkalade bilinçli.

Peki neden?

- Medyayla aramızda güven krizi var! Söylediklerimin çarpıtılmasından, zorla birtakım polemiklere sokulmaktan sıkıldım. Benim için artık bu tür şeylerin esprisi yok. Canım istemiyor. Eğlenceli gelmiyor. Hatta sıkıcı ve banal buluyorum. Bir de tabii itiraf etmem gerekirse, inciniyorum. Doğrudan kafama ateş ediyorlar.

Hala deriniz kalınlaşmadı mı?

- Hayır. Kaşarlaşamadım bir türlü. Derim hálá ince. Üzülüyorum. O yüzden röportajlara hayır diyorum.

Ama, sanatçılar magazinle beslenirler, diye biliriz. Bu bir karşılıklı ihtiyaçtır...

- Benim böyle bir ihtiyacım yok. Lütfen ukalalık gibi değerlendirmeyin, o gürültüde, o kargaşada yer almak bana manasız geliyor. Bir de artık beni bilen biliyor ya. Konserlerim tıklım tıklım. Bana yetiyor. Daha ne isterim?

İyi de, ertesi gün gazeteye baktığımızda, sizden hiç söz edilmiyor ya da adınız eskiye oranla çok daha az geçiyor... Korkmuyor musunuz?

- Hayır. Gazetelerin seni eskisi kadar yazıp çizmemesi, popülariteni kaybettiğin anlamına gelmiyor. Tam tersine, birilerini her gün gazetede manşetlerde gördüğüm zaman kuşku duyuyorum, bir reyting problemi varmış gibi geliyor bana. Bu mekanizmadan uzakta durmak istiyorum. Ben magazin haberlerle değil, işimle anılmak istiyorum.

 İnsan, belli bir doygunluğa gelince mi böyle hissediyor?

- Bilmem, olabilir. İnsan doyuyor galiba. Eskiden daha fazla dışarı çıkıyordum. Haber olmak için mi çıkıyordum, dışarı çıktığım için mi haber oluyordum bilmiyorum. Ama artık dışarı bile çıkmak istemiyorum. İçime kapandım biraz. Daha doğrusu, kendimi tanımaya çalışıyorum. Müzik yapıyorum, hobilerimle meşgulüm, çok sık seyahat ediyorum. Uzaklaşınca, Türkiye’yi daha net görüyorum. Ne kadar küçük bir dünyam olduğunu, ne salak şeylerle uğraştığımı fark ediyorum. Ama işte bir süre sonra Türkiye’yi özlüyorum, geliyorum hooop yine kendimi o girdabın içinde buluyorum.

Yine de ben "Hakkımda yazılsın çizilsin istemiyorum" laflarına inanmıyorum...

- Ama doğru söylüyorum. Konsere çıkıyorsam, yeni bir albüm yapıyorsam ya da söylemek istediğim yeni bir şey varsa, o zaman röportaj veriyorum. Bazen de "Hadi çıkayım ortalığa da, etrafı şöyle bir sallayayım" diyorum. Ama işte hepsi o kadar. Yoksa o yaldızlı dünyanın bir yalandan ibaret olduğunu biliyorum. O yüzden de, epey bir zamandır başka türlü yaşıyorum. Sevgilimle, köpeğimle, arkadaşlarımla mutluyum.

 "Sevgilisi gerçek değil. Paravan. Onun aslında erkek sevgilileri var!" laflarına ne diyorsunuz?

- Gülüyorum. Bu ülke, beni illa gay yapacak, o zaman rahat edecekler! Altı senedir birlikteyiz Bilge’yle. Bir yalan, altı sene nasıl sürdürülebilir?

Sevgiliniz de çok geride, kendi halinde biri. Çok gösterişli değil, çok frapan değil, çok meme değil, çok popo değil. Rahatlıkla öyle birini de seçebilirdiniz. Siz Tarkan’sınız, sahnelerin seks tanrısı...

- Sadece sahnede öyleyim. O sahneden indim mi, herhangi biri, sıradan biriyim. Bilge’yle birlikte mutluyuz. Zaten onun kendini olmadığı bir şey gibi göstermeyen halini seviyorum. Zor bir hayatımız var. Her zaman didikleniyoruz. Sağa sola rahat gidemiyoruz.

 Siz yurtdışındayken, o ne yapıyor?

- Bazen yanıma geliyor. Bazen de gelmiyor. Özlemek ikimize de iyi geliyor. İstanbul’da ikimizin ayrı evi var. Ama çoğunlukla birlikte geçiriyoruz zamanımızı.

 O da röportaj vermiyor. Birkaç kez aradım. Kibarca savuşturdu beni. Onu nasıl tutabiliyorsunuz? İnsanlar şöhret için bu kadar delirirken...

- Bu tür şeyler onu hiç ilgilendirmiyor.

 "Allah’ım ben Tarkan’la sevgiliyim. Seviştiğim adam Tarkan!" filan da yapmıyor mu bu kadın!

- İlk zamanlar belki biraz sarhoşluk yaşadı. Ama medyanın üzerine gitmesinden hep rahatsız oldu. "Ben de çıkayım Tarkan’ın sevgilisi olmak nasıl bir şey anlatayım" heveslerine kapılmadı.

Kız kardeşi daha farklı ama...

- Hangisi Berna mı? Deli o. Ama tatlı bir deli. Çok severim. Üç kız kardeş onlar, üçü de çok farklı. Bilge, ağırbaşlı. Zaten avukat. Mesleği de başka türlüsünü kaldırmaz. Göz önünde olamaz. Öyle bir niyeti olmaması da çok hoşuma gidiyor.

 Tamam röportaj vermemenizi anladım, ama sizi çılgınca seven hayranlarınıza ne olacak? Onlara haksızlık değil mi?

- E haksızlık oluyor tabii. Onlar benim orada burada daha sık karşılarına çıkmamı istiyorlardır. Amerika’ya gittiğimde çok kıskanıyorum, çok güzel talk-show’lar görüyorum, normal kanallarda da, MTV’de de. Türkiye’de maalesef yok. Türkiye’de kiminle, hangi talk-show’da sohbet edeceğim? Mutlaka, abuk sabuk yerlere çekilecek, olmadığım biri gibi gösterileceğim. Konu dönüp dolaşıp hep aynı yere gelecek: "Gay misin, biseksüel mi?"

 Duyarlı, utangaç ve mütevazısınız... Ama sahneye çıkınca "seks tanrısı" oluyorsunuz. Nasıl bu kadar değişiyorsunuz? Orada ne oluyor? Hormonlarınızda değişen bir şeyler mi oluyor?

- Kesinlikle oluyor! Orası, yani sahne başka bir şey. Her şey bir arada, insanlar, spotlar, müziğin yüksek volümü... İnsanlar ismini haykırıyor, tezahürat ediyor... Seni arzuluyorlar... Bunu hissediyorsun... Kaplana dönüyorsun... Ve ben sahneyi çok seviyorum. Onaylandığımı, takdir edildiğimi hissediyorum. Ama sahneden inince, tekrar sıradan adam oluyorum. Bunu da seviyorum...

 Bunca zaman Tarkan imajı, Tarkan sesi, Tarkan stili, Tarkan müziği diye bir şey yarattınız. Şimdi ne yapıyorsunuz? Bundan daha fazla yapabileceğim bir şey yok, diyor musunuz?

- Demez miyim? Kendime karşı acımasız bir adamım, içimde kendimi yerden yere vuruyorum. Ve yetersiz buluyorum. "Daha iyi olabilirdin" diyorum. "Daha iyi söyleyebilirdin, daha iyi söz yazabilirdin, daha iyi dans edebilirdin..." Hayatım kendimi nasıl geliştirebileceğimi düşünmekle geçiyor. Ama dürüst olmak gerekirse, bazen de "Aman be!" diyorum, "Ne uğraşacaksın bunlarla. Şöhreti batsın!" Her şeyi bırakıp, bir kenara çekileyim istiyorum.

 Amerika’da tanıyorlar mı sizi sokakta yürürken filan?

- Los Angeles’ta tanıyorlar. Orada Latin çok, Meksikalılar filan. Miami’de de tanıyorlar. Venezüellalılar, Brezilyalılar var. Ama Amerikalılar tanımıyor. Hoşuma da gidiyor.

 New York’ta da ordu halinde mi yaşıyorsunuz?

- Hayır. Tekim. Güvenlik de yok. İlk zamanlar öyle değildi tabii, Michael Jackson gibi beş korumayla dolaşıyordum. Limuzinler filan. Özenmişim demek ki. Şimdi komik geliyor.

 Peki korktuğunuz şeyler değişti mi?

- Sağlıksal paranoyalarım olmaya başladı...

Nasıl yani? Ölüm korkusu mu?

-Yok ölmekten hiç korkmuyorum, hatta "İyi bile olur" diyorum. Erken gitmekte fayda var. Çok yaşanılası bir dünya değil. Biraz karamsarım son zamanlarda. Bir yandan da genetik mirasımdan şüpheliyim. Babam genç yaşta kalpten gitti, kolesterolü yüksekti, benim de öyle. Annemin de yıllardır problemleri var. Bazen "Acaba şeker hastası mı olacağım, kalp hastası mı?" diye korkulara kapılıyorum. Check-up’lara gidiyorum, Allah’a şükür, dizim dışında her şey iyi. Bazen de, yapmak istediklerimi yapabilecek miyim, diye düşünüyorum. Zamanım yetecek mi, daha çoook şey var yapmak istediğim...

Neler mesela?

- Kendim dışında birilerine faydalı olayım istiyorum. Örnek aldığım isimler: Bono ve Angelina Jolie. Angelina Jolie bile Hollywood’un yalan olduğunun fark etti.

Peki Angelina Jolie’ninki bir PR faaliyeti olamaz mı?

- Olsa ne fark eder. Kadının, yardıma ihtiyacı olanlara faydası oluyor mu, oluyor. Ayrıca, samimi olduğuna inanıyorum.

Siz niye yapamıyorsunuz?

- İstiyorum ama olmuyor. Denedik. Destek alamıyoruz.    

Sezen Aksu Kimdir?

Annesi fen öğretmeni Şehriban Hanım, babası matematik öğretmeni Sami Bey olan Fatma Sezen Yıldırım, 1954 yılının 13 Temmuz'unda Denizli Sarayköy'de dünyaya geldi. 3 yaşına kadar doğduğu yerde yaşadı. 3 yaşında İzmir'e, yıllar sonra "Kalbim Ege'de Kaldı" diyeceği yere taşındılar.

Çocuklarını disiplinli yetiştirmeyi isteyen Sami Bey ve Şehriban Hanım, Sezen'e karşı her zaman mesafeli olmaya çalışmışlardı. Ancak bu tutum bile daha küçücük yaşta herkesin ilgisini çekmeye çalışan Sezen'in yaramazlıklarına engel olamamıştı. Etrafındaki insanlar ona Cüce Bela diyordu. Hergün Konak-Köprü troleybüsünde şarkı söylüyor, haftada bir kez saçının rengini değiştiriyor, sıklıklada intihara kalkışıyordu. O yıllarda, sonradan "Allah babama acıdı da şarkıcı oldum." dediği bir de takıntısı vardı: Dansöz olmak.

Üniversite de dahil olmak üzere tüm eğitim sürecini İzmir'de tamamladı. 1973 yılında Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi'ne girdi. 1974 yılının Kasım ayında Ali Engin Aksu ile evlenince okulu bıraktı.

Gençlik çağında sanatın bütün dallarına ilgi duyan Sezen, resim, tiyatro ve dans dersleri aldı. Lisede kendini iyice müziğe verdi. 1970 yılında Hafta Sonu dergisinin açtığı Altın Ses yarışmasında 6. oldu. Sezen aklında ve kalbinde müzik yatıyor olmasına rağmen 1973 yılında Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi'ne girdi. Üniversite kantinini konser salonu gibi kullanan Sezen, üniversiteden ikinci sınıfta ayrılıp İzmir Radyosu sanatçılarının ders verdiği İzmir Radyosu Sanatçılar Derneği'ne girerek yıllarca herkesi peşinde sürükleyen, binlerce dizesi, binlerce melodisi olan kendi çizgisini çizmeye başladı.

Sezen, 1974 yılında bir plak şirketine 3 şarkılık bir bandını gönderdi. Aynı yıl'ın Kasım ayında Ali Engin Aksu ile evlendi. Evliliğinden bir hafta sonra, Yeşil Giresunlu tarafından plak yapmak için çağrıldığı İstanbul'a gelerek plak çalışmasına başladı. 1975'e girerken piyasaya ilk 45'liği çıktı: Haydi Şansım. Plak hemen hemen hiç satmadı.

Yabancı bir şarkıdan alınan besteye söz yazılmıştı ve sonuç tam anlamıyla fiyaskoydu. (Plak Sezen Aksu'ya sorulmadan Sezen Seley adına çıkarılmıştı. Kimbilir belki de daha iyi olmuştu. Yıllar sonra marka olacak bir isim hemen hemen hiç satmayan bir plakla beraber anılmacaktı.) Gene aynı sene (1975) ikinci 45'liği Yaşanmamış Yıllar/Kusura Bakma'yı çıkardı. Albümdeki parçalar Sezen'indi ve plak satışları hiç de fena değildi.

Sezen Aksu üçüncü 45'liği 'Olmaz Olsun/Vurdumduymaz'ı 1976 yılında çıkardı. Plak 45'likler listesinde haftalarca bir numarada kaldı. Bu iki plak Sezen Aksu'nun başlangıcı sayılabilir. 1976 yılında, yıllar sonra idol olacak, şarkıları dillerden düşmeyecek bir Sezen Aksu vardı artık.

Genç sanatçı, 1976 yılında ilk sahne çalışmasına başladı. Bebek Belediye Gazinosu'nda sahne alıyordu. 1977 yılında Allahaısmarladık/Kaç Yıl Geçti Aradan, Kaybolan Yıllar/Neye Yarar 45'likleri ve ilk 33'lüğü olan Allahaısmarladık piyasaya çıktı.

1978 yılında Hurşid Yenigün'ün iki bestesine söz yazan Sezen, Gölge Etme/Aşk 45'liğini yaptı. Gene aynı sene piyasadaki en eski Sezen Aksu albümü olan Serçe çift LP olarak piyasaya çıktı. 1979 yılıda boş geçmedi. Bu yıl İlk Gün Gibi/Yalancı ve Allahaşkına/Sensiz İçime Sinmiyor 45'likleri piyasaya çıktı. Aynı yıl Sezen kendini sinemada da gösterdi. Sezen'in ilk filmi başrolünü Bulut Aras'la paylaştığı bir Atıf Yılmaz filmi olan Minik Serçe idi. Bir yıldız doğarken, başka bir yıldızın sönüşünü anlatan film o dönemde beğeni toplayamadı. Bu filmi senelerce Sezen de seyretmemiş olacak ki, 1999 yılında Okan Bayülgen'in Zaga programında filmi seyrederken, kendisi de haline çok gülmüştü. Yine aynı programda Sezen filmde hiç öpüşmediğini, o sahnelerin klasik hilelerden biri olduğunu da açıklamadan geçmedi.

1980 yılında 'Sevgilerimle' albümünü çıkaran Sezen için 1981 çok özel bir yıl olacaktı. Müzik, tiyatro ve özel yaşamı çok renkli geçti. Ağlamak Güzeldir albümü sonrası Sezen Aksu Aile Gazinosu adlı müzikal için çalışmalar yaptı.

Sezen, 10 Temmuz 1981'de Beşiktaş Evlendirme Dairesi'nde Sinan Özer ile evlenirken 4,5 aylık hamile olduğu gündeme geliyor ve bu kez de özel hayatıyla konuşuluyordu. Yıl yine 1981, Kasım'ın 11'i, Mithat Can Özer dünyaya geldi, Sezen artık anneydi. Sezen hayatının erkeğini bulmuştu. O günlerde bir dergiye yaptığı açıklamada "Beni Ocak'a kadar rahatsız etmeyin" diyordu çiçeği burnunda anne. Ama Sezen bu, sanatsız yapamazdı, yapamadı da. Aralık ayında Sezen Aksu Aile Gazinosu için çalışmaya başlamışdı.

1982 yılında Şan Müzikholü'nde Sezen Aksu

Aile Gazinosu adlı müzikali gösterime girdi. Adile Naşit, Şener Şen, Ayşen Gruda, Altan Erbulak ile aynı sahneyi paylaşan Sezen, sahnede 7 farklı karakteri canlandırdı.

Yıl 1982... Sezen Aksu, hayranları ve Türk klasikleri için çok özel bir yıl. Sezen ilk kez bu yıl Acelen ne bekle Firuze dedi. "Firuze" bu yıl piyasaya çıktı. Bu yıllarda "Firuze" dillerden düşmüyordu. Sezen 2 yıl sonra Sen Ağlamayı ve 1991'de Gülümse'yi çıkarıp Türk Müziğine büyük klasikler kazandırdı. Tabii her şeyin bir sırası vardı. 1982 yılında Sezen Aksu, dönemin popüler dergisi Hey tarafından Yılın Kadın Sarkıcısı seçildi. 1983 yılında "Hey"'in Geleneksel Oskar Konseri'ne de Yılın Kadın Şarkıcısı olarak katıldı Sezen.

1983 yılında Sezen Aksu'nun, Eurovision macerası başladı. Söz ve müziği Ali Kocatepe'ye ait "Heyamola" parçasını Ali Kocatepe ve Coşkun Demir ile birlikte seslendirdi. 3 yıl arka arkaya yaşanacak ve yıllar sonra da vokalisti Işın Karaca'nın yaşayacağı klasik bir tablo ilk bu yıl yaşandı. Türkiye finaline kalan bu parça yurtdışında ülkemizi temsil etme hakkını elde edemedi. 1983 yılında "Heyamola" parçasının 45'liği "Hey Dergisi" tarafından yılın plağı seçildi. Aynı yıl Sezen, oğlunun babası Sinan Özer'den boşandı.

1984 yılında Sezen'in Eurovision macerası devam etti. Sezen bu yıl "Halay", "1945" ve "Merhaba Ümit" adlı parçalarla Türkiye finaline kaldı. İlk olarak "Merhaba Ümit"'i bırakan Sezen Türkiye finalinde "Halay" ve "1945"'i seslendirmeye karar verdi. Türkiye finali olmadan iki hafta önce Türkiye'ye gelen yabancı bir dostu Sezen'e sadece "1945"'i seslendirmesini önerdi. "1945"'in sözlerinin tüm dünyayla ilgili olduğunu düşünen Sezen bu parçanın yurtdışında da ülkemizi daha iyi temsil edeceğini düşünerek "Halay"'dan vazgeçti. Türkiye finalinde "1945"'i seslendiren Sezen Aksu'dan herkes birincilik bekliyordu. Ama sonuç hiç de iç açıcı değildi. Sahnede kıyafetiyle prenseslere benzeyen Sezen Aksu aranjman yüzünden tabiri yerindeyse güme gitmişti.

Sezen 1984 yılında Avrupada şanssızdı ama Türkiye için aynı şey söylenemezdi. Bu yıl 6 Eylül'de "Sen Ağlama" piyasaya çıktı. TRT'nin denetiminden geçemediği için ilk başlarda televizyonda seslendirememişti Sezen şarkılarını. TRT, 1985'in başından itibaren Sezen'in parçalarını yayınlamaya başladı ve albüm olağanüstü bir ilgi gördü. Haftalarca listelerde kalan bu albümün 56. haftasında Sezen Aksu albümün bu kadar listelerde kalmasıyla ilgili "Hey Dergisi"'ne yaptığı açıklamada "Bekliyordum ama bu kadarını değil... Ne yalan söyleyeyim, 1 yılı aşkın sürece listelerde kalacağımı sanmıyordum. Tüm müzikseverlere candan, gönülden teşekkürlerimi sunuyorum." diyordu.

1985 yılında Sezen Eurovision'da yine Türkiye finaline kaldı. Bu kez parçanın adı "Küçük Bir Aşk Masalı"'ydı. Sözleri Sezen'e ait olan bu parçayı Sezen Aksu ve Özdemir Erdoğan birlikte seslendirdi. Ama sonuç değişmedi. Bu yıl da Sezen yurtdışında ülkemizi temsil edemedi.

1985 yılında "Bin Yıl Önce, Bin Yıl Sonra" isimli müzikal için hazırlandı Sezen. 1986 yılının ilk haftasından itibaren gösterime girdi "Bin Yıl Önce, Bin Yıl Sonra". Şan Müzikholü'nde kapalı gişe oynayan bu müzikal dönemin dünyasını ve Türkiye'sini Ti'ye alıyordu. Sahnede büyük beğeni toplayan Sezen, sahneyi Şener Şen, İlyas Salman, Ayşen Gruda gibi ustalarla paylaştı.

Sezen 1988 yılında "Sezen Aksu'88"'i çıkardı. Bu albüm Sezen Aksu plakları arasında özeldir. Çünkü "Sezen Aksu'88" plak formatında çıkan son Sezen Aksu albümü'dür.

1989 yılında Sezen Aksu Söylüyor albümüyle karşımıza çıktı. Son iki albümüyle birlikte artık Sezen Aksu, Türk Müziği için yeri dolmaz bir efsaneydi. Daha devamı da vardı...

Onyedi dergisinin Ocak 86 sayısında okuyucu anketinde açık farkla Sezen'in 1985'in en büyük kadın şarkıcısı seçildiği yazıyordu.

Sezen Aksu ile birlikte 80'lerde Firuze, İkinci Bahar, Sen Ağlama, Geri Dön, Tükeneceğiz, Git..., Beni Unutma, Değer mi?, Sarışınım, Geçer, Gidiyorum, Belalım, Bırak Beni, Şinanay, Son Bakış hit olmuştu. Sezen Aksu söylemişti. 90'larda da söylemeye devam edecekti...

1990'lı yıllarda Kanal 6'da Sezen Aksu Show programını yapmaya başladı.

1990'larda Sezen Aksu'nun müzikseverlere çok sürprizi vardı. Öncelikle prodüktör tarafını gösterdi bize. Alışılmış starlar dışında ilk defa yeni biri çıkıyordu piyasaya, Sezen Aksu'nun vokalisti Aşkın Nur Yengi... Aşkın Nur Yengi, "Sevgiliye" albümüyle müzikseverlerin karşısına çıktı. Albüm Sezen Aksu prodüksiyonuydu ve bir milyona yakın tiraj elde etti.

1990 yılında Sezen Aksu beyaz perdede karşımıza çıktı. Yönetmenliğini Yavuz Özkan'ın yaptığı "Büyük Yalnızlık"'ta Sezen Aksu, Ferhan Şensoy'la kamera karşısındaydı. Film 1990 yılında Altın Portakal Film Festivali'nde En İyi Görüntü dalında ödül aldı. Filmin müziklerini Onno Tunç yapmıştı. Onno Tunç bestesi olan "Uçurtma Bayramları" da enstrumantal olarak bu filmde bulunmaktaydı.

Yıllar geçtikçe eski haliyle eğlenmeyi seven Sezen, bu filmle de 2003 senesinde, Yayla Sanat Merkezi'nde verdiği unplugged konserde dalgasını geçmişti. Önder Fırat'la bu filmi seyredişlerini, Önder Fırat'ın belli etmemeye çalışsa da çok sıkıldığını anlatan Sezen izleyenleri kahkahaya boğmuştu.

Sezen 1991'de Aşkın Nur Yengi'nin ikinci albümü "Hesap Ver"'in prodüksiyonunu üstlendi. Albüm Aşkın'ın ilk albümü gibi iyi bir tiraj elde etti.

Sezen Aksu'ya inanılmaz bir popularite kazandıran 1991, bambaşka bir albümün çıkış yılıydı. 1991'de müzik yönetmenliğini Onno Tunç'un yaptığı "Gülümse" çıktı. Albüm, 2 milyonu aşan bir tiraj elde etmişti. Albümün bu kadar çok satmasının sebebi şarkıların seçkinliğinin yanısıra Sezen'in hitap kesimiydi. Sezen'i her kesimden insan dinliyordu. Aşka düşen de, aşktan kaçan da, arabesk dinleyen de, pop dinleyen de, varoşu da, zengin kesimi de Sezen'i dinliyordu artık. İçinde bu kadar tezatlık olan insan kesiminin bu albümde birleşmesi "Gülümse"'yi farklı yapan asıl etkendi. 1991'de bu albüme ait "Hadi Bakalım"'ın Avrupa'da single'ı çıktı. Bu signle da klibi olmamasına rağmen iyi bir satış elde etti.

1992'de Sezen yine vokalistlerine albüm yapmaya devam etti. Sertab Erener'i tanıttı bizlere. Sertab'ın ilk albümü "Sakin Ol" başarılı bir satış grafiği çizdi. Sertab'ın albümünden birkaç ay sonra sıra "Levent Yüksel"e gelmişti. Sezen Aksu, Aşkın ve Sertab'tan sonra Levent'in albümünün de prodüktörlüğünü üstlendi. "Med-Cezir" iyi bir tiraj elde etmiş olmasına karşın, satıştan daha önemli olan bu albümün günümüze klasik bırakmasıydı. Albüm, şarkıların güzelliği Levent'in yorumuyla birleşince Tuana, Med-Cezir, Beni Bırakın gibi klasikleri müziğimize kazandırmış oldu.

Sezen Aksu her zaman istediği müziği yapmıştı ama "Gülümse"'den sonra her şey daha da değişikti. Sezen Aksu müzik lüksüne ulaşmıştı. Bu lüks ilk meyvesini 1993 yılında verdi. Sezen, "Deli Kızın Türküsü" ile çıktı karşımıza. Sezen Aksu'nun alışılmış tarzında olmayan bu albüm, kapağına kadar değişikti. Sezen Aksu kitlesini seçmişti ve artık onlara müzik ziyafeti çekiyordu. Bu farklı albümde "Küçüğüm" ve "Masum Değiliz" ilk hit olan parçalardı. Bu albümün bir özelliği ve bir değişikliği daha müzik direktörünün Uzay Heparı olmasıydı.

Uzay, hızlı yaşamayı seviyordu, motosiklet tutkunuydu. 1994'ün, 20 Mayıs'ında Uzay motosikletiyle giderken park halindeki Demet Akbağ'ın arabasına çarptı. Zeynep Tunuslu ile henüz 6 aylık evliydi ve sadece bir gün önce bir çocuğunun olacağını öğrenmişti. 11 gün bitkisel hayatta kalan Uzay, 31 Mayıs günü 26 yaşında aramızdan ayrıldı motosiklet sevdasına. Sanat dünyasını, sevenlerini özellikle genç hayranlarını ve tabii ki Sezen'i yasa boğdu. Sezen, Uzay'ı, "Yas" parçasında sanırım hiçbirimizin yaşamayacağı duygularla yaşadı. Sezen "Yas"'ı kendisinin okuyamayacağını söylemişti ve şarkıyı Levent'in ikinci albümüne koydu. Bu çok özel parçayı Levent Yüksel'e vermesi en doğruydu. Çünkü Levent Yüksel de, Uzay'ın ölümünden sonra albümü bir milyona yakın satmasına rağmen Sezen Aksu'nun arkasında vokal yapacak, bas gitar çalacak kadar tevazu sahibi ve vefakar biriydi.

1 Kasım 1994'te çıkan Sertab'ın "Lâ'l" albümü Sezen Aksu prodüksiyonuydu, iyi bir satış başarısı elde etti. Bu albümün en önemli özelliği ise Uzay'ın anısına adanmasıydı.

1995 yılında Sezen yine farklı çıktı karşımıza. Buram buram Anadolu kokan şarkılar vardı "Işık Doğudan Yükselir"'de. Eleştirmenlere "Eski Sezen Aksu nerede?" diye sorduran bu albüm, müzik açısından en iyi Sezen albümlerinden biriydi. Yunus Emre'nin, Mevlana'nın ve Aşık Daimi'nin eserleri Sezen Aksu'nun yıllar geçtikçe daha da güzelleşen yorumuyla albümde yer aldı. Fahir Atakoğlu'nun da iki eseri vardı albümde. Bunlardan biri albümün hitlerinden, sanat müziği tınısıyla kulağımızı okşayan "Alâturka", diğeri ise özellikle kusursuz düzenlemesiyle "Yaktılar Halim'imi"'ydi. Gülümse'nin müziğini yapan Arto Tunç'un da bu albümde iki bestesi vardı. Albümde dikkat çeken bir dörtlük de Bedri Rahmi Eyüboğlu'na ait;

Bu Anadolu var ya bu Anadolu

Bu misli menendi görülmemiş cömert ana

Bu her yanı meme, bu her yanı dudak, bu her yanı gül

Bu zırnık almadan veren, habire veren yedi gül...

Bedri Rahmi Eyüboğlu

1997 yılının Aralık ayında piyasaya çıkan "Düğün ve Cenaze" yine çok eleştirildi. Öyle ki birkaç eleştirmen, Sezen'in ne dediğini anlamadığını bile yazmıştı. Bütün bu eleştiriler albümün kötü satmasında çok büyük etken oldu. Oysa albümün düzenlemeleri ve besteleri yine eşsizdi. Goran Bregoviç'i dünyaya tanıtan 9 tane Goran Bregoviç, 1 tane Kurtis Jasavev bestesinden oluşan albüm "Düğün ve Cenaze" adını Goran Bregoviç'in orkestrasından aldı. Albümün sözlerini ise Sezen, Pakize Barışta ve Meral Okay ile birlikte yazdı.

1998 yılında 'Düğün ve Cenaze' albümünün en büyük hiti "Erkekler"'in single'ı çıktı. 1998'in Nisan ayında ise Levent Yüksel'in üçüncü albümü "Adı Menekşe" piyasaya çıktı. Bir kez daha Sezen Aksu' nun prodüksiyonluk üstlendiği albüm çok başarılı bir yapıt olmasına rağmen belki de tanıtımının iyi yapılamaması nedeniyle iyi bir satış elde edemedi. Yine 1998'in Aralık ayında Sezen Aksu'nun albümü "Adı Bende Saklı" raflardaki yerini almıştı. Sezen bu kez albümüyle basından tam not aldı. Kimilerine göre eski Sezen dönmüştü. Albümdeki "Tutuklu" ve "Adı Bende Saklı" parçaları Sezen klasikleri arasında yerini aldı.

1999'un son günlerinde Sezen Aksu hayranlarına bir sürpriz yaptı ve "Sarı Odalar" single'ını piyasaya çıkardı. Parçaya klip 3. köprüyü protesto etmek için Arnavutköy'de çekildi.

2 Haziran 2000 günü Sezen yine yeni bir albümle, "Deliveren"'le, çıktı karşımıza. "Oh Oh", "Kahpe Kader" ve "Keskin Bıçak" albümün hit parçaları oldu ve bir milyona yakın bir tiraj elde etti. (Deliveren, içindeki şeytanla meleği yönlendiren anlamına gelmekte)

Sezen 2001 yılında sağlık problemleriyle ilgilendi. Temmuz'un sonunda ve Ağustos'un başında 6 konser veren Sezen, Park Orman'da yine çok şiddetli esti. Dev orkestrası ve sesiyle 6 gece hayranlarını büyüledi. Konser hediyesi olan Remix Maxi Single piyasaya sürülmedi, Sezen fanatiklerinin koleksiyonlarındaki yerini aldı. Maxi Single'da "Oh Oh" ve "Kahpe Kader"'in Kıvanç Kutlumuş tarafından düzenlenen ikişer remix'i bulunmakta.

Sezenin bir zamanki vokalisti Işın Karaca da 2001 yılında Eurovision'da Türkiye finaline kaldı ama yine aynı son yaşandı.

2001 yılının sonuna doğru Sezen Aksu'nun 6 yıldır vokalistliğini yapan Işın Karaca'nın albümü "Anadilim Aşk" piyasaya çıktı. Albüm yine bir Sezen Aksu prodüksiyonuydu.

21 Aralık 2001'den itibaren ve 2002'nin hemen başında Sezen, Efendy Show Theatre'daki konserleriyle sevenlerinin karşısındaydı.

20 Mayıs 2002 günü Sezen Aksu sevenlerine "Şarkı Söylemek Lazım" albümünü sundu. Bu albüm Sezen'in DMC firmasından çıkarttığı ilk albümüydü.

2002'in yazında da dolu dolu Sezen Aksu vardı. 12 Haziran'da Açıkhava'da konserlerine başladı Sezen. Sezen'in ilk ışığını Mart ayında Diyarbakır'daki konserinde verdiği sürprizi yaz sonunaydı. "Türkiye'nin bütün dillerini ve medeniyetlerini" bir araya getiren "Türkiye Şarkıları" isimli konser serisini sundu. Konserlerde Sezen'e Rum, Ortodoks, Ermeni ve Musevi korolarıyla birlikte Diyarbakır Belediyesi Çocuk Korosu da eşlik etti. Sahnede Türkçe, Kürtçe, Ermenice ve Rumca şarkılar, türküler söylendi. Diyarbakır Belediyesi Çocuk Korosu en büyük alkış alanlardandı. Sezen konserinin sonunda onbinlerce kişiyle birlikte "Şarkı Söylemek Lazım"'ı ve Mevlana'nın sözlerinden oluşan "Yeniliğe Doğru" şarkısını söyledi.

Her yaptığıyla kendinden söz ettiren Sezen bu sefer Türkiye'yi bambaşka sallamıştı. Günlerce televizyonlarda konuşulan, gazetelerde yazan "Türkiye Şarkıları"'nı 1 Eylül 2002 günü Hürriyet Gazetesi "Yasa Meclis"'ten, icraat Sezen'den' başlığıyla manşetten verdi.

Bu konser dizisi sadece Türkiye'de değil birçok ülkede de haber oldu. AP ajansının çektiği bir fotoğraf birçok ülkede yayınlandı.

2003 yılının başında Beşiktaş'ta BKM'de Unplugged konserler veren Sezen yoğun ilgi üzerine konserlerine önce Maltepe Yayla Sanat Merkezi'nde daha sonra Türkiye'nin değişik şehirlerinde devam etti.

2003 yazı bitmeden Sezen'in yeni albümü "Yaz Bitmeden" çıktı. Biri enstumantal olmak üzere 4 yeni şarkı içeren albümde ayrıca daha önce başka yorumcuların seslendirdiği Sezen Aksu şarkıları vardı. Yeni şarkılardan biri olan "Farkındayım"'a Van'ın Gevaş ilçesinde klip çekildi.

Sezen Aksu’nun uzun bir aradan sonra 2005 yılında piyasaya sürülen yeni albümü "Bahane", beklenenin de üzerinde ilgi gördü. Aksu’nun son şarkılarını dinlemek için sabırsızlanan müzikseverlerin yoğun ilgisi sayesinde albüm, ilk iki haftalık sürede 320 bin sattı.

Sezen Aksu aynı zamanda İstanbul gece eğlencesi anlayışına farklılık getiren Oba Bar'da ve 1997 yılında Uğur Yücel ile Bostancı Gösteri Merkezi'nde kabare türünde sahne gösterileri sergiledi.

Evlilikleri

1.evliliği : Hasan Yüksektepe ile evlendi, çok kısa bir süre sonra boşandı.

2.evliliği : 1974 yılının Kasım ayında Ali Engin Aksu ile evlendi.

3.evliliği : 10 Temmuz 1981 tarihinde Sinan Özer ile İstanbul'da evlendi ve aynı yıl oğlu Mithat Can Özer (d.11 Kasım 1981) doğdu. 1983 yılında boşandı.

4.evliliği : 1993 yılında gazeteci Ahmet Utlu ile evlendi. 1997 yılında boşandı.

Albümleri .

1977 - Allahaısmarladık

1978 - Serçe

1980 - Sevgilerimle

1981 - Ağlamak Güzeldir

1982 - Firuze

1984 - Sen Ağlama

1986 - Git

1988 - Sezen Aksu'88

1989 - Sezen Aksu Söylüyor

1991 - Gülümse

1993 - Deli Kızın Türküsü

1995 - Işık Doğudan Yükselir

1996 - Düş Bahçeleri

1997 - Düğün ve Cenaze

1998 - Adı Bende Saklı

2000 - Deliveren

2002 - Şarkı Söylemek Lazım

2003 - Yaz Bitmeden

2005 - Bahane

2005 - Bahane Remix

2008 - Deniz Yıldızı

2009 - Yürüyorum Düş Bahçeleri'nde...

2011 - Öptüm

2011 - Öptüm Remix

2013 - Kayıp Şehir

Ödülleri

1995 - Kral TV Video Müzik Ödülleri, Yekta Okur Özel Ödülü

2003 - MÜ-YAP Müzik Ödülleri, Yılın en çok satan albümü ödülü

2004 - MÜ-YAP Müzik Ödülleri, Yılın en çok satan albümü ödülü

2005 - POPSAV ödülü, En iyi sanatçı ödülü

2005 - Altın Kelebek 2005 TV Yıldızları Yarışması, En iyi Türk Pop Müziği kadın solisti

2006 - MÜ-YAP Müzik Ödülleri İki adet Diamond ödülü, Yılın en çok satan albümü ödülü

2005 - Altın Kelebek 2005 TV yıldızları yarışması, En iyi Türk Pop Müziği kadın solisti

2007 - Powertürk Müzik Ödülleri, En iyi Türk Pop Müziği kadın solisti

2008 - İZTO, "İzmir Şehrine Katkı Ödülü"İzmir'e katkı ödülü

2009 - Kral TV Video Müzik Ödülleri, En iyi kadın sanatçı ödülü

2009 - MÜ-YAP Müzik Ödülleri, MÜ-YAP özel ödülü

2012 - Kral TV Video Müzik Ödülleri, En iyi klip ödülü

Filmleri

1979 - Minik Serçe

1981 - Sezen Aksu Aile Gazinosu adlı müzikali

1983 - Neşeli Kuklalar

1986 - Bin Yıl Önce Bin Yıl Sonra müzikali

1990 - Büyük Yalnızlık

2012 - Max Maceraları: Kralın Doğuşu (seslendirme)

Şener Şen Kimdir?

Kemal Sunal ve İlyas Salman ile beraber oynadığı komedi filmleri ile izleyicilerin gönlünde taht kuran Türk sinema, tiyatro ve dizi oyuncusu. Ünlü sinema oyuncusu Ali Şen’in oğlu olan Şener Şen, tiyatro kökenli bir oyuncu olup, ufak yan rollerle sinema sektörüne girmiş, Arzu Film ile beraber çektiği komedi filmleri ile ünlü olmuş ve de kariyerinin son yıllarında oynadığı Muhsin Bey, Eşkiya ve Kabadayı gibi dram filmlerindeki başarısıyla Türkiye’nin yetiştirdiği en iyi oyunculardan birisi olduğunu kanıtlamıştır.

Şener Şen, 26 Aralık 1941 tarihinde, Adana’da dünyaya geldi. Komedi ve dram tarzındaki pek çok sinema filminde rol alan Yeşilçam’ın unutulmaz oyuncularından Ali Şen’in oğlu olarak dünyaya gelen Şener Şen, babası gibi oyuncu olma isteğiyle tiyatroya başladı.

İlk olarak 1958 yılında, Yeşil Sahne’de oyunculuğa başlayan Şener Şen, 1964-1966 yılları arasında öğretmen olarak Doğu Anadolu’da görev aldıktan sonra İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda yan rollerde yer alarak profesyonel oyunculuğa başladı.Şen, zaman içinde daha büyük rollerde görülerek mesleğinde ilerleme fırsatı yakaladı.

Tiyatronun yanı sıra dublaj sanatçısı olarak da çalışan Şen, 1967 yılında çekilen Sözde Kızlar adlı sinema filmi ile beyazperdeye adımını attı. 1971 tarihli Altın Prens Devler Ülkesinde adlı yapımda babası Ali Şen ile beraber rol alan başarılı oyuncu, 70’li yılların ilk yarısında pek çok filmde yan rollerde gözüktükten sonra asıl çıkışını 1975 yılında rol aldığı iki filmle yakaladı; Bizim Aile ve Hababam Sınıfı.

1975 tarihlinde vizyona giren, Rıfat Ilgaz’ın aynı adı taşıyan kitabından uyarlanan ve de yönetmenliğini Ertem Eğilmez’in yaptığı Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı, Şen’i şöhrete taşıyan yapım oldu. Kadrosunda Münir Özkul, Tarık Akan, Adile Naşit ve Kemal Sunal gibi pek çok ünlü ismi barındıran bu filmde Şen’in canlandırdığı sakar, beceriksiz ve saf beden eğitimi hocası Body Ekrem karakteri halk tarafından çok sevilince devam filmleri olan 1976 tarihli Hababam Sınıfı Uyanıyor, 1977 tarihli Hababam Sınıfı Tatilde ve de serinin son filmi olan 1978 tarihli Hababam Sınıfı Dokuz Doğurdu’nun kadrolarında da yer aldı.

Hababam Sınıfı serilerinde beraber rol aldığı iki aktör, Kemal Sunal ve İlyas Salman, Şen’in uzun bir süre boyunca çekeceği pek çok komedi filminde kendisiyle beraber rol oynadı. İlyas Salman ile beraber Banker Bilo, Çiçek Abbas, Dolap Beygiri gibi filmlerde rol alan Şen, Kemal Sunal ile beraber ise Süt Kardeşler, Tosun Paşa, Kibar Feyzo, Davaro gibi pek çok komedi filminde rol alarak unutulmaz bir ikili oluşturdu. Bu dönemde oynadığı filmlerde genellikle üçkağıçı, güvenilmez, kurnaz ama şansı sürekli kötüye giden bir karakteri canlandıran Şen, Kemal Sunal ve İlyas Salman’ın canlandırdığı saf karakter tiplemelerine çok iyi bir antitez oluşturarak unutulmayacak filmlere imza attı.

Şen’in kariyerinin olgunlaşma dönemi olarak tanımlanabilecek olan ve genellikle dram ağırlıklı filmlerde rol oynadığı dönemin başlangıcı ise 1984 yılına rastladı. İlk olarak 1984 tarihli, Ertem Eğilmez yönetmenliğinde çekilen Namuslu’da fazlasıyla dürüst ve onurlu olduğu için sistem tarafından kabul edilmeyen Ali Rıza karakterini canlandıran Şen, daha sonra ise 1985 tarihli Nesli Çölgeçen filmi Züğürt Ağa’da feodalizmin modernite içinde çözülmesini sonucunda Ağalık’tan vazgeçmek zorunda kalan bir köy ağasının İstanbul’da başından geçen maceraları başarıyla canlandırdı.

1985 tarihli Çıplak Vatandaş ve 1986 tarihli Milyarder, Şen’in yeni sinema anlayışının ekranlardaki temsilcileri olurken, 1987 yılında vizyona giren Muhsin Bey, Şener Şen’in sanat hayatındaki doruklardan birisini temsil etmekteydi. Yavuz Turgul’un senarist ve yönetmen olarak can verdiği Muhsin Bey, prensiplerine sonuna kadar bağlı, eski kafalı ve modası geçmiş bir müzik yapımcısı olan Muhsin Bey ve onun şöhret yapmak için çabaladığı yanık sesli genç sanatçı Ali Nazik’in hikayesini konu alıyordu. Değişen dünyada eski değerlere bağlı olarak yaşamaya çalışan Muhsin Bey karakteriyle Türk Sineması’nın başyapıtlarından birisine imza atan Şen, ayrıca bu film sayesinde ileriki yıllarda pek çok kez beraber kamera karşısına geçeceği Uğur Yücel ile de ilk defa bir başrolde beraber çalışma fırsatı yakaladı.

Muhsin Bey’in ardından 1987 yılında Selamsız Bandosu ve Zengin Mutfağı filmlerinde başrol oynayan Şen, 1988 tarihli Arabesk ile bir kez daha unutulmaz bir oyunculuğa imza attı. Yönetmenliğini Ertem Eğilmez, yapımcılığını ise Türker İnanoğlu’nun üstlendiği ve senaryosunda Gani Müjde’nin görev aldığı Arabesk, Türk sinemasında arabesk kültürünün izlerini çözümleyen ve de bu duruma traji-komik bir bakış açısı getiren kuvvetli bir absürd komedi ve hatta yer yer müzikal filmiydi. Müjde Ar ve rol arkadaşı Şener Şen’in fevkalede oyunculukları sayesinde film 26. Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Film ödülünü kazandı.

Arabesk sonrasında rol aldığı film sayısını azaltan ve de filmlerin aralarındaki süreyi uzatan Şener Şen, artık tam anlamıyla bir yıldız oyuncu portresi çiziyordu. 1990 yılında Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni ile Muhsin Bey karakterine yakın bir portre çizen başarılı oyuncu, 1992 yılında Yavuz Turgul yönetmenliğindeki Gölge Oyunu’nda Şevket Altuğ ile beraber başrolde yer aldı. Bir sonraki filmi Amerikalı ise Amerikan Pop Kültürü’nün ülkemizde yarattığı değişimlere eğlenceli bir bakış açısı getiren başarılı bir absürd komedi örneğiydi. Amerikan filmlerinden bire bir alınmış bölümlerle desteklenen (Evde Tek Başına, Temel İçgüdü vs..) Amerikalı, Lale Mansur, Taner Barlas ve Eray Özbal gibi başarılı oyuncuları bir araya getirdi.

Amerikalı’nın ardından üç yıl boyunca sinema filmi çekmeyen Şen, 1996 yılında Eşkiya ile beraber sinemalara geri döndü. Yavuz Turgul tarafından senaryosu yazılan ve de yönetilen Eşkiya, Baran adlı eski bir eşkiyanın 35 yıllık hapis hayatının ardından geçmişiyle hesaplaşmasını ve de Cumali adındaki genç bir serserinin hayatına dahil olmasını anlatırken bir yandan da uyuşturucu ve mafya ilişkilerine değiniyordu. Şen’i Uğur Yücel ile bir kez daha başrollerde bir araya getiren Eşkiya, uluslararası film festivallerinde ve de 19. Sinema Yazarları Derneği Ödülleri’nde pek çok ödül kazandı.

Eşkiya’nın vizyona girmesinin ardından sekiz yıl hiçbir sinema filmi çekmeyen Şen,bu süre içerisinde sadece 2000 yılında gösterime başlayan T.V. dizisi İkinci Bahar’da rol aldı. 2004 yılında vizyona giren ve başrollerini Meltem Cumbul’la paylaştığı Gönül Yarası’nda bir kez daha Yavuz Turgul ile beraber çalışma fırsatı bulan Şen, 2007 yılında ise senaryosunu Yavuz Turgul’un yazdığı ve yönetmenliğini Ömer Vargı’nın yaptığı Kabadayı’da rol aldı. Kenan İmirzalıoğlu, Aslı Tandoğan ve Rasim Öztekin gibi başarılı sanatçıların rol aldığı Kabadayı gişede 10.000.000 dolarlık bir hasılata imza atarken, eleştirmenler tarafından II. Eşkiya olarak nitelendirildi.

İki kez evlenen Şener Şen’in ilk evliliğinden bir kızı oldu. 1975 doğumlu olan kızı Bengü, babası ve dedesi gibi oyunculuğu seçmedi; hep kameralardan uzak durdu. Şener Şen ikinci evliliğini ‘Muhsin Bey’filminin çekimleri sırasında tanıştığı rol arkadaşı Sermin Hürmeriç ile yaptı. 1989’da evlenen çift, Şener Şen’in bir başka hit filmi Eşkıya’dan sonra 11 yıllık evliliklerini 2000 yılında bitirdi.

Şener Şen’in yakın zamanda vizyona girmesi beklenen filmleri arasında ise Av Mevsimi yer alıyor.     

Kaynak: Diyarbakır Söz