Güzeller güzeli Diva lakaplı efsane sanatçı Bülent Ersoy, yakışıklı sevgilisi Berk Yılmaz ile evleneceği ile ortaya atılan iddialara sonunda olaylı bir şekilde açıklık getirdi. Sevgililer günü için sahne alan efsane sanatçı Bülent Ersoy, açıklamalarıyla gündeme bomba gibi düştü.
Bülent Ersoy sevgilisi Berk Yılmaz'la evleneceği iddiasına verdiği olaylı ‘cevap gündeme bomba gibi düştü.
Bülent Ersoy’un açıklamaları şu şekilde…
''Evet evleniyorum ve de hamileyim. Bu ne kadar doğruysa o haberler de o kadar doğrudur.'' diyerek ''Artık evlenmem, benim evlilik defterim kapandı. Beni öyle bir çarpacak ki ancak o zaman dediğiniz olur ama şu an için Türkiye’de beni çarpacak kadar yakışıklı erkekte yok o aşkı yaşayacak adam da'' diyerek cevapladı.
Giydiği sahne kıyafetlerinden saçlarını yapan kuaförüne kadar hepsine övgüler yağdıran Diva, “Benim makyajım bile olay olay olay” diyerek sözlerine devam etti. “Türkiye’deki en büyükler her zaman benimdir. Ben en büyükler ile çalışırım. İşte bu yüzden en iyisi benim. Gerisi tırı vırı” şeklinde konuştu.
Bülent Ersoy Kimdir?
Bülent Ersoy, 1952 yılında Malatya’da dünyaya geldi. Annesi Naciye Poyraz'dır. 1960 yılına kadar Malatya’da kaldı. Daha sonra ailesiyle birlikte İstanbul'a göç etti. Esas adı Bülent Erkoç’dur. Çok küçük yaşlardan itibaren müzikle ilgilenmeye başladı. Melahat Pars, Rıdvan Aytan gibi üstadlardan ve belediye konservatuarı hocalarından özel dersler aldı. İstanbul Belediye Konservatuarı'nı bitiren değerli sanatçı, aldığı akademik terbiye vasıtasıyla hem Tanrı vergisi sesini hem de müzikal tecrübelerini geliştirme fırsatı buldu.
İlk olarak 1970 yılında Üsküdar Fıstıkağacı’nda dönemin ilk aile gazinolarından birisi olan “Özlem” Aile Gazinosu'nda sahneye çıkarak sahne hayatına başladı. Fikret Torun’un Sunar Konser Bürosu olarak düzenlediği ses yarışmasına katılarak bu yarışmada birinciliği kazanmış ve 1000 lira para ödülü almıştır. Sonrasında bu gazinoda üç ay kadar assolist olarak çalışmıştır.
1971 yılında Saner Plak'tan çıkan kırkbeşlik plağı ilk albüm çalışması oldu. Bu çalışmada, güfte ve bestesi bestekâr Muzaffer Özpınar'a ait "Lüzûm Lalmadı" ve "Neye Yarar Gelişin" adlı eserleri seslendirdi. Sahneye ilk adımını 1974 yılında Büyük Maksim Müzikholleri'nde attı ve müzik dünyasına bomba gibi düştü. Ancak gerçek soy ismi Erkoç olan sanatçının soyadı Müjdat Gezen tarafından Ersoy olarak değiştirilmiştir. Bu yıllardan itibaren gerek ismi gibi "bülend-paye" sesiyle gerekse hanımefendi kişiliğiyle Türk halkının beğenisini kazandı.
Bülent Ersoy, Müzeyyen Senar Ekolü'nün temsilcisi olarak başladığı sanat hayatında, akademik sanat kariyerinin de yüksek olması hasebiyle olağanüstü bir yorumcu ve büyük bir tavrın sancaktarı oldu. "Baharı Bekleyen Kumrular Gibi", "Dert Çekmeye Gidiyorum" gibi her okuduğu şarkıyla grafiği sürekli yukarı tırmandı. O yıllarda TRT'ye, musikimizin bahtsızlığından ötürü kenara itilmiş, klasik makamlarda eski ve kalıcı eserler yorumladı. Yetmişli yılların ortasında daha da ileri giderek; o günkü müzik piyasasında pop, arabesk ve fantezi vb. gibi ticari şarkılar revaçta olmasına karşın Itrî'nin "Tut-î Mucize-I Gûyan"ı gibi eserlerden oluşan koyu klasik bir uzunçalar yaptı. Bu ilk uzunçalar çalışması müzik piyasasında ki tüm hesapları altüst etti ve satış rekoru kırdı.
Ağustos 1980'de İzmir Fuarı'nda seyircilerden gelen tezahürat sonrası göğüslerini açınca İzmir Cumhuriyet Savcılığı, hakkında soruşturma açtı. Eylül 1980'de İzmir Kordon'daki evinde bir hâkime hakaret edince tutuklanarak 45 gün hapis cezası aldı ve Buca Cezaevi'nde tutuklu kaldı.
14 Nisan 1981'de Londra'da Charring Cross Hastanesi'nde geçirdiği cinsiyet değiştirme ameliyatıyla kadın oldu, ancak “pembe nüfus kağıdı” alması yıllar sonra, sahne yasağını da kaldıran dönemin başbakanı Turgut Özal'ın öncülüğünde çıkartılan bir kanun sayesinde oldu.
Bülent Ersoy’a 12 Eylül darbesi sonrası Haziran 1981'de diğer travesti ve transseksüel sanatçılarla birlikte sahne yasağı getirildi. Bu dönemde kariyerine Almanya'da devam eden sanatçı orada Türk filmlerinde oynamaya devam etti, bir müddet de Avustralya'da yaşadı. 1988 yılında Türkiye’ye döndü.
Yurtiçinde ve yurtdışında yüzlerce konser veren Bülent Ersoy, "Düşkünüm Sana", "Yaşamak İstiyorum", "Biz Ayrılamayız" ve "Ablan Kurban Olsun Sana" gibi satış grafiği çok yüksek albümlere imza attı. 1995 tarihini taşıyan "Benim Dünya Güzellerim", S Müzik etiketiyle çıkan ilk albümü oldu. Selçuk Tekay'ın müzik yönetmenliğini, Özkan Turgay'ın aranjörlüğünü yaptığı albümde on şarkı seslendirdi. Aynı yıl janrına ve yorumuna uygun olarak "Alaturka 95" adında bir albüm yaparak Klasik Türk Musikisi'ne hizmetini de eksik etmedi. Muzaffer Özpınar'ın yönetmenliğini yaptığı albümde Hacı Arif Bey, Münir Nureddin Selçuk, Selahaddin Pınar, Kadri Şençalar, İsmail Hakkı Bey, Kemani Serkis Efendi gibi birçok üstâdın eserlerine yorumuyla hayat verdi. Ondört eserin yeraldığı çalışmada; "Aziz İstanbul", "Dönülmez Akşamın Ufkundayım", "Nerelerde Kaldın Ey Servi Nazım" gibi klasik eserlerin yanında "Alıverin Bağlamamı Çalayım" ve "Karam" adlı iki de anonim türküye de yer verdi.
1989 yılında Adana'da verdiği bir konser sırasında bir seyirciden gelen "Çırpınırdı Karadeniz" adlı isteği okumadığı için Hacı Tepe isimli kişi tarafından kurşunlanarak bir böbreğini kaybetti.
Bülent Ersoy, bir sonraki çalışmasını 1997 yılında yayınladı. "Maazallah" ismini taşıyan albüm, piyasaya sürülmeden dahi yüksek siparişler aldı ve büyük yankı uyandırdı. Albümün hazırlık aşamasında bu sefer Halil Karaduman ve Osman İşmen'le çalışan sanatçı, popüler şarkılardan ve anonim türkülerden oluşan bir repertuar seslendirdi. Albüme ismini veren "Maazallah" adlı şarkısının video klibi ise büyük ses getirdi. Bülent Ersoy'un son albümü ise 2002 senesinde çıkardığı "Canımsın" albümüdür.
Otuz yıla yaklaşan sanat yaşamında pek çok ilke imza atan Bülent Ersoy, dünyaca ünlü yıldızların sahne aldığı salonlarda konser verdi. 1980 yılında London Palladium'da ve 1983 yılında Madison Square Garden'da sahne alan ilk Türk sanatçısı oldu. 30 Mart 1997'te ise Ümmü Gülsüm'den sonra, etnik müzik sazlarıyla Paris Olympia müzikholünde sahne alan ilk sanatçı oldu. Dario Moreno'dan sonra Olympia'da konser veren ilk Türk sanatçısı olan Bülent Ersoy, elli kişiden oluşan orkestrasıyla dört saat süren bir program sundu.
Bugüne değin otuzun üstünde albüme imzasını atan sanatçı, Türk Müzik Tarihi'ne ismini altın harflerle yazdırdı ve klasik, alaturka şarkılar alanında gelmiş geçmiş en önemli yorumcular arasında yer aldı. Müzik yaşamı boyunca sayısız ödül aldı. Herkesin takdirini kazanan geniş entervalli ve yüksek volümlü sesi, Japonya'da ses laboratuvarlarında yapılan testler sonucu "yüzde yüz kusursuz" bulundu ve 1997 yılında Uluslararası Montu Merid Müzik Doktoru ünvanıyla ödüllendirildi.
Evlilikleri
1. evliliği :1998 yılında Cem Adler ile evlendi, 1999 yılında boşandı.
2. evliliği : 2007 yılında Armağan Uzun ile evlendi, 2008 yılında boşandı.
Popstar Alaturka adlı şarkı yarışmasında jüri üyeliği yapmıştır.
Albümleri
1973 - Ah Tut-i Mucize Guyem
1975 - Şöhretler
1975 - Konser 1
1976 - Toprak Alsın Muradımı
1976 - Bir Tanrıyı Bir de Beni
1976 - Konser 2
1977 - Konser 3
1978 - Orkide 1
1978 - Ölmeyen Şarkılar
1979 - Orkide 2
1979 - Meyhaneci
1980 - Dolmamış Çilem
1980 - Beddua
1981 - Mahşeri Yaşıyorum
1981 - Yüz Karası
1983 - Ak Güvercin
1983 - Ne Duamsın Ne De Bedduam
1984 - Düşkünüm Sana
1985 - Yaşamak İstiyorum
1986 - Anılardan Bir Demet
1987 - Avustralya Konseri
1987 - Suskun Dünyam
1988 - Biz Ayrılamayız
1988 - Anılardan Bir Demet
1989 - Öptüm
1989 - İstiyorum
1989 - Şiirlerle Şarkılarla
1989 - Seçmeler
1989 - Bizim Hikayemiz
1991 - Bir Sen, Bir De Ben
1992 - Ablan Kurban Olsun Sana
1993 - Sefam Olsun
1995 - Benim Dünya Güzellerim
1995 - Alaturka 95
1997 - Maazallah
2000 - Alaturka 2000
2002 - Canımsın
2011 - Aşktan Sabıkalı
Filmleri
1976 - Sıralardaki Heyecan
1977 - Ölmeyen Şarkı
1978 - İşte Bizim Hikayemiz
1980 - Beddua
1981 - Yüz Karası
1984 - Acı Ekmek
1984 - Asrın Kadını
1985 - Tövbekar Kadın
1986 - Efkarlıyım Abiler
1988 - Biz Ayrılamayız
1989 - Anılar
1989 – İstiyorum
Müjdat Gezen Kimdir?
Türk tiyatro ve sinema oyuncusu, şair, yazar, oyun yazarı. Türk tiyatro ve sinema tarihine çeyrek asırlık sanat geçmişiyle hizmet etmiş olan Gezen, mizah ve güldürü türünde akla gelen ilk isimlerden biridir. Özellikle "Azmi" ve "Darbukatör Baryam" tiplemeleriyle hafızalara kazınan usta oyuncu, devlet ya da herhangi bir kurumdan yardım almaksızın, tamamen kişisel birikimleriyle kurduğu, ücretsiz hizmet veren Müjdat Gezen Sanat Merkezi ve yine kendi adını taşıyan tiyatroyla, Türkiye'deki gösteri sanatlarının gelişimine ve yeni yeteneklerin ortaya çıkmasına büyük katkı sağlamaktadır.
Müjdat Gezen, 29 Ekim 1943 tarihinde İstanbul'un Fatih semtinde, eski TRT müzisyenlerinden Necdet Gezen ile Macide Hanım'ın oğlu olarak dünyaya geldi. Oyunculuk yeteneğinin farkına varan ilkokul öğretmeninin zoruyla ilk defa 1953 yılında, "Küçük Çiftçiler" adlı bir ilkokul piyesiyle sahnelere adım attı. Sanatın diğer dallarıyla da alakalı olan küçük oyuncunun yazdığı şiirler de, aynı yıl Doğan Kardeş adlı çocuk dergisinde yayımlandı. İlerleyen yıllarda, İstanbul Radyosu bünyesinde kurulmuş olan Çocuk Klübü korosuna katılarak, şarkı söylemeye başladı.
Eğitim hayatına başladığı Hırka-ı Şerif İlkokulu'ndan mezun olduktan sonra orta öğrenimine Karagümrük Ortaokulu'nda devam eden Gezen, ikinci sınıfta ardarda iki defa kalınca, babası tarafından birçok sosyal faaliyetten men edildi. Gezen'in en ağırına gidense, konulan tiyatro yasağı olmuştu. Çünkü o dönemlerde, bir yandan amatör tiyatro topluluklarına katılıyor ve çeşitli oyunlarda rol alıyordu. Bu cezaya razı gelmek istemeyen küçük Gezen'le bir anlaşma yapan baba Necdet Bey, okulu daha fazla fire vermeden bitirmesi durumunda, kendi eliyle onu tiyatroya yazdıracağı sözünü verdi oğluna.
Ortaokulun arından lise öğrenimi için, dönemin birçok ünlüsüne eğitim vermiş ve Türkiye'de ilk defa ders dilini Türkçeye çevirmiş okul olan Vefa Lisesi'ne giden Gezen, Uğur Dündar ve Kemal Sunal ile burada tanıştı ve arkadaşlıkları uzun yıllar boyunca devam etti. 1959 yılında, 16 yaşındayken, sahne sanatlarına duyduğu ilgiyi ve yeteneğini görmezden gelmeyen ve anlaşmaları uyarınca sözünü tutan babası Necdet Bey, onu İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları'na yazdırdı ve arkadaşı olan sahne amiri Kemal Tözem'e emanet etti. Böylece, 1960 yılında profesyonel oyunculuk hayatına adım atmış olan Gezen'in kariyeri, bu dönemden sonra hızlı bir yükselişe geçti.
Gezen, 1961 yılında, İstanbul Belediyesi Konservatuarı'nın açtığı sınavı kazanarak Tiyatro Bölümü'ne girdi ve eğitiminin yanı sıra burada sahnelenen oyunlarda rol almaya başladı. Ertesi yıl, yönetmenliğini Yılmaz Atadeniz'in yaptığı "Yedi Kocalı Hürmüz" filmi ile ilk defa kamera önüne geçti. Sonrasında, 1963 yılında, Muammer Karaca ve Münir Özkul tiyatrolarında oyunculuğa devam ederek, kamudan özel sektör sahnelerine adım attı. Aynı yıllarda, şiirleri ve bazı amatör tiyatro oyunları çeşitli kültür-sanat dergilerinde yayımlandı.
1964 yılında askerlik görevini yerine getiren Gezen, bu dönemde oyun yazarlığına ağırlık verdi. 1966'da ise, Ulvi Uraz Tiyatrosu'nda rol almaya başladı. Aynı dönemde, "Denizciler Geliyor" adlı komedi filminde oynadı. Ertesi yıl, kendisi gibi oyuncu arkadaşlarıyla biraraya gelerek "Halk Oyuncuları" adlı bir oluşuma imza attı. Profesyonel oyunculuk yaşamının sekizinci yılında, 1968'de, ilk defa kendi adını taşıyan özel tiyatrosunu kurdu. Öte yandan da İstanbul Tiyatrosu'nda rol almaya devam etti. Aynı yıl, Güzin Hanım'la hayatını birleştirdi ve bu evlilikten iki yıl sonra Elif adını verdikleri bir kızı dünyaya geldi. 1969'da "Berduş" ve 1970 yılında da "Kara Gözlüm" adlı sinema filmlerinde rol alarak beyaz perdede boy gösterdi. Bu dönemde, Uğur Dündar ve Perran Kutman'la birlikte, izleyici tarafından çok büyük ilgiyle karşılanan televizyon programları hazırladı. Bu ilginin nedeni ise, ülkenin sosyal durumuna yönelik eleştirel bakış açısını, komedi unsurlarıyla birleştirerek işlemesiydi.
Hayat görüşü, tiyatro oyunculuğu, yaşamı ile ilgili birçok kitap kaleme almış olan Müjdat Gezen, ilk kitabını 1975 yılında yayımladı. Savaş Dinçel'le birlikte yazdığı, "Çizgilerle Nazım Hikmet" adlı kitap, dönemin çalkantılı siyasi ortamının, düşünce özgürlüğüne yönelik olumsuz yansımalarından nasibini aldı ve Gezen tutuklanarak cezaevine girdi. Ancak bu durum, onun yazmasına ve üretmesine engel olmadı. 1982'de, kendi yayınevini kurarak, yazdığı kitapları buradan yayımlamaya başladı. Bu dönemden başlayarak uzun yıllar, İstanbul Belediye Konservatuarı ile İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı'nda öğretmenlik yaptı ve Türk Tiyatrosu derslerine girdi. Ayrıca, 1980 yılında, ünlü meddah üstadı İsmail Dümbüllü adına her yıl düzenli olarak verilecek bir tiyatro ödülü oluşturdu.
Yine 1982'de, o dönemler üniversitede öğretim görevlisi olan güldürü üstadı Kandemir Konduk'la biraraya gelerek, "Güldürü Üretim Merkezi"ni (GÜM) kurdu. Televizyon programlarından tiyatro sahnelerine, gazetelerin ve dergilerin güldürü sayfalarına kadar birçok alanda hizmet veren GÜM, bu faaliyetlerinin yanı sıra, birçok genç mizah yazarına da kapılarını açtı ve onların kariyerlerine önemli katkılarda bulundu. Aynı zamanda, Türkiye'nin gündemini belirleyen belli başlı birtakım gazetelerin de mizah sayfalarının koordinatörlüğünü yapan Gezen, 1981 ve 1983 yıllarında, çok beğenilen "Gırgıriye" adlı seri filmlerde rol aldı ve canlandırdığı "Darbukatör Baryam" tiplemesiyle hafızalara kazındı. 1984'de "Gülümseyen Dünya" ve 1986'da "Kobay" adlı filmlerin çekimi için bu defa kamera arkasına da geçen usta oyuncu, sinema çevrelerinin görüşüyle paralel bir şekilde, kendini yönetmenlik konusunda başarılı bulmadı. Kısa süren ilk evliliğinin ardından Gezen, 1988'de ikinci kez Leyla Turgut'la nikah masasına oturdu
1991 yılına gelindiğinde, tüm malvarlığını satmasının yanı sıra, büyük bir borç yükünün altına girerek, İstanbul Kadıköy'de satın aldığı eski bir köşkü restore ettirerek "Müjdat Gezen Sanat Merkezi"ni (MSM) kurdu. Ekranlarda ve sahnelerde gördüğümüz birçok başarılı yeni yeteneği bünyesinden çıkaran bu sanat merkezinin en güzel yanı, eğitimin ücretsiz olmasıydı. Ancak, o dönemlerde ücretsiz okul açmak yasak olduğu için, bu teşebbüsü nedenyile Gezen, iki yıl boyunca hapis cezasıyla yargılandıysa da sonunda beraat etti ve okul da ücretsiz eğitim vermeyi sürdürdü. 1992 yılında, MSM bünyesinde "MSM Ormanı"nı kurarak, başarılı bir sosyal projeye daha imza attı. Sanat yaşamı boyunca "Hamlet"i canlandırmak istemiş olan oyuncu, rol aldığı üç oyunda da figüranlıkla yetinmek zorunda kalsa da, 1995'de kaleme aldığı "Hamlet Efendi" oyunuyla ödüle layık görüldü ve bu oyun Devlet Tiyatroları'nda sahnelendi.
1996 ile 1998 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde mizah yazıları ve fıkralar yazan Gezen, 1997 yılında ise, Devlet Tiyatroları'nda oyun yönetmenliği yaptı. Bu dönemde yönettiği oyunlardan "Babam", ödüllendirildi. 1998 yılına gelindiğinde, yine oldukça yüklü bir maddi külfet altına girerek, ilk defa kendi adıyla özel bir tiyatro kurma hayaline kavuştu. 2000 yılında, "Bir Milyara Bir Çocuk", "Gerçek Niyazi" ve 2001'de "Hırsız" gibi televizyon yapımlarında rol aldı. Aynı yıl, yine MSM bünyesinde, eski sinema ve tiyatro emektarlarının geri kalan hayatlarını daha sağlıklı ve huzurlu bir ortamda geçirmesi amacıyla bir huzurevi açtı. 2002'de, "Abdülhamit Düşerken" ve "Papatya ile Karabiber" adlı sinema yapımlarında yer alan Gezen, büyük beğeni toplayan "Cennet Mahallesi" adlı komedi dizisinde de, "Darbukatör Baryam" tiplemesini anımsatan "Yunus Baba" karakteriyle ekranlarda göründü.
Yaklaşık 50 yıllık sanat hayatı boyunca, yüz kadar sinema filminde, elli civarında tiyatro oyunuyla binden fazla radyo ve TV skecinde yer alan Müjdat Gezen, görsel sanatların yanı sıra, yazın çalışmalarıyla da gündeme gelmiş ve 38 tane kitap kaleme almıştır. Bu kitapların dokuzu üniveristelerde yardımcı ders kitabı olarak okutulmaktadır. Özellikle Aziz Nesin'i anlattığı "Ç.Arkadaşım Aziz Nesin", "Ustalarım", "İkibuçuk Lira İçin", "Komikler Ağlamaz", "Eşeğin Karnındaki Elmas", "Bir Bulut Olsam", "Şiirim Geldi Bırakın Beni" (şiir kitabı), "Artiz Mektebi", "Oyunculuk Eğitimi", "Oyuncunun El Kitabı", "Galiba Ben Sanatçıyım" yazdığı kitaplardan bazılarıdır. "Ağlama Palyaço Makyajın Bozulur / Müjdat Gezen Kitabı" da Halit Kıvanç tarafından kaleme alınmıştır. 25'in üzerinde tiyatro oyunu, 8 sinema filmi ve 5 TV dizisinin de yönetmenliğini üstlenmiştir. Aşırı derecede simetri, denge ve hastalık takıntısı vardır.
Evlilikleri
1.evliliği: sanatçı Gün İrk ile evlendi. Elif (d.1970) adında bir kızı vardır. 12 yıl evli kaldıktan sonra boşandılar. 2.evliliği : 1988 yılında Leyla Turgut ile evlendi. Tiyatro :
2012 - 1881 (oyun) : Müjdat Gezen - Müjdat Gezen Tiyatrosu
2010 - Mustafam Kemalim : Tuncer Cücenoğlu - Müjdat Gezen Tiyatrosu
2008 - Aptal (oyun) : Müjdat Gezen - Müjdat Gezen Tiyatrosu
2007 - Sınıf Bunadı : Müjdat Gezen - Müjdat Gezen Tiyatrosu
2006 - Hamlet : William Shakespeare - Müjdat Gezen Tiyatrosu
1999 - Yedi Kocalı Hürmüz : Sadık Şendil - Yayla Sanat Merkezi
1998 - Hababam Sınıfı : Rıfat Ilgaz - Yayla Sanat Merkezi
1996 - Hamlet Efendi : Müjdat Gezen - Bursa Devlet Tiyatrosu
1996 - Sersem Kocanın Kurnaz Karısı : Haldun Taner - Trabzon Devlet Tiyatrosu
1987 - Artiz Mektebi : Müjdat GezenKandemir Konduk - Şan Tiyatrosu
1978 - Vatan veya Memleket : Sadık ŞendilMuzaffer İzgüUmur Bugay - Müjdat Gezen Tiyatrosu
1977 - Palyaço (oyun) : Müjdat Gezen - İstanbul Şehir Tiyatrosu
Filmleri
1963 - Yedi Kocalı Hürmüz
1966 - Denizciler Geliyor
1967 - Zilli Nazife
1968 - Yakılacak Kitap
1968 - Kader
1968 - Eşkiya Halil
1969 - Berduş
1969 - Erkek Fatma
1970 - Cafer Bey
1970 - Kara Gözlüm
1970 - Vur Patlasın Çal Oynasın
1971 - Ateş Parçası
1971 - Hasret
1971 - Mıstık
1971 - Sürgünden Geliyorum
1971 - Yalnız Değiliz
1971 - Yavru ile Katip
1972 - Aşk Sepeti
1972 - Rüyalar Gerçek Olsa
1974 - Aman Ne Gırgır
1974 - Palavracılar
1974 - Uyanık Kardeşler
1975 - Adamını Bul
1975 - Aptal Şampiyon
1975 - Hababam Taburu
1975 - Kara Yemin
1975 - Pembe Panter
1975 - Televizyon Çocuğu
1976 - Mahallede Şenlik Var
1976 - Şöför Mehmet
1978 - Çaresiz
1979 - Gül Hasan
1981 - Gırgıriyede Şenlik Var
1981 - Gırgıriye
1981 - Deliler Koğuşu
1981 - Bizim Sokak
1982 - Görgüsüzler
1983 - Gırgıriyede Cümbüş Var
1984 - Bizimkiler - Of Of Emine
1984 - Gülümseyen Dünya
1984 - Gırgıriyede Büyük Seçim
1984 - Çalsın Sazlar
1986 - Bekçi
1986 - Belalı Kaynana
1986 - Kaynanam Tatilde
1986 - Bu Muhtar Başka Muhtar
1986 - Güldürme Beni
1986 - Kobay
1987 - Bütün Kuşlar Vefasız
1987 - Homoti
1987 - Kahraman Hamamcı
1987 - Kocamın Karısı
1989 - Güzel Bir Gün İçin
1989 - Garip Bir Cinayet
1990 - Bir Milyara Bir Çocuk
1992 - Seni Seviyorum Rosa
1995 - Azmi
2000 - Gerçek Niyazi
2001 - Hırsız
2002 - Abdülhamit Düşerken
2002 - Darbukatör Baryam
2002 - Papatya ile Karabiber
2003 - Deliyle Geçen Gece
2003 - Hayat Bilgisi
2003 - Peki Olur Şekerim
2004 - Cennet Mahallesi
2004 - Taşı Sıksam Suyunu Çıkarırım
2006 - Bir İhtimal Daha Var
2007 - Hicran Sokağı
2007 - Şöhret Okulu
2009 - Yedi Kocalı Hürmüz
2009 - Suluboya
2010 - Memlekette Demokrasi Var
2010 - Sessizlerin Sesi
2012 - İbret-i Ailem
Perran Kutman Kimdir?
Gerçek adı Perran Kanat olan sanatçı, özellikle komedi türünde çok başarılı performanslar sergilemiş, Perihan Abla dizisinde canlandırdığı karakterle 7'den 70'e tüm TV izleyicisinin gözdesi olmuştur. Türk tiyatrosunun ve sinemasının yetiştirdigi en yetenekli bayan oyunculardan biri olan Kutman, kariyeri boyunca rol aldığı tüm yapımlarda saygın duruşunu korumuştur. Gırgıriye, Görgüsüzler, Hababam Sınıfı Dokuz Doğuruyor, Köyden İndim Şehire sanatçının önemli filmlerinden bazılarıdır.
1949 yılında İstanbul'da dünyaya geldi. Küçük yaşta oyunculuğa ilgi duymaya başlayan Kutman, İstanbul Belediye Konservatuarı'nda öğrenim gördü. Mezuniyetinin ardından tiyatroya geçiş yaptı ve 1967`de Ulvi Uraz Tiyatrosu`nda sahneye çıktı. İlerleyen yıllarda kendisiyle yapılacak bir röportajda ilk sahne deneyimi hakkında şunları söyleyecekti:
Ulvi Uraz'da profesyonel hayatıma başladım. Mükemmel bir hocaydı. Sahne tahtasına saygıyı öğrendim.
Kutman daha sonra sırasıyla 1969'da Nisa Serezli, 1973'te Sezer Sezin, 1980'de Miyatro adlı tiyatro topluluklarında sahne aldı. Tiyatrodaki son performansı 1987 tarihli Artiz Mektebi adlı oyundu.
Önemli rolleri başarıyla canlandıran sanatçı, Yeşilçam'ın da ilgisini çekmişti. Sonunda 1971 yılında sinema dünyasına adım attı ve Müjdat Gezen'le başrollerini paylaştıkları "Kaynanam Tatilde" isimli filmle izleyiciye merhaba dedi. Türk sinemasının unutulmaz yapımlarından Köyden İndim Şehire, Salak Milyoner ve Hababam Sınıfı'nda yardımcı rollerde göründükten sonra Gırgıriye filmindeki Sabahat karakteri ile hafızalara kazındı. Kutman artık Türk sinemasının en çok aranan kadın oyuncularından biriydi.
Oyuncu kendisini TV izleyicisiyle buluşturan birçok projede yer aldı. Bunların en önemlilerinden biri de Müjdat Gezen'le birlikte gerçekleştirdikleri showlardı. İlerleyen yıllarda ise televizyon tarihinin en çok izlenen dizilerinden biri olan ve Kutman'la özdeşleşen Perihan Abla'da unutulmaz bir oyunculuk sergiledi. Dizi sona erdiğinde çekimlerin gerçekleştirildiği Kuzguncuk'ta bir sokağa adı verildi. Bu dönemden itibaren artık TV dizilerinde rol almaya başlayan oyuncu Kızlar Yurdu, Şehnaz Tango, Bir Kadın Bir Erkek, Üzgünüm Leyla ve son olarak da Hayat Bilgisi isimli diziyle hayranlarıyla buluştu.
Sadece bir projeye odaklanarak çalışan ve prensipleriyle adından başarıyla söz ettiren Kutman kendisi gibi oyuncu olan merhum Hüseyin Kutman'la evlenip boşanmış, ikinci evliliğini müzisyen Koral Sarıtaş ile yapmıştır.
Perran Kutman, 2014 yılında “Ah Neriman” adlı dizide Sezin Akbaşoğulları, Tarık Ünlüoğlu, Avni Yalçın ile başrolde oynadı.
Dario Monero Kimdir?
Dario Moreno’nun gerçek adı David Arugete’dir. 3 Nisan 1921’de Aydın’da dünyaya gelmiştir. Musevi asıllı Türk gitarist, piyanist ve sinema oyuncusu ve başarılı bir besteci.
Aydın’da tren istasyonunda çalışan, sefarat olan babası trajik bir şekilde vurulup ölünce yetim kaldı. Bu olaydan sonra annesi ile İzmir'e Musevi Mahallesine, Mezarlıkbaşı semtine yerleştiler. Dört kardeşi daha olan Dario Moreno, annesi Madam Roza tarafından ikinci kez evlenirken ve geçim sıkıntısından dolayı “Nido De Guerfanos” Sefarad yetimhanesine bırakıldı. Dört yaşına değin yetimhanede kalan Moreno daha sonra Musevi ilkokulunu bitirdi.
Gençlik yıllarında pek çok farklı işte çalıştı. En yakın çocukluk dostu Alber Dinar'dır. Çalıştığı yıllarda kendini yetiştirdi ve “Kardıçalı” işhahında yanında getir götür işlerinde çalıştığı İzmir'in ünlü avukatlarından birinin katipliğine yükseldi. Ayrıca geceleri Milli Kütüphane’de geceleri Fransızca çalışıp, dilini geliştirip, kısa bir zaman içersinde bu dili öğrendi. Yine bu sıralarda başlayan gitar merakını, eline geçen bir gitar vasıtası ile geliştirdi ve sokak aralarında napoliten şarkılar söylemeye başladı. Türk çiftetellisini Yahudilerin yüzyıllardır yaşattığı ladino dilinde, egzotik ve romantik bir tarzda yorumladı. Aynı dönemlerde Bar-Mitsva (13 yaş) törenlerinde şarkılar söylemeye başladı. Gençlik çağlarında 17 - 18 yaşlarına geldiğinde de semtinde ve İzmir'de iyice tanınır olmuştur.
Dario Moreno İkinci Dünya Savaşı sıralarında askerliğini piyade olarak Akhisar Orduevi'nde yaptı. Burada caz orkestrasında solistlik yaptı ve yine Konya ile Adana'daki askeri yerlerde sahneye çıktı. Askerlik döneminde müzik ile daha içli dışlı olan Moreno İzmir Kordon'da bulunan NATO binasının yerindeki Marmara Gazinosu'nda da sahneye çıktı.
Dario Moreno ilk konserini ise Konak vapur iskelesinin üzerindeki gazinoda verdi. Moreno müzisyenliğini biraz daha ilerletince maddi durumu da düzeldiğinden, annesi Madam Roza ile birlikte Mithatpaşa Caddesi üzerinde bulunan Karataş semtindeki Asansör Sokağı'na taşındı. Sokağın bugünkü adı Dario Moreno Sokağı'dır.
Gittikçe daha da ünlenen Dario Moreno'nun şöhreti İzmir Palas otelinde iyice parladı. Askerlikten sonra ise Moreno bir süre İstanbul Fenerbahçe'deki “Belvu” gazinosunun sahnesine çıkmaya başladı. Bu arada Moreno, Ankara'da bulunan Bomonti gazinosunda sahne almak üzere İkinci Dünya Savaşı yılları sırasında iki gün için Ankara'ya gitti. Ancak iki yıl Ankara'da kaldıktan sonra tekrar İstanbul'a dönebildi ve Fritz Kerten'in orkestrasına solist olarak girdi. Moreno Ankara'da kaldığı yıllarda Hergele meydanında 3'üncü sınıf bir otelde iki kişilik bir odada kalırken şair Orhan Veli ile oda arkadaşlığı da yapıp arkadaş olmuşlardır.
İstanbul'da bir yıl boyunca çalıştıktan sonra Atina'ya geçti. Burada çalışarak bir uçak bileti parası biriktirir. Paris'te bir emprezaryoya (bir sanatçının çalışma programlarını ve anlaşmalarını belli bir yüzde karşılığında düzenleyen kimse.) telgraf çeker, kendisini karşılamalarını ister ve atlayıp uçağa Paris'e gider. Dario Moreno Fransa’da ilk kez Cannes'daki Palm Beach Otelinde şarkı söyler. Daha sonra Paris’e geçen Dario, burada Perto del Sol müzikholünde sahneye çıkar. Paris'teki ilk yılları başarısızlık yıllarıdır. Almanya'daki Amerikan askeri kulüplerinde bir müddet şarkı söyledikten sonra Fransa'da Paris'te ilk defa “Jezabe” şarkısı ile olağanüstü bir başarı elde etti. Moreno daha sonra söylediği “Adieu Lisbon” ve “Cou Courou Cou Cou” isimli kalipsolar ile ününü pekiştirdi.
Bir kaç sene sonra Fransa’nın en popüler şarkıcılarından biriydi, hatta Gilbert Becaud/Charles Aznavour “me-que me-que” şarkısını onun için bestelemişlerdi ve Olympia Müzikholünün vedeti olmuştu. Şimdiler de herhangi bir şarkıcının 1 konser verip bizi mutlu ettiği müzik mabedi olan Olympia’da üç hafta, star olarak salonunu tıklım tıklım dolduran nadir sanatçılardan biriydi Dario.
Dario Moreno'nun 1948 de Fransa'da plağa ilk okuduğu şarkılardan biri de Quizas, Quizas (Kim Bilir, Kim Bilir) idi. İstanbul'da yanında çalıştığı Fritz Kerten ile annesini yanına aldırdı. Fritz Kerten'in adını Andre Kerr'e çevirterek piyanist olarak yanına aldı.
1951 de Jezabel'le büyük bir başarı elde eden Dario Moreno, 1954 sonunda artık büyük bir yıldız idi. 1957 de “Quand Elle Danse” gece külübüplerinde, “Adieu Lisbone”da radyolarda en çok çalınan şarkıları oldu. 1958 de meşhur şarkısı "Si Tu Vas a Rio" yu söyledi. 50 lerin sonlarında Dario Moreno artık yalnız değildi: Yabancı şarkıcılar kulvarını Mısırlı Dalida, İspanyol Gloria Lasso, İngiliz Petula Clark, Belçikalı Annie Cordi ve İsrailli Rika Zarai ile paylaşıyordu.
Filmlerinin başarısı Dario’ya güç verdi. ”Neşeli Şarkıcı” adı yanına komple bir artist olduğunu da kanıtlayan kimlik kazandırdı. “Mor Cadillac’lı”, “müezzin sesli” şarkıcı tabirleri onu üzmedi, bildiği, inandığı yolda müzik yaşamına devam etti. Meslek hayatını Jacques Brel’le oynadığı Don Quichotte müzikaliyle zirvede noktaladı.
Onu fanatik bir İzmir’li ve bu toprakların insanı yapan en ilginç hareketlerinden birini 1968 yılında Paris´te düzenlenen Latin Amerika Şarkıları Festival´inde yapmıştır. Fransa adına yarıştırılıp, 1. seçildiğinde göndere Fransız Bayrağı çekilirken, müdehale edip, göğsünden Türk Bayrağı çıkarıp Ben Türk’üm ve İzmir’liyim demiştir.
Sezen Cumhur Önal ve Fecri Ebcioğlu, Dario Moreno'nun şarkılarına Türkçe söz yazmışlardır. Dario Moreno Jacques Brel'in yazıp sahneye koyduğu ve başrolünü oynadığı “L'Homme de la Mancha” (Don Quichotte) adlı müzikal eserde Sancho Pancho rolünü üstlendi. Eserin Belçika promiyeri 4 Ekim 1968 de Brüksel’de yapıldı. 10 Aralık’taki Paris promiyerine kısa bir süre kalmışken Dario'nun Türkiye’den ölüm haberi geldi. Bunun üzerine rol Robert Manuel'e devredildi.
Dario Moreno ayrıca 32 filmde rol almıştır. Brigitte Bardot, Jacques Brel, Eddie Constantine ile çeşitli filmlerde sahne paylaşmıştır. Brigitte Bardot ile çevirdiği film "oh que mambo" “Voule vous danser avev moi” (come and dance with me) filminde de oynayan Dario Moreno, Eddie Constantine ile serüven filmlerinde rol aldı. Ünlü sanatçı Jacques Brel ile Don Kisot müzikalinde oynadı. İlk filmi "le salaire de la peur" (dehşet yolcuları) dır. Bu arada "oeil pour oeil" (göze göz) adlı filmiyle Fransa'da en iyi yardımcı aktör ödülünü almıştır.
Yoksul geçen çocukluğunda yalınayak, bardağı bir kuruştan su satan, İzmirli Dario Moreno geride kalmış, çok şık giyinen biri olarak anılmış ve büyük bir servet yapmaya devam etmiştir. Brezilya’da bir çiftliği, Paris’te muhteşem bir dairesi vardır. Her yıl Rio de Janeiro karnavalına gitmeyi adet edinmiştir. Gene her yıl 16 ülkeyi içine alan büyük bir turneye çıkar. Hatta zamanında Fransa’da Jean Marais´den sonra en iyi Gardroba sahip kişi olarak bilinmekteydi. Meşhur Franbuaz rengi Cadillac arabası efsanedir. Bir çok dünya turnesine çıkar, Rio Karnavallarına çokça katılmıştır.
Yedi dili gayet iyi konuşan Dario Moreno; Fransızca, Türkçe, İtalyanca, İspanyolca (Ladino) dillerinde birbirinden güzel şarkılara harika sesi ile hayat vermiştir. Şarkıları bir çok filmde kullanılmıştır. Plak kayıtları çoğunlukla, Avrupa’da "Barcley", Amerika’da Frank Sinatra´nın stüdyosu "Raprise"de yapan Dario Moreno´nun sayısını net olarak çıkaramadığımız oldukça fazla Plak kaydı vardır, daha sonradan toplama olarak CD’lere de aktarılmışlardır.
"İstanbul´un Kızları, Canım İzmir, Deniz ve Mehtap, Yavaş yavaş, Hatıralar hayal oldu, Her akşam sarhoş" gibi birbirinden eşsiz güzel çalışmalara kendi üslubü ile hayat vermiştir. Aslında bu şarkıların bazılarını başkaları da söylemiştir. Ancak herkesi bir kenara bırakıp Tanju Okan ve Dario Moreno’nun yorumlarını baş tacı ettiğimizi belirtmemiz gerek. Diğer dillerdeki yorumlarında, "Si tu vas à Rio, Tout l'amour que j'ai pour toi, Quand elle danse, Mambo Italiano, Mustapha, La Danza La Bella" şarkıları enfes şarkılardan bazılarıdır.
Dario Moreno’nun menajerliğini Türkiye’de Erkan Özerman yapmıştır.
Dario Moreno 1 Aralık 1968 günü, Parise gitmek üzere Yeşilköy Hava Alanı’na gitme hazırlığında bulunurken İstanbul Hilton Oteli'nde sabah 9.30 da geçirdiği bir kalp krizi sonucunda vefat etmiştir. İstanbul'da ölen Dario Moreno, öldüğünde İzmir'de gömülmesini vasiyet etmiştir. Fakat ölümünün ardından İzmir'den İsrail'e yerleşmiş annesi Madam Roza, oğlu Dario Moreno'yu gömülmek üzere İsrail'deki Telaviv / Holon kenti mezarlığına götürmüş ve Moreno orada toprağa verilmiştir.
Dario Moreno T.C. pasaportunu Avrupa’da mesleğinin zirvesindeyken bile değiştirmeyen, ömrü boyunca hep “İzmirli Dario” olarak kendini tanıtan örnek bir vatandaşımızdı.
Ödülleri
"Oeil Pour Oeil" (GÖZE GÖZ) adlı filmiyle Fransa'da en iyi yardımcı aktör ödülünü almıştır.
Dario Moreno 1958 yılında la vie parisienne'de ilk defa klasik bir eseri plağa doldurdu ve o yılın "grand prıx du dısque" (plak armağanı) ödülünü kazandı.
1962'de Türkiye Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın "Hitit Güneşi" ödülünü kazandı.
1969 yılında Türkiye Kültür ve Turizm Bakanlığı, "Darıo Moreno" ödülünü koydu, ve bu ilk ödülü “Esin Afşar” ve "Jacques Brel" Paris Büyükelçiliğindeki törenle teslim aldılar.
1988 yılında, 6 Ekim gecesi Akdeniz müzik yarışmasında, bu yarışmanın direktörü, ve rahmetlinin çok yakın dostu Erkan Özerman'ın girişimi ile "Dario Moreno" anısına "altın Hitit" ödülü konuldu. Bu ilk ödülü İtalyan sanatçı Gianluigi di Franco aldı.
Kaynak: Diyarbakır Söz