HÜDA PAR Genel Merkezi tarafından yapılan iç gündem değerlendirmesinde, artan işsizlik ve enflasyon oranlarına dikkat çekildi. Değerlendirmede, Türkiye’nin yerli ve üretime dayalı ekonomi modelini benimsemesi gerektiği ifade edilerek kurtuluşun ABD’de ve sömürgeci finansal kuruluşlarda aranmaması gerektiği belirtildi.
Haftalık iç gündem değerlendirmesinde ayrıca; köprülerde uygulanan yüklü cezalar, beka tartışmalarıyla birlikte gündeme oturan toplumsal sorunlar, büyük oranda dışa bağımlı hale getirilen ekonomi politikası ve Gebze M Tipi Cezaevi önünde yaşlı kadınlara yönelik polis şiddeti gibi konular ele alındı.
Köprü geçişlerine verilen yüklü cezalar
Fatih Sultan Mehmet ve 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nden geçişlere verilen cezaların vatandaşı mağdur ettiği ifade edilen değerlendirmede, “Uygulamalardan haberdar olmayan binlerce araç sürücüsü çok yüksek cezalarla karşılaştı. Zamanında herhangi bir uyarı veya bildirim almadıklarını belirten mağdurlar her geçiş için ayrı ayrı astronomik idari para cezalarına maruz kaldıklarını ifade ettiler. Kesilen cezalardan kimsenin haberdar edilmediği, cezaların toplu halde tebliğ edildiği, neticede ödenmesi mümkün olmayan rakamların oluştuğu ortaya çıktı.” denildi.
“Yasak olduğu bilinmeyerek yapılan geçişlerin vatandaştan talep edilmesi hakkaniyete uygun değildir” denilen değerlendirmede, şu ifadelere yer verildi:
“İstenen para cezaları fahiştir. Değeri 40-50 bin TL olan araçlara 70 bin TL para cezası yazılması zulmün de ötesinde izahı mümkün olmayan bir durumdur. Tahakkuk eden cezaların tebligatlarının geç yapılmasının sorumlusu araç sürücüleri değil, yetkililerdir.”
Köprülerin yapılış amacının ulaşımı kolaylaştırmak suretiyle halka hizmet olduğu hatırlatılan değerlendirmede, “2018 yılında benzer bir durum Fatih Sultan Mehmet (FSM) köprüsünü kullanan araç sürücülerinin de başına gelmiş ve bu haklı taleplerinin kamuoyunda ses getirmesiyle köprü geçiş cezaları affa tabi tutulmuştu. Köprülerin yapılış amacı, ulaşımı kolaylaştırmak suretiyle halka hizmettir. Hayatı kolaylaştırması gereken köprülerin toplumun belini büken, ağır bir yüke dönüşmesi kabul edilemez. Adil olan; bu mağdur araç sürücülerine kesilen cezaların silinmesi, köprü geçişlerine makul, anlaşılır ve uygulanabilir bir düzenleme getirilmesidir. İstanbul'daki köprüler, mevcut uygulama ile İstanbul'un çilesi haline gelmişlerdir.” ifadelerine yer verildi.
"Siyaset dilinin kutuplaştırıcı temalar üzerine kurulması toplumda karşılık bulmadı"
Seçim süreci boyunca kutuplaştırıcı ve ötekileştirici siyaset dilinin toplum üzerinde karşılık bulmadığına dikkat çekilen değerlendirmede, “İstanbul’daki seçimlerin yenilenmesi amacıyla YSK’ya yapılan başvuru ve bunun oluşturduğu beklenti dışında seçim havası büyük oranda dağıldı. Seçim sürecinde siyasetçilerin takındıkları tavırlar, geliştirdikleri dil, öne çıkardıkları farklı temalar şüphesiz ki seçim sonuçları üzerinde etkili olmuştur. Hangi partiden olursa olsun seçim sürecinde siyaset dilinin kutuplaştırıcı, dışlayıcı, ötekileştirici temalar üzerine kurulmasının toplumda herhangi bir sempati veya karşılığa tekabül etmediği net olarak anlaşılmıştır.” denildi.
Seçmen üzerinde olumsuz etki oluşturan ‘beka Sorunu’na da ayrı bir parantez açılan değerlendirmede, “Dış güçlerin kimi bölge ülkelerini de arkalarına alarak birçok bölge ülkesi gibi Türkiye’yi de istikrarsızlaştırmaya dönük emeller peşinde koştuğu gerçeğinden hareketle seçim sürecinde özellikle hükümet kanadının çokça işlediği ‘beka sorununun’ seçmen üzerinde beklenen etkiyi göstermediği ortadadır. Asıl beka sorunu bize göre; ‘Beka sorunu’ paranteziyle siyasete malzeme yapılan, Cumhuriyet tarihiyle eşdeğer sorunların bir türlü çözülememiş olmasıdır. Zaman, çözülememiş sorunları tehdit algısına dönüştürüp baskı unsuru haline getirmek suretiyle birlik ve bütünlük oluşturmaya olanak tanımamaktadır. Bugüne kadarki süreçte bazen kabul, bazen inkâr edilen, dış güçlerin mütemadiyen çomak sokarak istikrarsızlaştırma unsuruna dönüştürdükleri, iç barış ve toplumsal bütünlüğü tehdit eden temel sorunlarla artık yüzleşilmeli ve çözüm noktasında somut adımlar atılmalıdır.” çağrısında bulunuldu.
"Gözler işsizliğe çözüm konusunda hükümete çevrilmiş durumda"
Yerel seçim sonrası gündemin, bütünüyle ekonomik sorunlara odaklandığına dikkat çekilen değerlendirmede, “Her geçen gün hayat pahalılığının daha da yükselmesi, hükümete yönelik çözüm beklentilerini arttırmaktadır. Açıklanan ocak ayı işsizlik rakamları da hükümete seçim sonrasının ilk şoku oldu. Yüzde 14,7 normal işsizlik ve yüzde 26,7 genç işsizlik rakamları beklentilerin çok üzerinde gerçekleşti. Gözler işsizliğe çözüm konusunda hükümete çevrilmiş durumda.” denildi.
İşsizlik ve enflasyonun beraber yükselişe geçmesinin, yanlış ekonomi politikalarının neticesi olduğu ifade edilen değerlendirmede şöyle devam edildi:
“İşsizlik sorunu şüphesiz ki bugün gündeme düşmüş değildir. Hükümetin, yıllardır kampanyalarla, seferberliklerle çözüm bulmaya çalıştığı bir konudur. Ancak kabineler ve ekonomi yönetimleri değiştiği halde işsizliğin en önemli sorun olma hali devam etti. Yeni nüfusa iş alanları açmak bir yana, yüzbinlerce çalışan da işini kaybetti. Ve korkulan oldu; işsizlik ve enflasyon beraber yükselişe geçti.
Bütün bunlar şüphesiz ki yanlış ekonomi politikalarının neticesidir. Henüz sorun küçük iken iyi niyetli eleştiriler ve uyarılar küçümsenerek göz ardı edildi. Yerli ve üretime dayalı ekonominin oluşturulması yönünde yıllardan beri çağrılar yapıldığı halde bir noktadan başlanmadı. Her geçen gün, var olan üretim sahaları da bitme noktasına getirildi. Bugün Türkiye ekonomisi büyük oranda dışarıya bağımlı hale getirildi.”
Dünyanın en zengin kaynaklarına sahip olunduğu halde, ekonomide sömürgeci ABD’ye bağlı kalınmasının eleştirildiği değerlendirmede, "İğnesini kömürlükte kaybeden, ancak kömürlük karanlık olduğu için sokakta bulmaya çalışan Nasrettin hoca misalinde olduğu gibi; dünyanın en zengin yeraltı ve yer üstü zenginlik kaynaklarına, en geniş tarım arazilerine, sulu tarım imkânlarına sahip olunduğu halde kurtuluş reçetesini ABD'de, dünya finans sisteminin IMF, JP Morgen, MC Kinsey gibi sömürgeci kuruluşlarının kapısında aramayı toplum olarak anlamamız mümkün değildir.
Bir an önce yerel dinamiklere dayalı bir ekonomi modeli oturtulmalı, ekonomin dışa bağımlılığı azaltılmalıdır. İşbirliği ve teslimiyet bir birinden tefrik edilerek ekonominin dış müdahalelere karşı mukavemeti güçlendirilmelidir." diye kaydedildi.
Gebze'de yaşlı kadınlara polis şiddeti
Değerlendirmede ayrıca, Gebze M Tipi Cezaevi önünde emniyet birimlerinin yaşlı kadınlara yönelik kötü muamelelerinin çirkin olduğu ifade edilerek tepki gösterildi.
Değerlendirmede, “19.04.2019 tarihinde, Gebze M Tipi Cezaevi önünde emniyet birimlerinin yaşlı kadınlara yönelik kötü muamele, şiddet, coplama, hakaret ve alay içerikli müdahaleyi konu alan görüntüler medyada paylaşıldı. Öncelikle bu görüntülerin toplum olarak hepimizi utandırdığını belirtmek isteriz. Sebebi her ne olursa olsun, hiçbir karşı duruş ortaya koymayan, usulce denileni yaparak ortamdan ayrılmaya çalışan yaşlı kadınlara yönelik yapılan bu muamele, insan onuru, insan haysiyeti ve toplumsal ahlak ile kültürümüze tamamen aykırı çirkin bir müdahale şeklidir.” denildi.
Suçluların hak ettikleri cezaya çarptırılması gerektiğinin altı çizilen değerlendirmede, “Bu fiili gerçekleştirenlerin memleketin hayrını istemedikleri ortadadır. Hukuk devletinden ziyade polis devletinde ancak görülebilen bu hakareti şiddetle kınıyoruz. O alanda gösteri ve yürüyüş yapılmasının yasaklanmış olması, yapılanları asla meşrulaştıramaz. Açıldığı ifade edilen soruşturmanın ciddiyetle yürütülmesi, suçluların mutlaka hak ettikleri cezaya çarptırılması ve sonuçların da kamuoyu ile paylaşılması artık bir gereklilik halini almıştır.” şeklinde ifade edildi.
Kaynak: Diyarbakır Söz