Özgür-Der Diyarbakır Şubesi tarafından Büyükşehir Öğretmenevi Konferans salonunda "15 Temmuz Sonrası Türkiye'de Yaşanan Siyasal Sosyal Değişimler" paneli başladı.
SOSYAL DEĞİŞİMLER
Kur'an-ı Kerim tilavetiyle başlayan panel sinevizyon ile devam etti. "15 Temmuz Sonrası Türkiye'de Yaşanan Siyasal Sosyal Değişimler" üst başlığıyla iki ana oturumda ele alındı. 12 konuşmacının 4 başlıkta tartışacağı program, gün içerisinde gerçekleştirildi.
Oturumda; cemaat ve dindarlık algısı, Kürt sorunu, din politikaları ile yerli/milli söylem konuları ele alındı.
Oturumda konuşmacılar arasında Abdulkadir Turan, Abdurrahman Kurt, İlhami Işık, Rıdvan Kaya, Bekir Berat Özipek ve Yıldıray Oğur gibi isimler de yer aldı.
Yeni Dönemde Türkiye’nin Din Politikaları ve Dinde Yenilik Tartışmaları" başlığı altında konuşan Turan, 15 Temmuz sürecinde yaşananları değerlendirerek, 15 Temmuz’un şüphesiz ki büyük bir felaket olduğunu ve üzerinden zaman geçtikçe bu felaketin daha iyi tahlil edileceğini ve anlaşılacağını vurguladı.
Turan, “15 Temmuz’da çoğunuz meydanlardaydınız ve ortada bir gerçeklik vardı. 17-25 Aralık'tan sonra alınan tedbirlere rağmen devletin ana kurumlarının, mühim bir kısmı darbeci sınıfı içinde yer aldı. Buna karşılık halk buna karşı koydu. Buna direndi, meydanlarda halk vardı. 15 Temmuz’dan sonra, halk kurumları, halk güçlendirilecek, buna karşılık devlet kurumlarında darbeciliğe yol açan zayıf noktalar bulunup o delikler kapatılacak ve hep beraber haklayacağız. Ama süreç bu şekilde işlemedi. Sanki darbeyi yapan halkmış da devlet kurumları bu işin içerisinde hiç yokmuş da devleti halka karşı güçlendirme. Malum modern süreçlere alışmış böyle karşıt gibi düşünüyoruz belki tam öyle karşıt değil ama bu yönde bir eğilim var. Devlet kurumlarını daha fazla güçlendirmek, buna karşılık halka ait ne varsa onu zayıflatma yönünde bir eğilim hissediliyor.” dedi
“Fetullahçı yapı kendini İslamcı olarak görmemiştir”
"Darbeyi yapan FETÖ yapılanmasıydı. Bilinen bir yapılanma, bunun kabuğu, dışı elbette dindardır." diyen Turan şunları kaydetti:
“Hepimiz biliyoruz, tanıyoruz ama siyasi olarak hiçbir zaman Fetullahçı yapı kendini İslamcı olarak görmemiştir. Siyasal İslam’la ifade etmemiştir. Tırnak içerisinde ifadesini kullanıyorum. Dünyada ne kadar karanlık insan varsa hepsi ona kefil olmuş. Fakat sanki, Türkiye’de çok klasik bir cemaat veya bir tarikat darbe yaptı gibi bir izlenim ve algı oluşturuldu. Bu da yetmedi arkasından bir şey daha yapıldı. FETÖ denen yapı burada idealleştirildi. ‘Aslında ideal cemaat, İslam’da cemaat budur, ideal camia budur, her cemaat FETÖ olmaya adaydır. Herkes o tepeye çıkmak için uğraş içindedir.’ diye bir algı getirildi bunun peşinden. ‘FETÖ ideal cemaat, aslında İslam’da cemaat bundan başka hiçbir şey değil. Her cemaat de eninde sonunda 15 Temmuz’u gerçekleştirmek için uğraş içindedir. Böyle bir çabası var. O halde ne yapalım biz cemaatleri, camiaları, grupları, İslami toplulukları, ne derseniz deyin. Tamamına karşı tedbir alalım.’ Garip bir hal oluştu ekranlarda. Ekrana çıkan bazı simalar hiç haklarında soruşturma dahi açılmamış kimi İslami derneklerin ‘Hakkında niye soruşturma açılmıyor.’ diye bağırıp çağırdılar. Öyle bir hava yaşadık. Bu iş gittikçe tersine döndü.”
“Bizde esas olan dinin problemleri çözmesidir”
Esas olanın dinin problemleri ve sorunları çözmesi olduğunu dile getiren Turan, “Bütün bunlar yaşanırken malum hocaların gündeme getirilmesi, hatta bazı üfürükçülerin ekranlara çıkartılıp ‘Din budur.’ deyip işi cemaat, camia, topluluktan öteye götürüp aslında dinin esasını sorgulama yönünde bir hava oluştu. Kendimizi öyle bir hava içerisinde bulduk. Arkasından dinde yenilik tartışmaları işin içine girdi. Bizzat Sayın Cumhurbaşkanı tarafından ifade edildi. Ve bu bir ürküntü oluşturdu. Din ve yenilik böyle bizim gibi ailesel, geleneksel dindar insanlar, herkes din ve yenilik kavramı yan yana geldiğinde bir ürküntü duyar memlekette. Bunun bir hikâyesi var. Elbette Sayın Cumhurbaşkanı'nın kastettiği, ben eminin bundan dinde reform meselesi falan değildi. 'Fakat acaba bu mu oluyor.' diye bir hava oluştu. Bizde esas olan dinin problemleri çözmesidir. Sorunları çözmesidir. Ama 19’uncu yüzyıldan itibaren din önümüze bir problem gibi konulmuş. Bu konuda yüzyılın sonlarına doğru yeni yüzyılında başında bunları çözüp dini kurumların yasaklanmasıdır. Reforme edilmesi falan değildir. Çok az konuşulmuştur dini kurumların reforme edilmesi, bu tartışılmış bir konu falan değil, tartışılmamıştır. Kimse buna cesaret bile edememiştir. Yasaklamaya cesaret etmişlerdir ama reforma cesaret edememiştir.” ifadelerini kullandı.
“Kimsenin dinde reform çabası içinde olduğuna inanmıyorum”
Kimsenin dinde reform çabası içinde olduğuna inanmadığına dikkat çeken Turan konuşmasının devamında şunları söyledi: “Sorunlarımızı çözememe, çözüm bulamama gibi tıkanma yaşıyoruz, bu bir hakikat. Dünya değişiyor, problemler değişiyor ama biz 19’uncu yüzyılda kalarak görüyoruz ki "biz hakkız, iyi olan biziz" peki nasıl çözeceksiniz bunca sorunu, orada bir duruyoruz, susuyoruz. Böyle bir problem yaşıyoruz. Bütün bu çerçeve içerisinde bence meseleyi dikkatle değerlendirmek gerekir. Yenilik tartışmaları acaba nereye varacak, ne isteniyor bizden? Bir kere şu istenemez, ben kimsenin dinde reform çabası içinde oluğuna inanmıyorum. Bu tutmaz, Türkiye’nin çok sağlam bir geleneği vardır. Tutmaz, olabilecek bir şey değil, batılı anlamda bir reformun tutacağını hiç düşünmüyorum. Ne istenebilir, şu istenebilir belki, bizde her şeye rağmen ta Emevilerden başlayarak İslami gelenek, İmam Ebu Hanife’de böyle, İmam Şafii’de böyle, İmam Malik’te böyle otonom kalma vardır. Müslüman geleneğinin kendini bir şekilde devletten hafif beri tutmak, devlete karşı olmak değildir. Devlete muhalif, düşman olmak değildir, aynı zamanda devlet en zor durumda kaldığında yanında yer alma gibi bir halde vardır. Belki 15 Temmuz'da olduğu gibi. Ama kendi kalma gibi bir derdi vardır. Bu gelenek bizde çok sağlam oturmuş.”
Son olarak Turan, “Belki dinde yenilik tartışmaları içiresinde yeni süreçte ‘Efendim sivil toplum daha devletleşsin.' denilebilir, 'Biz kendimizi sivil toplum üzerinden ifade ediyoruz. Bu süreçte bunları daha fazla devletleştirelim. Bunda sonra söz hakları olmasın. Hiçbir şey söylemesinler, her ne söyleniyorsa o tasdik edilsin.’ diye bir talep oluşabilir. Bunun kabullenilmemesi bizim elimizde. Ben İslamcıların Türkiye’nin en temiz toplumu olduğuna inanıyorum. Yönetmediler ki bir kere kirlensinler.” şeklinde konuştu.
Kaynak: Diyarbakır Söz