Terör Uzmanı Ağar: "Operasyonlardaki temel düstur, vatandaşların zarar görmemesi ve harekata katılan güvenlik kuvvetlerinin mümkün olan en az kayıpla operasyonu tamamlaması"
USAK Uzmanı, Siyaset Bilimci Yeğin: "Eğer sivillerle ilgili bir hassasiyetiniz varsa daha dikkatli davranırsınız. Bu da sizin işinizi uzatır"
Doç. Dr. Özcan: "Siviller zarar görürse örgüt bunun propagandasını yapacak. Devlet mümkün olduğu kadar siviller zarar görmesin istiyor, terör örgütü de mümkün olduğu kadar siviller zarar görsün diye uğraşıyor"
Teröre karşı başarılı olmanın yolunun, bölge halkını kazanmaktan geçtiğini ifade eden uzmanlar, sivillerin zarar görmemesi için gösterilen hassasiyetin, PKK'ya yönelik kent merkezlerinde gerçekleştirilen operasyonların uzamasına yol açtığını belirtiyor.
PKK'ya yönelik Şırnak'ın Silopi, Cizre ve İdil, Diyarbakır'ın Sur ve Hakkari'nin Yüksekova ilçelerindeki operasyonlar tamamlandı. Şırnak kent merkezi ve Mardin'in Nusaybin ilçesindeki operasyonlar ise sürüyor.
Operasyonların uzamasına ilişkin eleştirileri değerlendiren uzmanlar, sivillerin zarar görmemesi konusundaki hassasiyetin operasyonların uzun sürmesinin temel nedeni olduğunu belirtiyor.
Terör uzmanı Abdullah Ağar, AA muhabirine yaptığı açıklamada, vatandaşın can, mal, namus ve vicdan emniyetini sağlamanın, devletin temel vazifesi olduğunu, yasalarla hareket eden güvenlik kuvvetlerinin de bu doğrultuda yoğun bir çaba gösterdiğini belirtti.
Terör örgütüne yönelik kent merkezlerinde gerçekleştirilen harekatın tarihte eşine çok az rastlanan bir operasyon biçimi olduğunu ifade eden Ağar, şunları söyledi:
"Operasyonların bu kadar uzamasının temel nedeni, devletin siviller konusundaki hassasiyetidir. Operasyonlardaki temel düstur, vatandaşların zarar görmemesi ve harekata katılan güvenlik kuvvetlerinin mümkün olan en az kayıpla operasyonu tamamlaması. Şu ana kadar bu tür harekatları üreten ülkeler kendilerini riske atmayıp, operasyonun gereğinin üstünde bir kuvvet uyguladılar. Şüpheli meskun mahale giriliyor, burada adım adım, kat kat, oda oda arama yapılıyor. Güvenlik kuvvetleri kendilerini bir şekilde dar alanlarda hapsederek bir temas sağlıyor, o temastan sonra temasın kurulduğu yerde operasyon yoğunlaşıyor. Adım adım, iğneyle kuyu kazarcasına bir operasyon yürütüyorlar. Bunun kolay olduğu alanlar var, çok zor olduğu alanlar var. Bunu oradaki meskun mahallin özellikleri belirliyor. Cizre'nin karakteriyle Nusaybin'in, Nusaybin'in karakteriyle Sur'un, Sur'un karakteriyle Yüksekova'nınki başka. Her birinin kendine özgü farklılıkları ve riskleri var."
- "Vatandaştan destek bulamadılar"
Örgütün, terör ürettiği alanlarda, ölümler ve yıkım üzerinden edindiği tecrübe ve taktikleri pratik ve hızlı metotlarla başka alanlara aktardığını belirten Ağar, "PKK için sembol olan alanlar var. Terör örgütü bu alanlarda daha farklı bir varlık, iddia üretmeye çalışır. Bunların başında da Cizre geliyor. Cizre'deki kırılma Türkiye lehine gerçekleşti. Bu kırılma Türk milleti lehine geliştiği için tüm coğrafyayı etkiledi. Eğer PKK lehine gelişmiş olsaydı çok daha farklı sonuçları olacaktı." dedi.
Bölgede topyekun bir isyan deneyen terör örgütünün, bunda başarılı olamadığını aktaran Ağar, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Eğer bunu başarmış olsalardı, bu, dalga dalga tüm bölgeye yayılacaktı ve belki de Suriye ve Irak'taki gelişmelerle birlikte çok daha vahim bir durumla karşı karşıya kalacaktık. İşte güvenlik kuvvetlerinin ortaya koyduğu fedakarlık, o kahramanlık buna engel oldu. Bedeli de çok ağır oldu maalesef. Şehit ve yaralılarımız var ama bu bedel, Türkiye'nin geleceğini kurtardı. Dışarıdan bakmakla içeriden okumak farklı. Olağanüstü bir fedakarlık, olağanüstü bir özveri var. O riskli alanlara, o daracık alanlara, eve giriyor, evden odaya giriyor, odadan dehliz açmış, oralardan bir mücadele üretmeye çalışıyor.
Terör örgütü, sivillerin askerle kendisi arasında kalmasını istedi. Fakat tüm çabalarına rağmen bölgedeki vatandaşlardan umdukları desteği bulamadılar. Bunu güvenlik kuvvetlerinin ortaya koyduğu kararlılık sağladı. Güvenlik kuvvetleri zayıf bir kararlılık üretseydi, PKK Cizre'de istediği başarıyı üretseydi çok daha farklı gidebilirdi her şey."
- "Duygusal kopuşa meydan vermemek gerekiyor"
Abdullah Ağar, güvenlik kuvvetlerinin bölgede çok zor ve destansı bir mücadele verdiğini belirterek, şunları kaydetti:
"Güvenlik kuvvetlerimiz büyük bir fedakarlık gösteriyor. Rütbeli asker ve polisimizin şehit ve yaralı oranlarındaki fazlalık, Türk subay ve komiserinin hassasiyeti, soruna yaklaşımı, mahiyetini sahiplenişi, riski öncelikle kendilerinin alıp önden gitmeleriyle doğrudan ilgili. Çok fazla şehidimiz oldu, bunun yanı sıra çok fazla sayıda gazimiz var. Herkes, 'Bu riskli binalara neden giriliyor, neden buralarda zayiat veriliyor?' diye soruyor.
Irak ordusu ve federal polis güçleri Ramadi, Felluce, Havice gibi yerlerde hedef gözetmeksizin, sivil-terörist ayrımı yapmadan aklınca terörle mücadele etmeye kalktı. Sonuçta DAEŞ'e gün doğdu, DAEŞ meydan, fırsat ve destek buldu. DAEŞ'in tabanını bu alanlarda yaşayanlar ya da bu alanlarda yaşananlardan etkilenenler oluşturdu.
'Duygusal kopuş' denilen o olguya meydan vermemek için çok dikkatli davranmak gerekiyor. Mücadeleyi kazanmanın yolu, halkı kazanmaktan geçiyor."
- "Bölgeye silah, patlayıcı yığan kim?"
Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) Uzmanı, Siyaset Bilimci Mehmet Yeğin de operasyonların çok daha hızlı yürütülebileceğini fakat sivillere zarar gelmemesi konusundaki hassasiyetten dolayı dikkatli davranıldığını vurguladı. Yeğin, "Eğer sivillerle ilgili bir hassasiyetiniz varsa daha dikkatli davranırsınız. Bu da sizin işinizi uzatır. Bir mahallenin, sokağın çok daha uzun süre operasyona maruz kalmasının sebebi bu. Yoksa şiddet uygular geçersiniz." diye konuştu.
Yeğin, şöyle devam etti:
"Ayrıca bazı kişiler şunu çok fazla dile getiriyor; yıkımları gösterip 'burası Suriye'ye döndü' diyorlar. Bu tek taraflı bir şey değil. Bu kadar silah, patlayıcı yığılmasaydı böyle bir şey olacak mıydı? Bunları buraya yığanlar kim? Bunu yapan PKK. Bu şekilde yapılmasaydı bu evlere herhangi bir zarar gelecek miydi? Şimdiye kadar geldi mi? Bu çok ciddi bir biçimde gözardı edilen bir durum. Bir ülke hiçbir zaman kendi egemenlik alanında böyle bir duruma müsaade etmez, edemez. Bu kadar silah yığdıktan sonra yıkımı operasyona bağlamak çok da mantıklı değil. Suriye ile karşılaştırmak makul mü? Suriye'de doğrudan insanları hedef alan bir durum var. Varil bombaları atılıyor. Burada sivil kaybı olmaması için çok ciddi bir hassasiyet var. Sonuna kadar gayret söz konusu ve bu esnada da ciddi güvenlik gücü kaybı var. Bunu da gözardı etmemek lazım. Şehitlerin yanında binaların yıkılmasından bahsedilebiliyor. Bu da işin ayrı bir boyutu."
- "Terör örgütleri sivil kaybı ister"
TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nihat Ali Özcan da terör örgütlerinin sivil kayıpları üzerinden propagandayı hedeflediğini belirterek, "Terör örgütlerinin en önemli çabalarından biri, mümkün olduğu kadar sivillerin bu işten zarar görmesi. Çünkü siviller zarar görürse örgüt bunun propagandasını yapacak. Devlet mümkün olduğu kadar siviller zarar görmesin istiyor, terör örgütü de mümkün olduğu kadar siviller zarar görsün diye uğraşıyor." dedi.
Şehirlerde sıfır sivil kaybıyla bir terör operasyonu yürütmenin çok zor olduğunu belirten Özcan, "Çünkü insanlar şehirlerde yaşamaya devam ediyor. Şehirlerde gelişmeleri de öngörmek mümkün olmadığı için sıfır sivil kayıplı bir terörle mücadele yürütmek işin tabiatı gereği mümkün değil. Tüm bunlara rağmen güvenlik güçleri mümkün olduğu kadar hassas davranmak, sivil kaybı minimize etmek durumunda." diye konuştu.
Kaynak: Diyarbakır Söz