20. yüzyılın önemli İslam alimlerinden Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin hayattaki son talebesi Hüsnü Bayramoğlu önceki gece hakka yürüdü.
İstanbul'da tedavi gördüğü hastanede vefat eden Bediüzzaman Said Nursi'nin talebelerinden Hüsnü Bayramoğlu, bugün son yolculuğuna uğurlanacak.
Öğle namazını müteakip Eyüpsultan Camisi'nde Bayramoğlu için cenaze namazı kılınacak. Bayramoğlu'nun cenazesi, Bediüzzaman Said Nursi'nin diğer talebelerinin de bulunduğu Eyüpsultan Kabristanı'na defnedilecek.
Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan, sosyal medya hesabından, Bediüzzaman Said Nursi'nin hayattaki son talebesi Hüsnü Bayramoğlu'nun hayatını kaybettiğini duyurdu. Doğan, "Bediüzzaman'ın talebelerinden Hüsnü Bayramoğlu Ağabey vefat etti. Cenab-ı Allah rahmet eylesin" dedi.
SİYASİLERDEN TAZİYE MESAJLARI
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu: Hüsnü Bayramoğlu Ağabey de, bu mübarek günde can emanetini Rabbi'ne teslim edenlerden oldu... Cenab-ı Allah, ailesi ve yakınlarına sabr-ı cemil ihsan eylesin. Mekanı cennet, makamı âlî olsun inşallah. Başımız sağ olsun.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş: İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn İnançlı ve ahlaklı nesillerin yetişmesinde ömrünü vakfeden Hüsnü Bayramoğlu beyefendinin vefatını derin bir teessürle öğrenmiş bulunmaktayım. Kendisine Allah'tan rahmet, ailesine ve sevenlerine sabır ve başsağlığı diliyorum. Mekanı cennet olsun.
BAYRAMOĞLU: "1949'DA BEDİÜZZAMAN İLE TANIŞTIM
Hüsnü Bayramoğlu, verdiği röportajda, "Üstad Bediüzzaman Said Nursi'nin Ayasofya hayalini 60 yıl sonra Recep Tayyip Erdoğan gerçekleştirdi. Bizim için Menderes neyse Erdoğan da odur" demişti. Hüsnü Bayramoğlu'nun Sabah Gazetesi'nden İsa Tatlıcan'a yaptığı açıklamalar şöyleydi:
"Adını ilk defa pederim Hıfzı Bayram'ın Üstadımızı Kastamonu'da ziyaretinin akabinde işittim. Pederim eve döndüğünde "ben Bediüzzaman'ı ziyaret ettim. Duasını aldım. Sizlere dua ederek bu evimizi Nur medresesi olarak kabul etti. Bu risaleleri yazarak Nur'a talebe olacağız" dedi. 7 yaşımdaydım, 1942 senesinde Nur risalelerini yazmaya başladık. Yazdığımız risaleleri Üstadımız'a gönderdik. Üstadımız Emirdağ'daydı. Ve bu risaleler ve mektuplara mukabil isimlerimizle bizlere cevabi mektuplar gönderiyordu. Daha sonra evvela Ekim 1949'da Afyon'da sonra Emirdağ'da ziyaret ettik. 1950 baharında Emirdağ'da hizmetinde kalmaya başladım.
ÜSTAD'TA DERİN BİR HİKMET GÖRDÜM
Ne ben ne bir başkası Bediüzzaman'ı bir kaç cümle ile özetleyemez. Hatta ben diyorum ki yanında yakınında bulunan hizmetkarları da dahil olmak üzere ancak Üstadımızın bir vasfını ifade edebilir. Bediüzzaman ancak Risale-i Nur Külliyatını okumakla anlaşılabilir. O halde bu sorunuza diyeyim ki Bediüzzaman Risale-i Nur'dur. Ancak Nur külliyatını okuyan idrak eden yaşayan Bediüzzaman'ın manevi şahsiyetini idrak edebilir. Benim acizane yanında yakınında bulunduğumdan, Üstad'ta gördüğüm ise muhteşem bir şefkat ve derin bir hikmete mazhariyetidir.
"BEDİÜZZAMAN'DAN RAHATSIZ OLANLARIN KÖKÜ HEP DIŞARIDAYDI"
Üstadımızın bütün davası imandı. Gençliğin imanının muhafazası idi. Bediüzzaman "Kur'ân'ın sönmez ve söndürülmez manevi bir güneş hükmünde olduğunu, ben dünyaya isbat edeceğim ve göstereceğim!" diyerek İngilizlerin sömürgeci fikirlerle mücadeleye girişmiştir. O yıllardan sonraki senelere kadar Bediüzzaman'dan rahatsız olanlar o cemiyetin Anadolu'da dal budak salan kolları olmuştur. Yoksa hakiki vatanperver Türk siyasileri Bediüzzaman'dan rahatsızlık duymamıştır. Birisi Bediüzzaman'dan rahatsız oluyorsa araştırın o bu vatanın asli unsurlarından değildir, bambaşka bir hesap içinde bir yerlerin maşasıdır.
"SON 10 YILINDA HEP YANINDAYDIM"
Son 10 senesinde hizmetinde bulunmayı Cenab-ı Hak nasip etti. 21 Mart tarihiydi. Üstadımız ağır hasta vaziyetteydi. Tahiri Ağabey ve Zübeyir Ağabeyin yanına vardım, Ağabey dedim Üstadımız Urfa'ya gideceğiz diyor ne yapacağız. Zübeyir Ağabey kardeşim Üstadımız ateşli sayıklıyor olabilir. Sen Üstadımıza de ki, Üstadım Emirdağ'dan yeni geldik. Arabanın bakıma ihtiyacı var. Bakalım Üstad ne diyecek diye söylediler. Fakat Üstadımız yine 'Urfa'ya gideceğiz' dedi. Urfa'ya vardık. Urfa'ya varınca gençlik işte, biz Üstadımızı dergaha götürelim Üstadımız biraz gezsin diye düşünüyoruz. Üstadımız 'kardeşlerim ben ölüyorum beni bir otele götürün' buyurdular. Üstadımız 'ben Urfa'ya ölmeye geldim, Urfa çok mübarektir, ben Urfa'nın ölüsüne ve dirisine dua ediyorum siz de bana dua edin' diyor.
"POLİS VEFAT ETTİĞİ GECE OPERASYON YAPACAKTI"
Nur Talebesi dost bir kardeşimiz var. Polis memuru. Heyecanla yanımıza geldi, abiler bu gece buraya operasyon yapılacak, baskın olacak, yanındaki talebeleri etkisiz hale getirin, Bediüzzaman'ı Antep'te vereceğimiz adrese götüreceksiniz diye emir var dedi. Buradan ayrılmayın ve buna bir çare bulun. Urfa'ya haber çıkarttık. Bediüzzaman sizin misafirinizdir. Akşam namazını kıldıktan sonra otelin etrafını korumaya alın diye. Urfa halkı fevc fevc otele geldiler. Bağırıyorlar, Bediüzzamanı vermeyiz. Alamazsınız. Polisler müdahale edemiyorlar. Emniyet Müdürü geldi yanımıza. Dedi ki bakın sizin dediğiniz doğru fakat ben resmi elbise içindeyim, elbisesini tutarak size şeref sözü veriyorum, ben bu gece böyle bir şey yapmayacağım. Üstadımız o gece 2:30 civarı ruhunu Rahman'a teslim etti.
"DARBECİLER MEZARINA BİLE TAHAMMÜL EDEMEDİ"
Herşeyin bir zahir sebebi bir de hakiki sebebi var. O siyonistlerin maşaları olan darbeciler Bediüzzaman hayattayken hayatına kastediyorlardı, sonra davasına kastettiler, kabrine de tahammül edemediler. Fakat Üstadımız vefatından kırk sene evvel bu hadisenin bu şekilde vukuunu haber vermiş ayrıca bizlere yazdırmış olduğu vasiyetnamelerinde de hem Urfa'ya dair hem kabrinin gizli bir yerde olmasına dair ifadeleri vardır. Bediüzzaman şöyle der: "Benim kabrimi gayet gizli bir yerde.. bir-iki talebemden başka hiç kimse bilmemek lâzım geliyor. Bunu vasiyet ediyorum. Çünkü, dünyada sohbetten beni men eden bir hakikat, elbette vefatımdan sonra da o hakikat bu surette beni mecbur ediyor.
FETÖ TALEBE DEĞİL MİLİTAN YETİŞTİRDİ
"Risale-i Nur hizmeti, dünyevi değil uhrevi, maddi değil manevi, siyasi değil dini bir hizmet olarak Kur'an'ı rehber alır, Peygamberimizi yegane önder bilir, ümmet-i Muhammed'in iki cihan saadeti için çalışır.
FETÖ ise işte görüyorsunuz, devleti ele geçirmeye çalışıyor, ben eskiden dedim bu FETÖ insanların önce aklını sonra parasını sonra imanını alıyor. Hatta demiştim bunlar talebe değil militan yetiştiriyor. Üstadımızın bize en son dersi şu olmuştur; "Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfi hareket değildir. Bizler asayişi muhafazayı netice veren müsbet îman hizmeti içinde; her bir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz."
"AYASOFYA EN BÜYÜK HAYALİYDİ"
"Başvekil Menderes Emirdağ'ına geldiğinde Üstadımızla selamlaşmış sonra da iki mebusunu Üstadımıza göndermişti. Üstadımız onlar vasıtasıyla Menderes'ten bir isteği de "Ayasofya'nın hakiki ve asli vaziyetine çevrilmesi" olmuş ve eklemişti "eğer bunu yaparsan yıkılmaz kuvvet bulursun!
Ben de bu altmış sene önce verilen müjdeyi size ilan ediyorum. Muhterem Cumhurbaşkanımız! İnşaallah büyük kuvvet buldunuz! Bu mektupta Sayın Cumhurbaşkanımızı tebrik ederken şu hususu da söyleyeyim tekrar Üstadımız Ayasofya'nın Fatih Sultan Mehmed'in vasiyetine de münasip açılmasını ezanın aslı ile okunması kadar kıymetli görüyordu."
"BİZİM İÇİN MENDERES NE İSE ERDOĞAN DA ODUR"
"Bizler vatanımızın beka mücadelesi verdiği bu dönemde mükerreren ifade ettiğimiz ve umuma neşrettiğimiz gibi bir islam kahramanı olan ve gece gündüz mütemadiyen saldırılara maruz bırakılan fakat bütün enerjisiyle millete hizmetkarlıktan bir an dahi geri durmayıp çalışan Reis-i Cumhurumuzun vatan, millet, memleket ve islamiyet hizmetlerinde desteklemeyi bir vazife biliyoruz.
Bizler de bu vatan ve milletin saadetine, islamın inkişafına, ümmetin birliğine çalışan İslam Kahramanı Recep Tayyip Erdoğan'ı aynen Üstadımızın Başvekil Adnan Menderes'i ve Demokrat Partiyi desteklemesi nevinden destekliyoruz."
Kaynak: Diyarbakır Söz