AK Parti listelerinden 4 milletvekilini Meclis'e sokan ve kadınlara yönelik politikalarıyla gündemde olan HÜDA PAR'ın Genel İdare Kurulu Üyesi Aynur Sülün, parti programında yer alan "yalnız yaşayan kadınların sahiplenilmesi" ifadesi ile kastedilenin "kurulmak istenen fon aracılığı ile yalnız yaşayan kadınlara maddi destek sağlanması" olduğunu söyledi.
Sülün, kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusundaki hükümleri düzenleyen 6284 sayılı kanunun "bazı maddelerinden ayıklanması ya da kaldırılıp daha ahlaki bir düzenlemeye gidilmesi gerektiğini" de savunurken, "İki tarafın da hakları gözetilmeli. Erkeğin de mağdur olmasına mahal vermeyecek şekilde olmalı" dedi. HÜDA PAR GİK üyesi Aynur Sülün, partisinin kadın politikalarını anlattı
Parti programında yer alan “Vârisleri olmayan veya bulunamayan kişilerin bıraktığı miras, devlet hazinesine değil fakirlere bırakılmalı veya sadece fakir gençlerin evlendirilmesi, yalnız yaşayan kadınların sahiplenilmesi ve yetimlerin bakımı gibi alanlarda kullanılmak üzere oluşturulacak bir fona devredilmelidir” ifadesi hakkında konuşan Sülün, şunları söyledi:
"Kılıçdaroğlu ve trolleri kelimeyi kırptı ve onun üzerinden kirli bir algı yürüttü. Aslında mesele onların lanse etmeye çalıştığı gibi değil. Parti programımızda bahsedilen şey, ihtiyaç sahipleri için devlet hazinesinden bağımsız olarak bir fon oluşturulması ve bundan muhtaçlar başta olmak üzere yalnız yaşayan kadınların da yararlanmasının sağlanmasıdır. Yani yalnız yaşayan kadınlara maddi destek sağlanmasıdır. Açık bir şekilde programımızda mesele ele alınmıştır."
'SADECE KADININ BEYANININ ESAS OLMASI HUKUKİ DEĞİL'
Sülün, kadına yönelik şiddetin önlenmesini amaçlayan 6284 sayılı kanunun 'tedbir' kararını içeren 8. maddesinin 'hukuki' olmadığını savunurken, bu vakalarda 'sadece kadının beyanının esas alınmasının suistimal doğurduğunu' öne sürdü. Sülün, bu yöntemle "şiddet uygulayanlarla iftiraya maruz kalanların birbirinden ayırt edilemediğini" savundu:
"Adil olan, sorun yaşayan hem kadının hem erkeğin beyanlarının dinlenmesi. Tedbir gereği evden uzaklaştırılan birçok erkek iftiraya maruz kaldığını söylüyor, ispat edemiyorlar. Cinsel istismar konusunda da iftiraya uğrayan birçok erkeğin suçsuz olduğu belki aylar, yıllar sonra ortaya çıkıyor. Sadece kadının beyanının esas olmasının hukuki olmadığına inanıyoruz. Bu yöntemle şiddet uygulayanlarla iftiraya maruz kalanlar birbirinden ayırt edilemiyor."
'6284, HEDEFİNE AYKIRI SONUÇLAR DOĞURUYOR, ŞİDDET AZALMIYOR, ARTIYOR'
Sülün, tedbir vakalarında her iki tarafın da beyanının esas alınması gerektiğini söylerken, “6284 revize edilmeli ya da kaldırılıp yerine daha yerli, daha ahlaki, daha adaletli, iki tarafın da haklarını gözetecek şekilde bir düzenlemeye gidilebilir. Kanun kendi hedefine aykırı sonuçlar doğuruyor, şiddet azalmıyor, artıyor” diye konuştu.
Her şiddet vakasının kendi özelinde değerlendirilmesi gerektiği düşüncesini dile getiren Sülün, "Mevcut kanun, şiddetten sonra yapılacak uygulamaları içeriyor. Şiddetin gerçek sebeplerine dokunulmuyor. Sebepler masaya yatırılsın. Her soruna uygun çözüm yollarına ulaşılsın" dedi.
'ALKOLE YÖNELİK NEDEN TEDBİR ALINAMIYOR?'
Aile Bakanlığı'nın verilerine göre uyuşturucu ve alkol bağımlılığının şiddet vakalarının sebeplerinin başında geldiğini ifade eden Sülün, "Alkole yönelik neden tedbir alınamıyor? Alkol bağımlısı olduğu için ailesine şiddet uygulayan erkekler tedaviye alınsa, hastaneye yatırılsa, süreçte ailesinin ihtiyaçları devlet tarafından karşılansa bu konuda kişiye yaptırım uygulansa daha kalıcı bir çözüm yolu olur. Tedbir süresi bitince bu kişiler evlerine dönüp şiddetin her türünü ailesine yansıtmaya devam ediyor. Islah edici bir yöntem değil" diye konuştu.
'6284'Ü SAVUNANLAR, YAŞANAN MAĞDURİYETLERİ GÖREMİYOR'
Sülün, AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin ve Aile Bakanı Derya Yanık'ın 6284 konusunda "kırmızı çizgimiz" açıklaması yapması ve kanunun tartışmaya açılmasıyla kamuoyundan sert tepkiler yükselmesi konusunda da şu yorumu yaptı:
"O, onların görüşleri. Toplumsal gerçekliği görebiliyorlar mı ona da bakmak lazım. Biz, yaşayan insanlarla konuşuyoruz. 6284 sayılı kanunu savunan birçok kadın, bu kanunun uygulanma aşamasında yaşatmış olduğu mağduriyetleri göremediği, pratize edemediği için savunuyor. Biraz sahaya inilse bahsettiğim meseleler müşahade edilebilecek, mağdur insanların halleri görülmüş olsa daha farklı düşünülecek diye inanıyoruz. Kanun kendi hedefine aykırı sonuçlar doğruyor, şiddet azalmıyor artıyor."
'KADIN BİZİM İÇİN ANNEDİR, EŞTİR'
6284 sayılı kanunun şiddetin kökenine inmediğini savunan Sülün, “Kadın bizim için annedir, eştir, ev kadınla yuva olur, toplumun en önemli üyesidir. Biz onun hürmetinin, onurunun korunması tarafındayız. Kadına yönelik şiddeti asla kabul etmiyoruz. Uygulamalar hem kadına zarar vermeyecek şekilde olmalı hem de istismara kapı açmayacak şekilde olmalı. Erkeğin de mağdur olmasına mahal vermeyecek şekilde olmalı. İki tarafın da hakları hukukları korunmalı, kim cezalandırılması gerekiyorsa cezalandırılmalı” açıklamasını yaptı. Sülün, kadına şiddet vakaları için Aile Bakanlığı'nın; psikologlar ve aile danışmanlarından oluşan ekipler oluşturması gerektiğini belirtti.
'MEDYAYA AYAR GETİRİLMESİ GEREKİYOR'
"Toplumda ahlâki bir yozlaşma olduğunu" savunan ve bu sebeple şiddetin de arttığını söyleyen Sülün, şöyle devam etti: "Medyada, sosyal medyada şiddet içeriklerinin yasaklanması gerektiğine inanıyoruz. Eğitimde ve medyada ahlâki bir reforma ihtiyaç var. Öncelikle ahlâklı bir toplum yetiştirme hedefi ile hareket edilmesi gerekiyor. Medya aracılığı ile topluma her konuda ahlâksızlık empoze ediliyor, her konuda ahlâksızlık empoze ediliyor. Medyaya bir ayar getirilmesi gerekiyor bu yüzden."
'İSTANBUL SÖZLEŞMESİ İLE SAPKINLIKLARIN DAYATILMASINI KABUL ETMİYORUZ'
Sülün; Türkiye'nin çekildiği, muhalefetin yeniden yürürlüğe gireceği konusunda vaatte bulunduğu İstanbul Sözleşmesi konusunda da "Kesinlikle karşıyız" dedi. Sözleşmedeki "toplumsal cinsiyet eşitliği" ifadesine vurgu yapan Sülün, şunları söyledi:
"Bu, cinsel sapkınlıkların normalleşmesi, açıktan propagandasının yapılması hedefini taşıyan bir söylem. İnsan fıtratına aykırı cinsel sapkınlıkları biz kabul etmiyoruz. Bunlar bir toplumun kökünü kazıyacak ahlâksızlıklardır, aile kurumuna zarar verir. Bizim inancımıza göre insan, kadından ve erkekten oluşur. 3. bir cinsiyet yoktur. İnsanın yaradılışına aykırı sapkınlıkların topluma İstanbul Sözleşmesi ile dayatılmasını kabul etmiyoruz. Bu anlaşmaya göre bütün topluma, bu ideoloji dayatılmış olacaktı. Toplumun gerçekliği ve ahlâkı ile taban tabana zıt olduğuna inanıyoruz, yeniden yürürlüğe girmesine kesinlikle karşıyız."
Kaynak: Diyarbakır Söz