Faili meçhulleri sorguluyorlar!

TBMM Terör Alt Komisyonu Başkanı Bostancı: "Öfke ve Husumet Duygusu Yok"

Faili meçhulleri sorguluyorlar!

Bölgede 1980 yılından sonra meydana gelen olayların mağdurlarını dinleyen TBMM İnsan Hakları Terör Alt Komisyonu üyeleri, Diyarbakır'da basın toplantısı düzenledi. Diyarbakır'da kapatılan HEP'in eski il başkanı Vedat Aydın ve cenazesinde yaşanan olay ile Lice ilçesinde Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ın şehit edilmesi olayları ile ilgili tanık ve mağdurları dinleyen komisyon üyeleri adına ilk açıklamayı Başkan Naci Bostancı yaptı.

 

KOMİSYON ÜYELERİNİN ÇALIŞMASI

Ak Parti Amasya Milletvekili Bostancı, komisyon olarak çalışmalarının bir kısmını Ankara'da yaptıklarını bir kısmını da bölgede mağdur ve tanıkları dinlemek için yapmaya başladıklarını belirterek, "Tunceli, Siirt, Batman ve Diyarbakır'da toplam 50 örnek dinledik. Verimli bir çalışma yaptığımızı düşünüyoruz. Sadece konuşma ve kayıt 20 saat civarındadır. 4 günün 2 günü komisyon dinlemelere ayırmış oldu" dedi.

5 AYRI İLDE İNCELEME VE ÇALIŞMA

Anadolu'da kendilerine gelemeyen veya çeşitli nedenlerle gelmek istemeyen ama aynı zamanda komisyona bilgi vermek isteyen örnekler olduğunu düşündüklerini ifade eden Bostancı, şöyle konuştu: ''Bu çerçevede 7 kişilik heyetimizden 6 kişi olarak Perşembe günü Tunceli'de, Cuma günü Siirt ve Batman'da, Cumartesi günü de Batman ve Diyarbakır'da ve bugün de yine Diyarbakır'da olmak üzere toplam 50 örnek dinledik. Çok verimli bir çalışma yaptığımızı düşünüyoruz. 4 günün iki gününü komisyon dinlemelere ayırmış durumda. Bu çalışmada şunu gördük; çok çeşitli kesimlerden mağdur olan insanlar var. 1980'li yılların başında mağdur olanla, 2000 yılı hatta 2012'de mağdur olan insan arasında, çektikleri acı, yaşadıkları ıstırap ve bunu kendi dünyalarına taşıma bakamından çok önemli bir fark olmadığını gördük.

OLAYLARIN ÜZERİNDEN GEÇEN YILLAR

unca yıl geçmiş olmasına rağmen halen terör ve şiddet ortamı dolayısıyla yaşanan her bir olay, geçmişte bu acıları çekmiş olan insanların acılarını günceliyor. Onları tekrar en başında yaşadıkları acılara götürüyor. Esasen şöyle Türkiye coğrafyasını düşünürsek, her kim, bu 30 yıllık süreçte acı çekmişse, bir yakınını kaybetmişse onların acıları kabuk bağlamayan bir yara olarak halen varlığını sürdürüyor, bir kere bunu gördük. İkincisi çok büyük bir öfke, bir tür husumet duygusu görmedik. İster çocuğu dağa çıkmış olan acı çeken insanlardan olsun, ister kamu görevlilerinden şehit olan askerlerden olsun, bu insanların yakınları, eşleri, anneleri, babaları, çocukları, adeta acının getirdiği bir olgunlukla şüphesiz kendilerine has politik görüş ve mülahaza bunun arkasında kalmak kaydıyla başkalarının acılarına bakıyorlar ve ortak bir dilek olarak artık bu tür acıların yaşanmayacağı bir Türkiye istiyorlar, bunu temenni ediyorlar.''

EN KARANLIK, KAOTİK DÖNEM 1990

Bostancı, bu kişilerin, büyük travma ve acılar çekmiş insanlar olduğunu bildirerek, şöyle devam etti: ''Hatta, yaşamış olduğu olayı bugün anlatırken, 20 yıl sonra gözyaşlarını tutamayıp komisyon üyelerini de bir vicdan ve insan olarak çok derin teessüre götüren insanlar. Nihai olarak kendi yaslarını ve Türkiye'nin geleceğini, barışın ve kardeşliğin tesis edilmesi gereken bir iklim düşüncesine bağlıyorlar. Bunu çok önemli görüyoruz. Yani yaşanan bu travmalar bir tarafıyla sahip olduğu maliyetle önümüzde bir engel gibi görülebilir, dışardan bakıldığında. Ama bu insanların dünyasına girdiğimizde bir engel olmaktan çok, bu yöndeki çabaları destekleyen, henüz kabuk bağlamamış yaralar olarak karşımıza çıkıyor, bunun altını çizmek isterim.

FAİLİ MEÇHUL CİNAYETLERİN SORGUSU

En karanlık, kaotik dönem olarak 1990'lı yılların başı olarak zikrediliyor. O dönemde kim, neyi, nasıl yaptı? Failler kimlerdi? Kim, yapılan eylemler marifetiyle ne murat etti? Buna ilişkin kafa karışıklığı, bir tür adaletin ve hakkaniyetin çok derin bir şekilde yaralandığı bir Türkiye tablosu dile getiriyorlar. Bu döneme ilişkin değerlendirmeler, soruşturmalar, Türkiye'de o herkesi kucaklayacak adalet ve vicdan kavramını teşekkül ettirmek bakımından son derece önemli görünüyor. Yaraların önemli bir kısmı sadece çekilen şahsi acılar dolayısıyla değil, tahakkuk etmemiş bir adalet dolayısıyla da o yıllarda özellikle ciddi yaraların olduğunu gösteriyor bize. Bir başka husus dikkatimizi çeken, son yıllarda Türkiye'de sivil kesimlerle, kamu otoriteleri, devlet arasındaki ilişkilerin daha rasyonel, daha nüfuz edici, hukuk esaslı bir ilişki biçimine büründüğü yolunda, bunu çok çeşitli kesimlerden insanlar ifade ediyorlar. Bunu yeterli görmüyorlar elbette ama bu mecrayı Türkiye'nin geleceği bakımından daha ümit var görüyorlar.''

SAYFALAR DOLUSU YAZIŞMALAR OLACAK

Komisyon olarak yüzlerce sayfadan oluşan dinlemeler yaptıkları, notlar aldıklarını anlatan Bostancı, ''Sorularımız oldu mağdurlara. Bu çalışmaları başka illerde de sürdüreceğiz. Ortaya bir rapor koyacağız, bu raporun kastı Türkiye'de bu temel probleme ilişkin çözüm arayan farklı çevrelerin önüne 30 yılda ne olup bittiği ve insanların ne çektiği, bu acılar üzerinden bugüne ve geleceğe nasıl baktıkları hususunda bir toplam resim koymak. Ümit ederiz ki bu yöndeki çabalar için teşvik edici olur, onları hareketlendirir. Türkiye'nin daha parlak bir gelecek içinde kardeşçe yaşamasına, çeşitli vesilelerden biri olarak bu rapor yerini alır'' diye konuştu.

HUSUMETE DAYALI SİYASETİN MEŞRULAŞTIRILMASI

Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Bostancı, şunları söyledi: ''Doğrudan mağdurların, ocağına ateş düşmüş insanların bu şekilde konuşmaları, husumetten ziyade, kana kandan ziyade 'başkalarının çocukları ölmesin, Türkiye'de böyle bir ortam teşekkül etsin' demeleri hakikaten çok önemli. Şunun için; ocağına ateş düşmemiş kimi insanlar, bir bakıma husumete dayalı politikaları meşrulaştırırken, ocağına ateş düşmüş insanları referans veriyorlar. Oysaki onların bu yöndeki tanıklıkları böyle bir gayreti ve temsiliyeti anlamsız kılıyor. Eğer Türkiye'de kapsamlı bir proje çerçevesinde bir yaklaşım, bir iklim teşekkül ettirilerek yürütülürse bunun toplumsal karşılığının olduğunu görüyoruz. Hiçbir problemin olmadığı, hemen bu problemin bir hamlede çözüleceği anlamına gelmiyor ama sorunu çözmek bakımından ilimizdeki verilerin imkanların dışardan baktığımızda sandığımızdan ve düşündüğümüzden daha fazla olduğu, toplumun derinliklerinde bunu teşvik eden çok fazla veri olduğunu gösteriyor. Duygusal kopuş meselesine gelince kimi çevreler öyle anlaşılıyor ki çok fazla olmamak kaydıyla böyle bir kopuş çizgisinin üzerinde duruyorlar. Aslında bunu ifade eden insanların bile gelip komisyonda konuşmaları, tersini de okumaya müsait bir tutumdur.

VEDAT AYDIN CİNAYETİNİN SORGULANMASI

 İnsanları bir arada tutan ortak vicdan ve adalet duygusudur. Belli ki 1990'lı yıllarda bu duygular bir hayli zedelenmiş, bunu tamir etmenin bir parçası olarak bu döneme ilişkin araştırma soruşturma gerekirse kimi hukuki girişimler çok önemlidir. Komisyonumuz da esasen bazı olaylara ilişkin ilgili cumhuriyet savcılıklarına yazı yazmış, o olayların araştırılmasını talep etmişti.'' Bostancı, komisyonun esas çalışma alanının olayın faillerinin kim olduğu, şimdi nerede ne yapıyor olmadığını, ''Yeşil'' kod adlı Mahmut Yıldırım ile ilgili bir çalışma sürdürmediklerini, Lice'de öldürülen Bahtiyar Aydın ve Vedat Aydın olayı ile cenazede meydana gelen olaylarla ilgili tanıkları dinlediklerini de sözlerine ekledi.

KOMİSYON ÜYELERİNİN FARKLI "GÖRÜŞLERİ

Komisyon üyesi ve Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün de mağdurların 1990'lı yıllarda meydana gelen siyasi olaylarla ilgili söyledikleri ortak şikayetin ''cezasızlık olgusu'' olduğuna değindi.

Ne Lice'deki 1993 yılında öldürülen 36 kişinin ne Vedat Aydın'ın ne Batman'da, Dersim'de yakılarak öldürülen Behzat Firin'in failleri hakkında inceleme yapıldığını vurgulayan Aygün, ''Faillerin bir türlü bulunamaması ve yargılanmaması aradan geçen 20 yıla 30 yıla rağmen vurgulanıyor ve ancak böyle bir adım atılırsa adaletin olabileceği dile getiriliyor. Benim gördüğüm vatandaşlarımızın en çok şikayetçi olduğu konulardan biri Uludere olayıdır. Uludere vatandaşlarda büyük bir travma yaratmış. Henüz 100 küsur gün geçmiş olmasına rağmen faillerin bulunamaması ve şeffaf davranılamaması komisyonumuza da umutsuzluk duygularının ifade edilmesine yol açtı'' dedi.

KARŞILIKLI DRAMLARIN YAYANDIĞI BİR ÜLKE

Komisyon üyelerinden Mehmet Metiner ise komisyon olarak yaptıkları dinlemelerde karşılıklı bir dramın yaşandığına tanık olduklarını bütün bu yaşanmışlıklara rağmen herkesin ortak talebinin bu kanın bir an önce durması yönünde olduğuna dikkati çekti. Bu saptamanın çok önemli olduğunu belirten Metiner, şunları söyledi: ''Silahların artık susması, akan kanın da durdurulması tespitini çok önemli görüyoruz. Bir 30 yıl daha silahla birbirimizi kırmayı düşünsek bile varabileceğimiz yer burası. Dolayısıyla bu ülkenin Kürtlerine, Türklerine, bu ülkenin kendisine kaybettirmeye hiç kimsenin hakkı yok. Büyük bir dram yaşandı, elbette ki bu dramla yüzleşmek gerektiğini söylediler. Biz bu yüzleşme talebini de çok önemsiyoruz. Faillerden hesap sorulabildiği bir dönemden geçiyoruz ve tabii ki hukuken eksik kalan boyutları varsa bu da tamamlanacaktır. Komisyonumuzun hazırlayacağı rapor bu anlamda sanıyorum yargıya da bir anlamda bir yeniden zemin hazırlayacaktır. Komisyon üyesi bir milletvekili olarak kendi adıma şunu söylemek isterim; artık silahlar susmalı, Diyarbakır'dan bütün Türkiye'ye bu talep iletilmeli. Silahların konuşulmadığı bir Türkiye'de biz çözüm bulabiliriz. 'Şimdi barış zamanı' diyoruz. Barışın sağlanabilmesi için silahların koşulsuz bir şekilde susturulması gerekiyor. Çözüme yakın olduğumuzu bütün bu dinlemelerden anladım.''

MAĞDURİYETLERİN GİDERİLMESİ VE YÜZLEŞİLMESİ

Komisyon üyelerinden Yusuf Halaçoğlu da her şeyden önce tabii ki mağdur olan insanların kendi insanları olduğunu ve bu insanların mağduriyetlerini kendilerine izah ettiklerini söyledi. Halaçoğlu, şöyle konuştu: ''Bizim de gördüğümüz şey şu. Bu insanlar devlet ile terör örgütü arasında sıkışıp kalmışlar, adeta tost olmuşlar. Ve büyük sıkıntılar çekmişler, her iki taraftan da birtakım baskılar ve zulüm görmüşler. Öncelikle burada yapılması gereken şey, yani yarından tez yok belki zaman aşımı meselesini de devreden çıkararak o tarihlerden itibaren yapılmış bütün baskıların, zulümlerin, eziyetlerin tümünü hukuk karşısına çıkarmak ve adil bir şekilde de çözmektir. Burada gördüğümüz şey, insanların üzüntüleri. Bu üzüntülerin ortadan kaldırılması gerekir. Bu hem insani bir görevdir, hem de bu ülkede yöneticiysek, yönetici olarak görevimizdir. Hem de en azından yaratandan ötürü görevimizdir. Bundan sonra yapacağımız şey insanlarımızın sıkıntı çekmesini önleyecek bir yönetimin ortaya çıkmasını sağlayacaktır.''

Kaynak: Diyarbakır Söz

Çok Okunan Haberler