Elçi’nin davası seçim sonrası

Elçi davası gergin başladı. Mahkeme hakimi, savunma avukatını kızdı. Duruşma başlamadan bitirdi, görüşmeler sonrası yeniden başlandı. Talepler reddedildi, duruşma 5 Temmuz 2022’e ertelendi. Karar, avukat ve duruşmayı izleyen baro başkanları tarafından, tepki gördü.

Elçi’nin davası seçim sonrası

Diyarbakır'ın Sur ilçesinde 7 yıl önce 2 polisin şehit edildiği terör saldırısı ve sonrasında çıkan çatışmada dönemin Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi'nin hayatını kaybetmesine ilişkin davada, firari terörist Uğur Yakışır'ın aralarında bulunduğu 4 sanığın yargılanmasına devam edildi. Gergin başlayan duruşmada Mahkeme heyeti, taleplerin reddine karar vererek duruşmayı 2023 seçimleri sonrasındaki 5 Temmuz 2023 tarihine erteledi.

DURUŞMA GERGİN BAŞLADI

Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, 28 Kasım 2015'te, Sur ilçesindeki tarihi Dört Ayaklı Minare'de açıklama yaptığı sırada, teröristler ile güvenlik güçleri arasında çıkan çatışmada başına isabet eden mermiyle yaşamını yitirdi. Tahir Elçi'nin ölümüne ilişkin firari PKK'lı terörist Uğur Yakışır'ın 'olası kastla ölüme sebebiyet verme' suçundan 3 kez ağırlaştırılmış müebbet hapisle, olayın meydana geldiği gün görevli olan tutuksuz sanık polisler S.T., F.T. ve M.S.'nin ise 'bilinçli taksirle ölüme sebebiyet vermek' suçundan 2 ile 6 yıl arasında hapisle yargılandığı davanın 6'ncı duruşması, Diyarbakır 10'uncu Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü.

Duruşmaya tutuksuz yargılanan polis memurları S.T, F.T. ve M.S, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi üzerinden katıldı, Elçi'nin eşi Türkan Elçi ve avukatlar da salonda hazır bulundu. Sanık polisler, savunmalarının sorulması üzerine önceki beyanlarını tekrarladı.

Duruşmada söz alan Türkan Elçi, yaşanan haksızlıkları vurgulayarak "İlk duruşmaya geldiğimiz gün yargının ülke genelindeki pratiğini bildiğimiz halde yine de adaleti bulma yönünde umudumuzun olduğunu dile getirmekte beis görmemiştik… fakat anlaşılamadığımızı, en doğal hakkımız olan adaletle aramıza gün geçtikçe bir duvarın örüldüğünü kısa sürede idrak ettik” dedi.

Eşinin ölümünden sonra devam ettiği hukuk fakültesini bitirerek avukat olan Türkan Elçi konuşmasında, “Yükselen bu duvarın harcında empati yoksunluğu var. Çünkü dört yılı aşkın bir zaman sonra açılması beklenen bir davadan medet uman mağdurlar olarak sanık muamelesi gördük dışarıya atılmak istendik” ifadelerini kullandı.

Türkan Elçi sözlerine şöyle devam etti: "Yükselen bu duvarın harcında empati yoksunluğu var. Çünkü dört yılı aşkın bir zaman sonra açılması beklenen bir davadan medet uman mağdurlar olarak sanık muamelesi gördük dışarıya atılmak istendik. 

Bu duvarın harcında toplumun genelinde ve bu davanın özelinde adalet bekleyenlerin derdini anlamada kayıtsızlık, devletin yargıcı olma kaygısı, devletin polisini yargılayamama, cezasızlık geleneği, kendine yakın hissetmediklerine önyargı var. Oysaki Kuranda geçen Maide 8. ayetinde 'Ey iman edenler Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz sizi adaletsizliğe itmesin. Adil olun. Bu Allah'a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allaha karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır' der.

Bu duvarın harcında zulüm var. Vatandaş anasının ak sütü kadar helal olan adalete erişemiyorsa, ortada zulüm var demektir. Adaletin zıddı zulümdür. Adalet insaflı davranma çerçevesinde tanımlanır, zulüm başkasının hakkını yemek, hakkına engel olmak, hakkını eksik vermek, eziyet etmekle eş anlamlıdır. Aynı zamanda adalet yükümlülük olarak da kabul edilir. Biz defalarca olay anından bugüne kadar hakkımız olan adaleti dile getirdik; bu sözcüğün anlamını yitirdiğinin de farkındayız. Konfüçyüs 'Kelimeler anlamlarını kaybettiğinde insanlar özgürlüklerini yitirir' der. 'Adalet' sözcüğünün anlamını yitirdiğini bu salonda görebiliyoruz."

'BU DÜNYA ADALETLE AYAKTA DURUR'

Mevlana'nın sözlerinden örneklerle konuşmasını sürdüren Türkan Elçi, "Mevlana’ya sorarlar 'zulüm nedir', 'Zulüm bir şeyi yerinde kullanmamaktır' der. 'Adalet nedir?' diye sorduklarında 'bir şeyi yerine koymak' diye yanıt verir. Mülklerin temeli adaletle tanımlanıyorsa mülkün vatandaşlarına bu hakkı teslim etmek, dağıtmak keyfiyete göre değil, mecburiyettir… Sokrates’e sormuşlar 'Bu dünyayı ayakta tutan şey nedir? 'Bu dünya adaletle ayakta durur, zulüm geldiği zaman o devletin varlığı düşünülemez' diye cevap vermiştir.

Bizim bugün hakkımız olan adaleti teslim etmeyecekseniz zulmetmiş sayılırsınız. Ördüğünüz bu duvarın, zulümden müteşekkil olduğunu da ahir ömür hatırlatacağız. İki yıldır meslektaşlarım bu duvarı aşmak için ellerinden gelen çabayı avukatlık etiğine dikkat ederek, davayı şova dönüştürmeden, sadece hukukun gerektirdiği bir çabayla emek sarf ettiler, bu çabalarından dolayı da ayrıca onlara şükran borcum var. Bu salonda, hakkımız olan adalete ulaşamayacağımız yönünde hukuksuzluklarla çizilmiş huzura uzak olduğumuzu anlatan karanlık bir tablo hasıl oldu. Bugün burada, bu tabloyu tarife çalışıyoruz. Bu tabloya bir toplumun beklentileri, insanca bir hayat tahayyülü, barışçıl dünya talebi, şiddetin savaşın karşısında aydın bir insanın kendini yükümlü hisseden iffetli ve cesaretli duruşu hapsolacaktır" dedi. 

'HER TÜR MAHKEMEDEN DAHA YÜKSEK BİR MAHKEME VARDIR, O DA VİCDANDIR'

Haksızlıkların dile getirilmesi gerektiğini ifade eden Türkan Elçi, şunları söyledi: "Şahsi menfaatinden çok uzak, inandığı bir ideal için katledilmiş birinin yakını olarak başkalarının vebalini boynumda taşıma niyetimin olmadığını bir kez daha dile getirmek isterim. Albert Camus’un biyografisinde şöyle bir paragraf geçer. 'Ama bir insanın öldürülüşünü görmezlikten gelmek, kolay iş değil. Açıkçası böyle bir şey ancak söz konusu insana insan gözüyle bakmadığınız zaman mümkündür.' İnsana insan gözüyle bakabilmemiz de ancak içimizde taşıdığımız vicdanla mümkündür. Victor Hugo’nun dediği gibi 'En mükemmel adalet vicdandır.' Mahatma Gandhi, 'Her tür mahkemeden daha yüksek bir mahkeme vardır, o da vicdandır. O, diğer bütün adalet sistemlerinin üzerindedir' demiştir. Vicdan sözcüğüne evrensel ve ulusal hukuk uygulamasında özel anlam atfedildiği de unutulmamalıdır.

Hukukun, kanunların, toplumun tanrısal bir paye biçmiş olduğu bu makamın bağımsız, objektif, kendi şahsi menfaatlerinden çok uzak, tarafsızlığını hissettirmesi vereceği karar kadar, kararın oluşturulduğu süreçte de tarafsızlığını hissettirme sorumluluğunun olduğunu hatırlatmak istiyoruz. İki yıllık sürecin sonunda yargının tarafsızlığına güvendiğimizi dile getirmeyi çok isterdik. Kendimizi huzurlu ve hakkı teslim edilmiş bir vatandaş olarak hissedebilmemiz için aleyhimize işleyen her durumda umudumuzu kaybetmeden hakkımız olan adaleti karar anına dek bu salonda düşlemekten ve talep etmekten geri durmayacağımızı bir kez daha dile getireceğiz.”

Elçi ailesinin avukatları da 15 Haziran'daki duruşmada dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu'nun tanık sıfatıyla dinlenilmesine karar veren mahkeme heyetinin daha sonra ara celse ile bu kararından vazgeçtiğini belirterek, reddihakim talebinde bulundu.  Yaşanan gerginlik üzerine, mahkeme başkanı duruşmayı sonlandırdı. Yapılan görüşmeler sonrasında, duruşma yeniden yapıldı. Bazı baro başkanları da davaya katılmayı talep etti. Mahkeme heyeti, taleplerin reddine karar vererek duruşmayı, 2023 seçimleri sonrası olan 5 Temmuz 2023 tarihine erteledi.

Karara tepki gösteren baro başkanları ve avukatlar, duruşmanın ardından adliye binasının önünde açıklama yaptı. Diyarbakır Barosu Başkanı Nahit Eren, "Ömrünü faili meçhul cinayetlere adamış Tahir Elçi dosyasını, faili meçhul bırakmayacağız" dedi.

'MAHKEME HEYETİ SORUŞTURMA AŞAMASINDAKİ ETKİSİZ VE İSTEKSİZ SÜRECİ DEVAM ETTİRİYOR'

Mahkeme heyetinin duruşma salonunu terk ettiğini hatırlatan Diyarbakır Barosu Başkanı Nahit Eren, yaptığı açıklamada yaşananları şöyle anlattı: “Mahkeme heyeti, yaptığımız savunmaları gerekçe göstererek duruşma salonunu terk etti. Yaptığımız görüşmelerden sonra duruşma salonuna tekrar gelen mahkeme heyetine taleplerimizi yineledik ama maalesef duruşmaya başlarken dile getirdiğimiz soruşturma aşmasındaki etkisiz ve isteksiz sürecin kendileri tarafından sürdürüldüğünü bir kere daha gördük. Biz de buradan bir kere daha sesleniyoruz, ömrünü faili meçhul cinayetlere adamış Tahir Elçi dosyasını, faili meçhul bırakmayacağız.”

‘BU DAVA SAHİPSİZ DEĞİL’

Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Gökhan Bozkurt, davayı sahipsiz bırakmamak için Diyarbakır’da bulunduklarını belirterek “Bunca yıllık meslek hayatımda görmediğim bir şey gördüm; yargılama yapmamak için mahkeme heyeti küserek salonu terk etti. Bunlara şahit oluyoruz ama bunlara şahit olmayan bir ülke için bütün barolar çalışmaya devam edeceğiz. Bu dava sahipsiz değildir” dedi.

Ankara Barosu Başkanı Mustafa Köroğlu ise, “Bugün en meşru haklardan biri, sayın Türkan Elçi’nin anlaşılma talebiydi. Sadece görmek değil, aynı zamanda anlamamız lazım. Tahir Elçi’nin başına gelenleri herkes gördü. Şimdi bir tek şey istiyor, anlamak... Bunun hukuk dilindeki karşılığı da şudur: Adalet. Yaşam hakkını, insan haklarını savunmak adına burada olmaya devam edeceğiz. Anlaşılmak, talebimizin yerine getirildiğini, adil bir yargılamanın yapıldığını görmek istiyoruz” diye konuştu.

 İSTENEN CEZA

Diyarbakır'ın Sur ilçesinde 28 Kasım 2015'te Diyarbakır Barosunca, terör saldırılarında zarar gören tarihi Dört Ayaklı Minare'ye dikkati çekmek amacıyla basın açıklaması yapılmış, açıklamanın ardından teröristlerin saldırısı sonucu polis memurları Ahmet Çiftaslan ve Cengiz Erdur şehit olmuş, çıkan çatışmada dönemin Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi hayatını kaybetmişti.

Saldırıya ilişkin hazırlanan iddianame mahkemece kabul edilmişti. Saldırının ardından kaçan PKK'lı Mahsum Gürkan'ın bölgede gerçekleştirilen operasyonda etkisiz hale getirildiği belirtilen iddianamede, yakalama kararı çıkarılan terörist Uğur Yakışır hakkında "devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozmak", 2 polis memurunu "kasten öldürmek" suçlarından 3'er kez ağırlaştırılmış müebbet ile Tahir Elçi'yi "olası kastla öldürmek" suçundan 20 yıldan 25 yıla, polis memuru S.T'yi "öldürmeye teşebbüs" suçundan 20 yıla, "mala zarar vermek" ve "ruhsatsız silah bulundurma, taşıma veya satın alma" suçundan da 1 yıl 4 aydan 5 yıla kadar hapis cezası isteniyor.

Polis memurları S.T, F.T. ve M.S. hakkında da "bilinçli taksirle ölüme sebebiyet verme" suçundan 2 yıldan 6'şar yıla kadar hapis cezası talep ediliyor.

Kaynak: Diyarbakır Söz