Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin 28 Kasım 2015 günü, o dönem çatışmalara sahne olan kentin Sur ilçesindeki Dört Ayaklı Minare önünde açıklama yaptığı sırada öldürülmesinin üzerinden 5 yıl geçti. İşlenen cinayetle ilgili açılan davanın ilk duruşması geçtiğimiz 21 Ekim’de, Diyarbakır 10’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
İlk duruşma gergin geçti. Avukatlar ile Türkan Elçi’nin da Mahkeme heyetiyle aralarında yaşanan gerilim sonrası Elçi salondan dışarı çıkarılmakla uyarılması üzerine ‘reddi hakim’ talebinde bulunuldu. Talebin 11’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nce değerlendirmesine karar veren mahkeme, bir sonraki duruşmayı 3 Mart 2021 tarihine erteledi.
O SÖZLERİ SONRASI HEDEF TAHTASINA KONULDU
Tahir Elçi, 15 Ekim 2015 tarihinde CNN Türk’te katıldığı Ahmet Hakan’ın sunduğu bir programda sarf ettiği sözler sonrası hedef tahtasına konuldu. Kendisine yönelik linç kampanyasının fitilini ateşlediği Elçi hakkında hemen soruşturma başlatılıp, yakalama kararı çıkarıldı. 20 Kasım günü Baro binasında gözaltına alınıp, İstanbul’a götürülen Elçi, Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde hakim karşısına çıkarıldı. İfadesi alındıktan sonra adli kontrol ve yurtdışına çıkış yasağı ile serbest bırakılan Elçi hakkında yöneltilen “örgüt propagandası” suçlamasıyla 5 yıla yıla kadar hapis istemi ile iddianame hazırlandı. Yayınına çıktığı TV kanalına ise 700 bin TL para cezası kesildi. Diyarbakır’a dönen Elçi, kentte o dönem yaşanan silahlı çatışmalarda zarar gören Sur ilçesindeki Dört Ayaklı Minare önünde 28 Kasım 2015’te basın açıklaması yaptığı sırada ensesinden giren bir kurşunla yaşamını yitirdi.
KAYIP 13 SANİYELİK GÖRÜNTÜ
Açıklamayı takip eden basın mensupları, öncesi ve sonrasında yaşananları kamaraları ile kayıt altına alsa da, yaşanan panik havası içerisinde Elçi’nin vurulma anını yakalayamadı. Olay anında kayıtta olan polis kamerasında, cinayetin işlendiği ana ait 13’lik saniye görüntünün kayıp olduğu öne sürüldü. Bu polis kamerasına ait hafıza kartı da bulunamadı. Kuşkuları büyüten ise, aynı sokakta bulunan PTT Şubesi’ne ait 5 no'lu güvenlik kamerası kayıtlarına ait 17 dakikalık görüntü kesintisi bulunması ila bir başka işyerine ait dört kameradan üçü çalışırken, cinayet mahallini gören dördüncü kameranın çalışmaması oldu. Olay yeri incelemesi ise, cinayetten ancak 4 ay sonra yapılabildi. Tespit edilen 83 delilden sadece 43’ü toplanabildi, bunlar arasında Elçi'yi öldüren mermi çekirdeği yoktu.
ADLİ MİMARLIK RAPORU: POLİS VURDU
İşlenen cinayete dair başlatılan soruşturmada 4 yıl süre zarfında hiçbir şüpheli yer almadı. Olay anı kayıtlarında Elçi’ye doğru ateş açtıkları görülen 3 polis ise ‘tanık’ olarak yer aldı. Diyarbakır Barosu’nun Londra Üniversitesi Gold Smith Koleji bünyesindeki Forensic Architecture'a (Adli Mimarlık) bi rapor hazırlattı. Bu raporda cinayetin kamera kayıtlarında ateş ettikleri görülen 3 polisten birinin silahıyla işlendiği tespitinde bulunuldu.
SUÇLAMA ‘BİLİNÇİ TAKSİRLE ÖLDÜRME’
Bu rapor üzerine Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, 3 polisin bu kez ‘şüpheli’ olarak ifadelerine başvurdu. 3 başsavcı ile 5 savcının değiştiği 4 buçuk yıllık soruşturma sürecinden sonra iddianame 26 Mart 2020’de hazırlanabildi. Sunulduğu 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nce 3 Nisan 2020’de kabul edilen iddianame ile sanık polisler M.S., F T. ile S.T. hakkında “bilinçli taksirle ölüme sebebiyet vermek”ten 2 yıldan 6 yıla kadar hapis isteniyor.
Hazırlanan bu iddianame, Elçi’nin vurulduğu noktanın 100 metre ötesinde polislerce takip edildikleri taksiden inen Uğur Yakışır ve Mahsum Gürkan adlı örgüt üyelerinin açtıkları ateşle polis memurları Ahmet Çiftaslan ve Cengiz Erdur’un şehid edildiği olayla birleştirildi. Hakkında yakalama kararı çıkarılan dosya sanığı olan terörist Uğur Yakışır’a ilişkin “kasten öldürme, olası kast ile öldürme, 6136 sayılı yasaya muhalefet, devletin birliğini ve ülkenin bütünlüğünü bozma, mala zarar vermek”ten ağırlaştırılmış müebbet hapis talebi söz konusu.
Elçi ailesi avukatlarından Nahit Eren, öncesi süreçle birlikte Tahir Elçi cinayetini, soruşturma sürecinde karanlıkta bırakılan noktalar, hazırlanan iddianame ile mahkeme yaşananları değerlendirdi.
‘FAİL KORUNMAYA ÇALIŞILIYOR’
Eren, şöyle konuştu: “Yani bu kameralar Dört Ayaklı Minare’ye yönelik kayıt yapan kameralar. Bunların bir tarafa bırakalım, Foto-Film şubesindeki görevli polis memurunun tam da cinayet anına denk gelecek kısma yönelik video kaydındaki 13 saniyelik kesintiyi nereye koyacağız. Şimdi bu şahıs aslında orada olay mahallinden çekim yapan biri. Kendi beyanlarına göre, o an için yere eğildiğini ve kayıttan çıktığını söylüyor. Bunun tespiti mümkün değil mi? Mümkün. Silindi mi yoksa o an gerçekten kayıt mı yapılmadı, bunlar tespit edilebilen hususlar. Biz o dönemde soruşturma aşamasında talepte bulunduk; söz konusu kaydın orijinaliyle Adli Tıp’a gitmesi durumda, Adli Tıp, kesinti mi yoksa gerçekten çekimden mi çıktığını tespit edebilirdi. Ama maalesef kolluk bütün yazışmalara rağmen o kaydın orijinalinin, yani asli kaydın, ellerinde olmadığını söyledi. Tabi kopyası üzerinden Adli Tıp Kurumu o tespiti yapamayacağını bize iletti. Şimdi bunların hepsini yan yana koyduğumuz zaman, işlenen cinayetin kim tarafından, nasıl icra edildiğini aslında bize gösteren olgular. Video kaydında kesintiler gerçekten kasıtlı yapılmışsa -ki biz bu kanaatteyiz- aslında cinayetin faili belli. Ama bir şekilde saklanıyor, korunmaya çalışılıyor.”
Av. Eren, bu algıyı güçlendiren bir diğer şeyin ise delil toplama sürecinde yaşananlar olduğunu dile getirdi. Delil toplamaya olayın gerçekleştiği yerden değil, sokağın girişinden başlandığını, bu sebeple 43 delilden öteye gidilemediğini söyleyen Eren, “Delil toplanmaya cinayet mahallinden başlanmış olsa belki bugün bu cinayet aydınlatılabilirdi. Çünkü silahlı işlenen cinayetlerin en önemli delili, mermi çekirdeğidir. Yani siz o an orada başlamış olsanız belki bugün, ölüme sebep olan mermi çekirdeğini elde edilmiş olurdunuz. Bütün bunları yan yana koyduğumuz zaman Tahir Elçi cinayetinin, ilk yaşandığı andan itibaren sağlıklı bir şekilde yürütülmediğini, failleri ortaya çıkarma yönünde bir çaba veya uğraş olmadığını bize gösteriyor. Bu nedenle cinayetin kim tarafından işlendiğinin bilindiği kanaatindeyiz” dedi.
‘CEZASIZLIK POLİTİKASI’ DEVREDE
Bölgede kolluk güçlerinin karıştığı cinayet ve hak ihlallerine yönelik devletin bir “cezasızlık politikası” izlediğine dair şüphe duyulmayan bir gerçek olduğunu vurgulayan Eren, bu pratiğin kendisini yıllardır devam ettirdiğini belirtti.
2000’li yıllarda Avrupa Birliği’ne uyum süreci ile birlikte bölgede 90 yıllarda işlenen faili meçhul cinayetlere ilişkin Kulp Davası, JİTEM Davası, Muş-Vartinis cinayetleri gibi çok ciddi davalar açıldığını hatırlatan Eren, fakat bir noktadan sonra bu dosyaların batı illerine nakledilip, bütün o tanıklı, aleni işlenen cinayetlerin hepsinin beraatla sonuçlandırıldığına işaret etti.
Kaynak: Diyarbakır Söz